Bir toplumun aynası
Bir toplumun gelişmişlik düzeyi yalnızca ekonomik göstergeler ya da betonarme yapılarla ölçülemez.
Buna inanan varsa eğer büyük yanılgı içinde.
Gerçek ilerleme; düşünen, sorgulayan, anlayan ve ifade edebilen bireylerden oluşan bir toplulukla mümkün olabilir.
İşte bu noktada kültür ve sanat hem bireyin hem de toplumun ruhunu yoğuran en derin etkenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
*
Okumak, gezmek, dinlemek, görmek, anlamak…
Bunlar yalnızca bireysel eylemler değil; aynı zamanda toplumsal bilinçlenmenin de temel taşlarıdır.
Her kitap yeni bir pencere açarken hayata, her yeni şehir ve farklı kültür insana bir başka bakış açısı kazandırır.
Sanat ise, tüm bu deneyimlerin içselleştirilip yeniden ifadesidir.
Bir tablo, şiir, film ya da bir tiyatro oyunu bu ifade biçimlerinden birkaçıdır.
*
Bir toplumun çöküşü; farklı düşüncelerin susturulduğu, tek bir doğrunun dayatıldığı, sorgulamanın ‘tehlikeli’ sayıldığı dönemlerde başlar.
Ne zaman aynılaşmaya yüz tutarız o zaman tekrara düşeriz.
Okumak, izlemek, görmek yalnızca bilgi edinmek değil; empati kurmak, başka hayatları anlamak ve farklılıkların değerini bilmek demektir.
Ve bu tüm toplumların ihtiyacı olan şeydir.
Farklılıkları rahatsız olmadan kabul etmek, desenlerin çeşitliliğinde büyük bir zenginliğin barındığını bilmektir.
*
Bugün birçok toplumun yaşadığı en büyük kriz, tek tipleşme.
Tüm sokakların aynılaştığı, insanların aynı markaları giydiği, aynı düşünce kalıplarına sıkıştığı ve benzer içeriklerin tekrar tekrar tüketildiği bir dünyada, ruh boğulmaya mahkûm değil de nedir?
Oysa kültür, çeşitliliktir.
Sanat, bireyselliğin sesidir.
Bunlar birleştiğinde vizyon oluşur.
Vizyon sahibi olmak, yalnızca ileriye bakmak değil, aynı zamanda geçmişi anlamak, kültürel mirası sahiplenmek ve bugünle bağ kurmaktır.
Sanat, geçmişle gelecek arasında köprü kurar, şimdiyi ise anlaşılır kılar.
Mimari eserlerden halk müziğine, klasik edebiyattan çağdaş resme kadar her alan, bir toplumu hem tarihsel hem de duygusal olarak besler, güçlendirir ve büyütür.
*
Müzeleri boş, tiyatroları sessiz, kitapçılarından ziyade AVM’leri dolup taşan bir toplum, gelişiyor gibi görünse de aslında içten içe fakirleşmektedir.
Kültürsüzlük, bir ülkenin geleceğini sessizce kemiren bir hastalıktır.
Bu yüzden kültür ve sanat, ‘ekstra’ değil, temel bir ihtiyaçtır.
Toplumların kalkınması, bireyin derinleşmesiyle başlar.
Ancak derinleşen birey farklılıkları anlar, kendini ifade eder.
Ve en önemlisi, sadece kendi için değil, yaşadığı toplum için de düşünür, üretir, paylaşır.
*
İşte bu yüzden kültür ve sanat; yalnızca estetik bir uğraş değil, bir toplumun geleceğini belirleyen temel yapıtaşlarıdır.
Bireyi ve doğal olarak toplumları insanlaştıran, incelten de tam olarak bu taşlardır.
Medeniyet ise ancak bu temel üzerinde yükselebilir…