Kömür Karası Çocuk
Müge İplikçi, göç ve göçmenlik konusunu ele alıyor “Kömür Karası Çocuk” adlı kitabında. Huban Korman resimliyor ve Günışığı Kitaplığı da basımını üstleniyor. Kitap, kapağından çağırdı okur olarak beni ve yanıltmadı. Elimdeyken bitmesini istemedim. Dramatik olmayan ama güzel bir yanıyla ele alıyor yazar konuyu.
Göç konusunu çocuğun gözünden anlatması ve çocuktan yola çıkması bir yerde belirttiği gibi büyüklerin hatalarını daha net görmemizi sağlıyor. Durumda hiçbir suçu olmayan çocuklar farklı ayrılıklar, zorluklar ve dışlanmalarla karşılaşıyorlar. Dünya maalesef bununla epeydir sınanıyor. Birçok ülke de bundan nasibini alıyor. Çok fazla dramatik sahne yaşanıyor ve insanlık olarak zor süreçlerden geçiyoruz. Salif adındaki çocuk için de durum pek iç açıcı değil. Babasından kopuyor önce ve o ana kadar onunla çok güzel bir ilişkisi var. Bu ilişki uzun süre besliyor onu ve yokluğu çok fazla hissediliyor küçük çocuğun kalbinde. Sonrasında annesinden de ayrı düşüyor. Yine de pek çok göçmen çocuğa göre bir nebze şanslı Salif. Ondan taraf olan müzik öğretmeni, ruhunu dinlendiren müzik ve müzik öğretmeninin nişanlısı Handan var.
Herkesin olayları alımlama şekli farklı. Çoğu zaman içine doğduğumuz aile hayatımızın büyük belirleyicisi oluyor ve olaylara verdiğimiz tepkilerde onlardan izler taşıyoruz. Elbette değişim ve dönüşüm elimizde ama çoğu zaman neyin normal, neyin anormal olduğunu oradan öğreniyoruz mesela. Kömür Karası Çocuk’ta buna örnekler veriliyor. Salif’e ırkçılık yapan, onu ötekileştiren ve dışlayan çocuk bir yerde ailesinden gördüğünü uyguluyor. Elbette tek belirleyici aile değil ve şükür ki öyle, çünkü o çocuk da değişip dönüşüyor ve çocuklar arasında arkadaşlık galip geliyor. Hem de büyüklere rağmen, onların kara görüşlerine rağmen. Çocuk olma ortak paydasına sanat eklenince sanki hayat biraz olsun kolaylaşıyor ve acılar hafifliyor. Salif’in yaptığı resim kadar, müzik öğretmeninin çabası da buna örnek. Yaşadıklarımıza katlanma potansiyelimizi arttırıyor bunlar. Kömür Karası Çocuk kitabında da böyle oluyor.
Kitabın sonunda kırık dökük de olsa, ayrılıklar sürse de, yaşananlara yenileri eklense de bir parça umut kalıyor okur olarak bize. Yaşama tutunma telaşı galip geliyor. O da belki gerçekliği biraz daha yumuşatıyor. Severek, ilgiyle ve dikkatim azalmadan okudum ve okurken çok fazla şey geçti zihnimden. Bence okullarda öğretmenler de bu kitapla bir sürü şey üretebilir ve çocuklarla yaşamın bu gerçeği üzerine çalışma yapabilir. Çünkü göç ve göçmenlik konusu hepimizi ilgilendiren, hepimizi konunun paydaşı yapan bir mesele. O meseleye daha insani yerden ve çocuğun tarafından bakabilmek kıymetli ve kitabın bunu göstermesi bence değerli.