bilyeler
Bu haftaki yazıda yine bir Behiç Ak klasiğinden bahsedeceğim. “bilyeler” kitabını az önce okuduk ve kapadık son sayfasını. Elbette yazarı seviyorum ama konularını da çok sıcak ve yakın buluyorum. Bir de nedendir bilmiyorum ama çoğunda kendi çocukluğumdan bir şeyler buluyorum. Bunlar da genelde güzel ve sıcak anılar. Sokakta geçen çocukluk, ağacı seven çocuklar, bilyeler ve buna benzer pek çok şey. Aslına bakılırsa benim çocukluğum için sıradan ve normal olan, ama şimdilerde çocuklar için ulaşılması zor olanlar bunlar. Sokakta oynamak bir “hak”mış ve en iyi okulmuş orası aslında. Sanki şimdi en çok bu “hak” alınıyormuş ellerinden çocukların. Sitelere, plazalara, trafiğe ve betona hapsettiğimiz çocuklarımız var elimizde, ama onlarla beraber geleceğimizi de gömüyoruz sanki betona. Soluk alamıyoruz ve sonrasında mesela Behiç Ak’ın Gökdelene Giren Bulut yetişiyor cümlelerimizi kurmaya. Arada duvara çarpıp geri getirmiyor değil okur olarak bizleri. İyi de yapıyor yazar. Birebir görüşüp, sohbet etme imkanı bulduğum Behiç Ak, aslında bence tam bir Cumhuriyet insanı. Ülkesi ve toplum için istiyor iyi olan her şeyi. Kamusal alanın yok edilmesini dert ediniyor kendisine. Bir de çocuklar çok önemli onun için. En çok onlara kıyamıyor. Bunu sözlerinden değil çocuk edebiyatına ayırdığı gönüllü mesaisinden ve bizlere kazandırdığı kitaplarından biliyorum.
Günışığı Kitaplığı’nın basımını üstlendiği “bilyeler” kitabı işte yine sıcacık bir hikaye ile çocukluğumu çağırıyor. Bir lunaparkta içi bilye dolu küp kazanan çocuğun eve gelmesi ve kendisini bilyelerine kaptırması ile başlıyor hikaye. Erkek kardeşim de bilyelerine epey kaptırırdı kendisini. Nasıl büyük bir heyecan ve mutluluktu o bilyelerin her oyun sonrası artması. Bir de renkleri çok güzeldi. Benim de oynamışlığım var bu oyunu. Neyse kitaba geri dönüyorum. Hikayenin kahramanı İbo’nun sadece evde ve kendi başına oynadığı için bu duruma sinirlenen babası küpü kaptığı gibi pencereden aşağı döküyor. Acımasızca bir davranış gibi gelse de aslında oldukça güzel gelişmelere vesile oluyor bu durum. Sanki İbo’nun babası bugünün annelerine/babalarına sesleniyor bu davranışıyla. Yeter artık evde tek başına oynayan çocuk bolluğu. Salın artık sokağa onları ve çocuklarla oynamaları gibi en doğal alanı yaratın diyor sanki yazar bize. Ah ah nasıl güzel bilyeler üstelik onlar. Mahallede cümbüş havası esiyor ve her çocuk kendi payına düşeni alıyor bilyelerden. Hatta yağmur yerine bilye yağdığını düşünerek.
Bilyelerin cazibesi çocukları sarınca bu kez beraberce oynanan oyunlar ve süresi de artıyor. Sonunda yine büyüklerin müdahalesi ile karşılaşıyor çocuklar. Niyet bilyelerin yine tek elde toplanması ve tek çocuğun tüm çocuklara göre daha rahat ikna edilebilmesi. Ancak bir kez beraber oynamanın keyfini alan çocuklar sizce buna izin verir mi? Büyükler tarafından düzenlenen yarışmada birinci olan tüm bilyelerin sahibi oluyor ve bu kişi de İbo oluyor ama sonuç büyüklerin istediği gibi olmuyor. Vaktiyle babasının pencereden döktüğü bilyeleri bu kez İbo döküyor. Dedim ya az önce; bir kez beraberce oynanan oyunun keyfine varmış çocuk, sizce yine kendi tek ve yalnız dünyasına döner mi?
Yazan ve resimleyen Behiç Ak olunca yine aynı tablo geliyor gözümün önüne. Tahtada iki elini de kullanan öğretmenin orta noktada durup yazıyı yarıya kadar sol, yarıdan sonra sağ elle yazması gibi. Behiç Ak da böyle yapıyor işte, yazı yarıya kadarsa, çizimler de kalan yarısı. Çocukların neşesi, mahalle kavramının güzelliği ancak bu kadar güzel resmedilebilir. Birlik, beraberlik, oyun ve çocukluk da tekrar üzerinde duracağımız konular. Hem biliyor musunuz en çok sevdiğim yanlarından birisi de aslında çocuklara yazılan bu kitabın biz büyüklere ders vermesi. Çocukların yol göstericiliğinde doğruyu anımsıyoruz tekrar. Unuttuğumuz yerden çağırıyor o doğru da. Belki sahiden çocukluğumuzda bize iyi gelenleri değerlendirebilsek bugünü daha iyi yorumlayabiliriz. Çocukluğumuzda bize sunulanın farkına varabilsek, çocuk yanımızı dinlesek ya da hiçbirini yapamıyorsak çocuk edebiyatına çevirsek yüzümüzü, belki o zaman daha fazla sahip çıkarız elimizdekine. Hem de çok geç olmadan.