Kendime ait düşünceler

Esra Aydın

Esra Aydın

Tüm Yazıları

Siyaseti, birileriyle konuşmaktan çok tartışmak sandığım dönemlerim oldu.
Kendi inandıklarımı daha doğru kabul ettiğim, okuduklarımın mutlaka okunması gerektiğini düşündüğüm, sadece fikirlerimi destekleyen yayınların peşinden gittiğim yıllar geçirdim.

Ateşli diyaloglar, öfkeyle söylenmiş cümlelerle doluydu.

‘Onlar’ ve ‘biz’ ayrımı keskinleştikçe, kim olduğumdan çok, neye inandığım öne çıkıyordu.
Oysa bugün fark ediyorum ki, bana ait sandığım onca fikir, aslında başkalarından ödünç alınmıştı.

Bir ideolojiye tutunmak, bir inanca sahip olmak kadar katı ve sarsılmazdı zihnimde.
Kırmızı çizgilerim, başka düşüncelerin filizlenmesine imkân tanımayacak kadar sertti.
Esnemezdi; ancak kırılabilirdi.

‘Benim doğrularım’, ‘ötekinin gerçekleri’yle çatışmaya ve daha en başından onları reddetmeye hazırdı.

Zaten hep böyle değil midir?
Top oynadığımız, ip atladığımız mahallenin çocukları olarak büyürüz.
Kimimiz muhafazakâr, kimimiz demokrat bir ailenin sofrasında otururuz.
İşçi ya da memur sınıfına ait bir evde, kendi küçük gerçekliğimizi öreriz ve bugüne geliriz.

Görüp görebileceğimiz en büyük zenginlik, belki de sadece şehir dışına çıkabildiğimiz birkaç akraba tatilidir.
Zihnimizdeki ‘deniz’ ya da ‘büyükşehir’ imgesi, ancak bir çocuğun hayal edebileceği kadardır.

Böyle böyle büyür çocuklar.
Yetişkin olur, kalıplara sığdırılır.
Hayallerin yerini birilerinin fikirleri alır.
Umutların yerini korkular,
Anlayışın yerini ise hırs...

Tüm bir çocukluk, yerini yetişkinliğin koşuşturmasına bırakır.
Yaşam, artık sadece kendini ve aileni garanti altına alma çabasına dönüşür.
Her birey bir basamak daha yukarı çıkmak ister ama bir gün o basamakların da tükeneceğinden habersizdir.

İsteklerin arsız olduğunu unuturuz.
Arzuları baş köşeye alır, hırs ile azmi karıştırırız.
“En değerli sensin” cümlesi kulağa hoş gelse de bir yanılsamadır.
Çünkü herkes, yalnızca kendi hayatının merkezindedir.

Her birey, bir dünya; bir yıkım, bir inançtır.

Son yıllarda sıkça şunları düşünür oldum:
“İyi bir insan nasıl olunur?”,
“Başarı nedir?”,
“Güzel yaşadım diyebilmek için ne yapmalı?”,
“Bu düşünceler gerçekten bana mı ait?”

Doğruyu ve yanlışı vicdan terazimde rahatça tartabiliyorum.
İşime geleni değil, canımı sıksa da doğru olanı söyleyebiliyorum.
Gerçeği, olduğu haliyle seviyorum.
Ne bir adamın ne bir kadının ne bir liderin ne de bir ideolojinin kılığına bürünmesini istemiyorum.
Gerçeğin kendisini, çıplak hâliyle görmek istiyorum.

Belki de bu yüzden, insanı anlamaya çalışan disiplinlere yöneliyor hem akademik hem kişisel okumalarımda beşeri bilimlere daha fazla yer veriyorum.

Ama bu ülkede, bu alanlar pek kıymet görmüyor.
Diplomalar sadece bir işe giriş bileti sayılıyor.
“Okudun da ne oldu?” sorusu hem küçümsemenin sesi hem de sistemin yarattığı isyanın yankısı gibi...

Ne tuhaf, değil mi?
Kendi tercihimizle yürüdüğümüz yollar bile, başkaları tarafından yeterli bulunmuyor.
Azımsanmak, çoğu zaman kişisel bir eksiklikten değil, doğduğumuz coğrafyanın gerçeğinden kaynaklanıyor.

Zamanla insan bunları da kabullenmeyi öğreniyor.
Siyasetin kaypaklığını görüp gülümsüyor,
Ekonominin dengesizliği karşısında cambaz gibi dengede durmaya çalışıyor,
Yüzüne kapanan kapılara aldırmadan yenilerine yöneliyor,
Bir günde fikir değiştirenlere ise artık hiç şaşırmıyor.

Velhasıl, insan isterse, ömrünün herhangi bir yerinde çok şey öğrenebiliyor.
Kimisi her devrin adamı ya da kadını olmayı tercih ediyor,
Kimisi ise hiç okunmayacak şiirlerini yazmaya devam ediyor.

Ne olamadığın değil, nasıl bir insan olmayı seçtiğin artık daha dikkate değer geliyor bana.

Bugün geriye dönüp baktığımda, en büyük dönüşümün fikir değiştirmekten çok, kendimle daha dürüst bir ilişki kurabilmekten geçtiğini anlıyorum.

Ne savunduğum ideolojiler ne ardına sığındığım doğrular mutlak değildi.
Asıl mesele, hakikate açık kalabilmekteymiş.
Artık kim olduğumu, neye inandığımı ve neye ihtiyaç duyduğumu daha berrak görebiliyorum.
Herkesin bir hikâyesi var ve bu hikâyenin içinde ne olduğumuz kadar, neye dönüştüğümüz de önemli.

Belki hâlâ her şeyi bilmiyorum ama artık bildiklerimin bana ait olup olmadığını sorgulayacak cesaretim var.

Ve bu da sanırım, iyi bir başlangıç.