İnsanca Yaşamanın Bedeli

Esra Aydın

Esra Aydın

Tüm Yazıları

İnsan hayatı çetrefilli, inişli çıkışlı ve oldukça zahmetlidir.

En çabasızımız için bile durum farklı değildir.

Dünyaya gözümüzü açtığımız, ciğerlerimize ilk nefesi çektiğimiz andan itibaren başlar yaşam mücadelesi.

Emeklemek, yürümek, konuşmak derken insan hayata “merhaba” demeyi öğrenir.

Ardından, yıllar süren eğitim yolculuğu başlar.

Hepsi, biraz daha iyi bir hayat kurabilmek içindir.

*

Ama o yol, herkes için aynı uzunlukta değildir.

Kimi imkânla doğar, kimi imkânsızlığın tam ortasında.

Kimi geleceğini planlar, kimi bugünü kurtarma derdinde.

Biraz farkındalığı olan, kültür ve sanatla tanışan bir aileye doğduysanız şanslısınız.

Ekonomik yönden güçlü bir aileye doğduysanız, hayata iki adım önde başlarsınız.

Oysa pek çok insan için yaşam, daha en başından bir mücadeleye dönüşür.

Kardeşine bakmak zorunda kalan çocuklar, ailesine destek olmak için eğitimini yarıda bırakan gençler…

Olması gereken çocukların çocukluğunu, yetişkinlerin ise yetişkinliğini yaşamasıdır.

Ama bu topraklarda, çoğu zaman ‘olması gereken’ yalnızca kâğıt üzerinde kalır.

*

Ekonominin insan boyunu aştığı, eğitimin iyi bir işe girmeye yetmediği, liyakatin yerini torpilin aldığı bir ülkede insanca yaşamak, artık bir ayrıcalık haline geldi.

İnsanların büyük çoğunluğu, kılı kılına yaşıyor.

Kendini güvende hissetmeden, temel ihtiyaçlarını karşılayamadan, bir gün sonrasını düşünemeden…

Sorgulamaya fırsat bile bulamadan, yaşamın akışına kapılıp gidiyor.

Çünkü düşünmek için zaman, sorgulamak için durmak, direnmek için de umut lazım.

*

Duygusal ihtiyaçlara sıra gelmiyor artık.

Kendini geliştirmek, kültür sanatla ilgilenmek, sadece huzurlu yaşamak bile lüks.

Dün Dilovası’nda bir parfüm dolum tesisinde çıkan yangında yaşamını yitiren işçilerden biri, üç çocuk annesi Şengül Yılmaz’dı.

Üç yıldır sigortasız çalıştırıldığı ortaya çıktı.

Genç yaşta yaşamdan koparılan Tuğba, Nisa ve Cansu’nun isimleri de aynı haberde yer aldı.

Her biri birer istatistiğe dönüştü; oysa her biri bir hayat, bir umut, bir yaşamdı.

*

Peki, ‘hak’ dediğimiz kavram tüm bu yaşananların neresinde duruyor?

Her insanın doğuştan sahip olduğu temel güvencelerin adı olan hak…

Yaşama, barınma, eğitim, sağlık ve güvenlik hakkı…

Bugün bu haklar sağlanmadığında, kimse gerçekten özgür sayılabilir mi?

Açlık çeken birinin özgürlüğünden, güvencesiz çalışan birinin eşitliğinden söz edilebilir mi gerçekten?

*

Hukuk, işte tam da bu değerleri korumak için vardır.

Ama ne yazık ki, adalet sadece kâğıt üzerinde kaldığında, güçlüden yana işlediğinde, toplumun vicdanı yara alır.

Adalet duygusu körelir, güven sarsılır.

İnsan, insana inancını yitirmeye başlar.

*

Oysa bir ülkenin gerçek gücü, en zayıf halkasının yaşam kalitesiyle ölçülür.

Bir toplumun vicdanı; yoksulun sofrasında, işçinin alın terinde, çocuğun gözyaşında sınanır.

Bu yüzden insanca yaşamak bir ayrıcalık değil, temel bir haktır.

İnsan, sadece yaşamakla değil; onuruyla, güveniyle ve umuduyla da insandır.

İnsanlığımızı yitirmeden yaşamaya devam edebilmeye…