Laiklik, herkesin dinini özgürce yaşayabilmesine olanak tanıyan, din ile devlet işlerini birbirinden ayırarak; mezhepsel ve dinsel çatışmaların önüne geçen bir sistem… Ancak laikliği iyi anlayamamış farklı kitleler var; bir kısım laikliği dinsizlik olarak görüyor; bir kısım ise devletin hiçbir kurumunda dini vecibelerin yerine getirilememesi olarak… Her ikisi de yanlış ve birbirini doğuran zıt görüşler.
Laiklik vicdan özgürlüğüdür, bir Ortadoğu ülkesi olmamıza engel olan temel unsurdur. Ama gelin görün ki devleti yönetmeye aday olanlar ya da devleti yönetenler; nedense hep din etkenini ön planda tutuyor, bir nevi kullanıyor. Halkın yumuşak dokusuna dokunarak onların oylarına talip oluyor. Yalanın, dolanın gırla olduğu siyasete din karışıyor.
Devlet adamları, devleti yönetenler, devletin bürokratları, devletin en alttan en üste tüm idarecileri hepsi Müslüman olabilir, bir kısmı farklı bir inanca da sahip olabilir ancak bunu Allah ile kendi arasında tutması doğru olandır. Aksi durumda yapılan ibadetler reklama döner ki bu da Allah katında doğru kabul edilmez. Din gösterişe ya da çıkarlara vitrin edilemez. Ama ediliyor işte; maden göçüğü oluyor, 300’ü aşkın işçi can veriyor; “kader, fıtrat, mukadderat” cümleleri ile halka din üzerinden “Kabullenin, Allah’ın takdiri” mesajı verilebiliyor… Bir gün bir camide namaz kılıyor bir siyasi, diğer gün elinde Kur’an-ı Kerim ile haberi yokmuş gibi poz veriyor, bir diğeri saçını kapatıyor içinden gelmediği halde…