Enno ya da asfalttaki karahindiba

Saadet Sevinç Doğan

Saadet Sevinç Doğan

Tüm Yazıları

Kırmızı Kedi Çocuk tarafından basımı yapılan ve Astrid Frank’ın kaleminden çıkan “Enno ya da asfalttaki karahindiba” kitabı toplumun genel kabullerinin dışında olmanın zorluğunu bir çocuğun gözünden görmemizi sağlıyor. Edebiyat iyi ki var diyeceğimiz bir şekilde, benzer durumda olanların okuduğunda kendisini yalnız hissetmeyeceği bir kitap elimdeki. Resimlerini Regina Kehn çiziyor ve Türkçe’ye Semra Pelek tarafından çevriliyor.

Enno diğer çocuklardan “farklı” bir çocuktur ve bununla nasıl baş edeceğini bilmemektedir. Onun bilmemesi çocuk olması nedeniyle normal zaten de, ailesi, öğretmenleri ve hayatındaki diğer büyüklerin de bilmemesi durumu daha da zorlaştırıyor. Maalesef eğitim sisteminde her zaman çocuğu anlayan, durumu kavrayan ve ona rehberlik yapabilen öğretmenler olmuyor. Hatta bazen çocuğun durumunu iyileştirirken, bazen de kötüleştirenler çıkabiliyor. İlginçtir ki, her iki durumun da artı veya eksi sonuçları gözlenebiliyor. Öğretmenin kötü olduğu durumda, çocuk buna karşılık kendi hayatına sahip çıkabiliyor, veya öğretmen iyi olsa da çocuk başka yönlere gidebiliyor. Kısacası tek bir sonucu yok bu durumların ama öğretmenin iyi olması, daha doğrusu çocuktan yana olması her zaman çocuk için ve aile için şanstır. Aileden yana şanslı olmayan çocukların en azından öğretmenlerinden yana şanslı olmalarını dilerim. Böylece kendini anlaması, tanıması yolunda bir ışık görebilir ve hayatını onararak kurmaya devam edebilir. Kitaptaki kahramanımız Enno kendisini düşünen ama anlamayan bir anne, kız kardeş ve kısmen anlayan ama zamanı sınırlı olduğu için yeterli vakti ayıramayan babası ile yaşamaktadır. Hayatındaki tek arkadaşı da yine “farklı” bir çocuk olan Olsen’dir. Galiba ortak paydaları toplumun kabul gördüğü “normal” çocuk dışında olmalarıdır. Bununla birlikte zorbalığa uğradıkları ve akranlarının acımasızlığında birbirlerine kol kanat gerdikleri, germeye çabaladıkları kısımlar okuyanın içini ısıtan ve gerçek arkadaşlığı görünür kılan yerler.

Kurgusu ve okuyana sunduklarıyla bence tam bir ziyafet sunuyor kitap. İnce düşünen, hayal gücü geniş ve sadece diğerleri gibi olmadığı için dışlanan bir çocuk var karşımızda. Öyle ki onun hassasiyetlerini hissettiğinizde bu dünyanın onlar için nasıl da acımasız olabileceğini çok net görüyorsunuz bir kez daha ve buna acı bir tad eşlik ediyor maalesef. Özellikle çocuk büyütürken ve etrafımızı şiddet sarmalı sarmışken, nezaketin, iyi niyetin, inceliğin ve hayal etmenin eksiye düştüğü, bu tarzdaki insanların zarar gördüğü bir ortamda çocuğunuzu nasıl büyüteceğinize dair sürekli çatışma içinde kalmanız çok olağan. Hele hele “Sana taşla vurana aşla vur” gibi söylemler siz büyürken eşlik ettiyse size bu işler daha da zorlaşıyor. Yani Enno’nun tüm çelişkilerini, Hayalistan adını verdiği dünyasını ve anlaşılamama halini çok iyi anlıyorum. İçimi en çok yakan kısımlar annesinin onu anlama çabasındaki tek düzelik ve bunu aslında yapamayışı. Bir yerde annesinin kendisiyle konuşmadığını, konuşamadığını, sadece kendi istediğini söylediğini ve o söylediğine göre yaşamasını beklediğini ifade ettiği kısımlar çok üzücüydü. Çocuğun yalnızlığı ve kendisinde bir sorun olduğunu düşünmesi, daha doğrusu bunun etrafındakilerce kendisine hissettirilmesi çok üzücü. Etiketler çok çabuk yapışıyor çocukların üzerine ve bir daha çıkması zorlaşıyor. En fazla üzüldüğüm kısımlardan birisi de çocuğun aslında hayatta olmak istemeyişi, yaşamdan keyif alamayışı oldu. Nedenini bilmediği şekilde, annesi onun durumu için üzgün ve ağlıyor ve çocuk bunun neden olduğunu bile kavrayamıyor. Baba da pasif kalıyor; elbette çocuğuna sahip çıkmaya çabalıyor ama yeterince değil. Bunda yoğun çalışma hayatının da etkisi var elbette. Okurken tek taraflı bakmamaya çabalıyorum ama yine de biraz geç kalındığını düşünüyorum çocuğa sahip çıkma konusunda.

Enno karşısındaki tüm olumsuzluklara rağmen, etrafındaki pek çok insanın aksine ince detayları görebiliyor hayata dair ve onu özel yapan şey de bu. O detaylar aslında hayatı güzelleştiren şeyler. Doğadaki dönüşüm gibi, hayvanlar gibi, edebiyat ve sanat gibi. Tam da bu nedenle kaba ve sert olan hayata karşı acı çekiyor Enno ve onun gibi olanlar. Öteki olmak ne demek diye sormanın çok fazla cevabı barındırdığı bir ortamda biz bu kitapla sadece genelin dışında kalmakla da öteki olmayı öğreniyoruz.

Enno’nun durumu çok fazla çağrışım yaptı zihnimde. Hadi itiraf edeyim, hayatımda bana çok yakın olan insanlardan birisi “Sizde ince düşünme hastalığı var” demişti de afallamıştım. Bunun hayatı nasıl zorlaştırdığını benimle birlikteyken deneyimlemişti ve bunu niye yaptığımızı da anlayamadığını söylemişti. Maalesef bu dünya incelikleri koparmayı seviyor ama hayatın anlamı belki de o inceliklerdedir. Kitabı okurken yine bir arkadaşım geldi aklıma; camının kenarına kuşlar için yem koyuyor diye komşuları tarafından azarlanmıştı da buna devam etmişti. Sonra evini basan karıncaları nasıl öldürmeden bu soruna yanıt bulacağını düşünüp dururdu. Enno’nun ölmüş bir fare ile ne yapacağını bilememesi de bunlardan biri. Salyangozların hızları konusu ve buradaki sorgulamaları da çok güzeldi. Ayrıca Hayalistan’da isteyen kişinin istediği konuda, istediği bilgiyi alabilmesi de çok güzel bir ayrıntıydı. Eğitimin tek düzeliğine ayrı ayrı çözüm önerileri aslında bir diğer taraftan. Kitabı; ebeveynler, eğitimciler bence mutlaka okumalı, hatta üzerine sesli düşünmeliyiz hep beraber. Ben bu yazıyı bir niyet olarak bırakıyorum buraya.

Enno ya da asfalttaki karahindiba