Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün!
Elimdeki kitap itiraf ediyorum ki başlığından yakaladı beni. Merak uyandırdı bende ve hemen sipariş verdim. İyi ki alıp okumuşuz. Sahiden tahmin ettiğim gibi bir kitaptı. Marc-Uwe Kling tarafından yazılan ve Astrid Henn’in resimleriyle eşlik ettiği kitabı Türkçe’ye Burcu Aksu Güney çeviriyor. Uyurgezer Kitap tarafından basımı yapılan kitap tam ailecek okunacaklardan. Biz öyle yaptık mesela. Küçük Cadı ile birlikte biz de yatağa girdik ve her birimiz bir sayfasını okuduk. Bazen güldük, bazen saygı duyduk babaanneye ve keyifli bir zaman geçirdik. Sonra kitabı kapatıp üzerine biraz sohbet ettik. Babaannenin internet bozmasıyla nelerin iyi, nelerin kötü olduğunu sesli düşündük ve yanımızdaki minik okuru konuşması için teşvik ettik. Yani bir anlamda babaannenin sesini duyup, o sese kulak kabarttık iyice diyelim.
Anne ve babasının olmadığı bir zaman diliminde torunlarına eşlik eden dede ve babaanne eğlenceli bir gün yaşamaya sebep oluyorlar. Özellikle de interneti bozan babaanne. Girişte son derece espirili bir şekilde kimin kime göz kulak olması gerektiği söylenmediği için ailenin en küçüğü olan ve o gün anaokuluna gitmeyen Tiffany’nin bu görevi üzerine aldığı ve iki büyümüş çocuğa göz kulak olduğu söyleniyor. Sizce de çok hoş değil mi? Bir de hep söylenir ve bence de doğrudur ki; yaşlılar ve çocuklar birbirlerine çok benzerler. Dolayısıyla Tiffany’nin özellikle babaanneyi yakın planda incelemeye alması boşuna değil. Babaanne interneti bozuyor ve eğlence başlıyor. Aslına bakarsanız ben kitabı okurken bir taraftan da Black Mirror dizisinden bazı sahneleri anımsadım. O kadar ürkütücü değil elbette ama elimizdeki kitabın derdi de aslında internetin hayatımızdan alıp götürdüklerine dayanıyor. Mizahın eşlik ettiği her sayfada elimizdeki telefonların, masalarımızdaki bilgisayarların bizim “gerçek” dünyalarımızdan ve özellikle de çocuklarımızdan neleri eksilttiğini düşünüyorum ben kendi adıma okur olarak. Üç çocuklu evde herkes kendi odasında ve internetin kendilerine sundukları ile meşgulken (Max ve Luisa) aniden herkes salonda toplanıyor ve bu değişimin sebebini anlamaya çalışıyorlar. Dede bile istediği kanalı internet üzerinden bağlanılan televizyon ekranında izleyemeyince alışkın olduğunun dışına düşüyor. Kısacası evet hepimiz internet ve getirilerine (!) çok çabuk alışıyoruz. Neyse ki babaanne tüm dünyanın bir süreliğine internete erişimini engelleyince ortaya bizim neslin rahatça anımsayacağı manzaralar çıkıyor. Aynı evin içindeki insanlar beraber vakit geçiriyorlar ve bundan keyif alıyorlar. Internet üzerinden siparişlerini alan pizzacı bile elindeki pizzaları dağıtamayınca bu evdeki eğlenceye dahil oluyor ve birebir ilişkiler tüm sıcaklığıyla sayfalardan okura ulaşıyor. Hatta evin anne ve babası da işlerini bu ani internet kesintisi nedeniyle yapamaz olunca eve erken geliyor. Biraz klasik olacak ama kısa bir süreliğine dünya güzelleşiyor işte. Sonra eve gelen görevliler sahiden de internet sorununun bu evden kaynaklı olduğunu belirtip sorunu gideriyorlar.
İnternetin tekrar düzelmesine en çok Tiffany üzülüyor; ondan sonra da biz. Babaanne karakteri kadar dede de oldukça şirin bir şekilde tasvir edilmiş ve çizilmiş. Her sayfasını tebessüm ve keyifle okuduğumuz kitap belki de bir Pazar gününe güzel gidebilir. En azından okuyanlar da çocuklarıyla beraber kısa süreliğine etraflarındaki her şeyden arınabilir ve sadece çocuk edebiyatının sularında yol alabilirler.