Ülke turizme kurban edilirse bu kış bittik!
Geçtiğimiz yıl mart ayında Türkiye’de de görülen ve bizleri evlerine kapatan, esnafımızı iflasın eşiğine sürükleyen, çok sayıda vatandaşımızın vefatına neden olan koronavirüs salgını, haziran 2020’de bulaş riskinin azalmasıyla duraklama dönemine girmiş, turizm sezonunun kapanmasıyla birlikte ise tekrar hortlamıştı…
Öyle ki geçtiğimiz kış ayları, pandeminin ilk zamanlarını aratır boyuta gelmiş, vaka sayıları günlük 70 binlere ulaşmış, vefat sayıları da günlük 300 küsürleri geçmişti.
Dünyada çeşit çeşit tedbirler ortaya koyulurken ülkemizde ise garip önlemler alındı ve garip olaylar yaşandı bu süreçte.
Mesela hafta içi belli bir saatte sokağa çıkılabilirken belli bir saatten sonra sokağa çıkmak yasaklandı, mesela hafta sonları sokağa çıkmak yasak oldu. Bir ara bu yasaklar kalktı, bir ara geldi. Aç kapa aç kapa bir süreç yaşadık! Kimi ülkeler Türkiye’ye turist göndermeyeceğini dillendirince tam adı verilen ama tam olmayan 17 günlük bir kapanma süreci yaşadık. Bu süreçte de insanlar pazara gidebildi, eylemler yapabildi, şampiyonluklar kutlayabildi. Camiye gidiyoruz diye çıkıp cami önlerinde sohbet edenler, kamelyalarda oturanlar oldu. Fabrikalar hiçbir süreçte kapanmadı, çalışanlar yasaklardan mesai saatleri boyunca muaf oldu. Tam kapanmada trafik bile kilitlendi çok noktada!
Derken aşı anlaşmaları sağlandıkça aşılama hızlandı, yaz aylarının gelmesiyle de bulaş riski azaldı. Bu yaz da bugünden itibaren sokağa çıkmak saat kısıtlaması olmaksızın serbest. Toplu taşımada, seyahatlerde kısıtlama yok. Düğünlerdeki kısıtlamalar da büyük oranda kalktı. Esnafı zora sokan kısıtlamaların çoğu kaldırıldı. Müzikli yayın saatinin 24.00 ile sınırlandırılması ve nargile servisinin yasak olması dışında sektörleri zora sokan kısıtlamalar kalmadı. Elbette ki güzel gelişmeler bunlar, hatta illa ki 1 Temmuz değil, birkaç hafta önce de kaldırılabilirdi kısıtlamalar ama illa ki 1 Temmuz’u bekledik!
Şimdilik rahatız, geçen yaz olduğu gibi bu yaz da psikolojimiz pandemiden çıkmış durumda. Maske ve mesafe dahi umurumuzda değil! Aşımızı da olduysak hele virüs bitmiş kafasıyla hareket ediyoruz.
Taksitli yasaklardan, uzayan pandemi sürecinden öylesine sıkıldık ki rahat olmadan rehavete kapılmadan psikolojimizi düzeltebilme şansımız yok gibi. Kim ne yapsa garipsemem bu yüzden, insanlar çok sıkıldı.
Aşılar, insanları bu virüsten tamamen koruyor mu, korumuyor, yüzdesi az da olsa bu virüsü kapma şansımız var. Olası mutasyonlara karşı ise aşıların koruyuculuğunda bir öngörümüz yok. Yine de aşılama çalışmalarının hızlanması, toplumun giderek büyük bir bölümünün bağışıklık kazanacak olması içimizi rahatlatıyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yaz ayında da kışı düşünmüyoruz. Kışın bu virüsün tekrar hortlama ihtimalinin olabileceğini sanmıyoruz.
Peki bu sene geçen yıl olduğu gibi mi olacak? Yazın alıştığımız normalleşme, kışın tekrar bizi anormale mi sürükleyecek? Yoksa geçen yıldan farklı olarak aşılamanın olması geçen yılın aksine kış aylarına sıfır virüsle girmemizi mi sağlayacak?
Bakın Delta Plus varyantı diye bir şey hortladı ve bu mutasyondan önemli ölçüde etkilenen ülkelerden biri de Rusya… Ve Türkiye’ye en fazla turist yollayan ülke de Rusya. Rusya’dan gelen turistlere PCR testi zorunluluğu yok! Aşı da olsak mutasyona karşı geliştirilmiş bir aşı henüz yok. Zaten mutasyonların her birine yetişecek aşıyı anında üretmek de mümkün değil.
“Şu an yazın tadını çıkaralım, kışa Allah Kerim” diyecek bir hali kalmadı vatandaşın. Ben açıkçası virüsün can aldığı, insanları evine tıktığı, esnafı iflasa sürüklediği son kışı yaşadığımızı düşünüyorum, psikolojimi böyle rahatlatıyorum. Aksini düşünmek dahi istemiyorum. Hele ki esnaf bunun düşüncesine bile girmekten korkar vaziyette çünkü biliyor ki bu kez yıkılır.
Bu nedenle iktidarın “Turizm sezonunu atlatalım da…” düşüncesiyle hareket etme lüksü olmadığını bilerek hareket etmesi gerekiyor. Rehavete kapılmaması, sadece aşılama yapmakla kalmayıp ülkeye girip çıkan turistlere PCR testi uygulaması şart. Önümüzdeki kışa virüsle dolayısı ile de yasaklarla girmemek, esnafı ve ekonomiyi çökertmemek, vatandaşı boğmamak için turizmden daha fazla kazanmak adına PCR önlemini es geçmeyin. Esnafı, turizme kurban etmeyin. Aksi takdirde inanın bu kez altından kalkamazsınız kış ayında yaşanma ihtimali olan benzer bir sürecin. Biteriz…
Yasağın neden 1 Temmuz’da kalktığı belli oldu!
1 haftayı aşkın bir süre önce açıklandı yasakların kalkacağı, tarih olarak da 1 Temmuz işaret edildi. Neden 1 Temmuz diye düşündüm durdum, mantıklı bir gerekçe bulamadım açıkçası. Yani 1 günün bile esnaf için vatandaş için önemli olduğu bir süreçte vakalar düşmüş, bulaş riski azalmışken neden bir 10 gün daha bekliyoruz, neden haziran ayında herhangi bir gün değil ya da bu kararın açıklandığı gün değil de 1 Temmuz? Bu soruyu sorarken neyse ki o gün geldi çattı, esnaf için de vatandaş için de bayram havası başladı…
Kısıtlamalar kalktı, vatandaş ve esnaf rahat bir nefes aldı derken kısıtlamaların kaldırılacağı tarihin neden 1 Temmuz olduğu da anlaşılmış oldu!
Düğünde insan sevincinden ortalığa para saçar, mutluluk sarhoşu olduğunda gözü parayı görmez ya o misal, 1 Temmuz’da yasaklar kalkarken zam yağmuru başladı!
Güne bir uyandık doğalgaza, elektriğe ve benzeri şeylere zam…
Kafama takılan sorunun cevabını da bulmuş oldum!
***
Ama zamla kalmadı iş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), düğün sezonunun açıldığı dönemde mobilya, altın ve beyaz eşyada kredi kartlarında taksit sayısını düşürdüğünü açıkladı.
Çiftler düğün yapacak kuyumcuların işleri açılacak, altının taksit sayısı 6 aydan 3 aya indi…
Çiftler düğün yapacak mobilya ve beyaz eşya alacak kredi kartlarında taksit sayısı 12 aydan 9 aya indirildi. Televizyon alacaksanız ise 5 bin liranın üstünde bir TV alıyorsanız anca taksit yaptırabiliyorsunuz…
Şimdi de kafama başka sorular takıldı…
Hayırdır, pandemi sürecinde ayakta tutacak destekler vermediğiniz kafe, restoran, lokanta, kıraathane, eğlence sektörü iflasın eşiğine gelirken bunların aksine pandemide işleri açılan mobilya ve beyaz eşya esnafına mı sıra geldi ya da kuyumculara?
Çiftler ya da aileleri, mobilya ve beyaz eşyaları mümkün olduğunca çok takside böldürerek bu işlere girişirken bir anda taksit sayılarını düşürerek ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Hadi cep telefonuydu, lüks ve gereksiz masraflarda vatandaşın daha çok borçlanmaması için taksiti kaldırma ya da düşürme yoluna gittiniz anladık, peki insanları mecburi alışverişlerinde neden sıkıntıya düşürüyorsunuz?
Neden bu sektörlerin ve çiftlerin bu karardan olumsuz etkilenebileceği gerçeğini göremiyorsunuz? Amacınız ne, hayırdır?