Depremde evlerimizden çıkmayalım!

Yılmaz Karabıyık

Yılmaz Karabıyık

Tüm Yazıları

“Sana çok güveniyorum ağabey. Babama, Eda iyi der misin? Çok korkuyorum, ne yapacağım?”

Enkaz altında küçücük bir çocuğun ağlatan bu sözlerini duymak istemiyoruz artık…

Arama kurtarma ekiplerinin “Orada kimse var mı?” diye bağırmasını, arama köpeklerinin enkaz altında ölü ya da sağ insan bulmasını istemiyoruz…

Tüm insanlığın bir olup, yara sarmaya kalkmasını istemiyoruz.

Acı dolu hikayelerle hüzünlenmek istemiyoruz.

Kısacası yıkılmak istemiyoruz.

Depremden sonra sarılacak yaramız olsun istemiyoruz.

Artık depremin öldürmesini istemiyoruz.

***

Her deprem sonrası benzer manzaralar yaşanıyor. Her birimiz acıları, yaraları sarmak için seferber oluyoruz, acılara ortak olmaya çalışıyoruz; birliği, beraberliği hiçbir din, dil, ırk, ideoloji ayrımı yapmaksızın gerçekleştiriyoruz. Evet, bu bizlerin ne kadar yardımsever ne kadar vicdanlı, güzel bir millet olduğumuzu ortaya koyuyor. Bunu bilmek, bunu görmek elbette ki insanı mutlu ediyor. Bunu 1999 Marmara Depremi’nden bu yana görüyoruz, biliyoruz.

Ama bunu önüne geçemeyeceğimiz afetlerde görelim artık…

Kentsel dönüşümlerle önüne geçilebilecek depremler öldürmesin, yıkmasın hiçbir şehrimizde hiçbirimizi…

***

Bakın, Kocaeli…

Depremin en acısını tatmış bir il…

17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi’nde asrın felaketini yaşadık biz bu şehirde.

Yerden gelen ürpertici bir ses ve 45 saniye süren bir sarsıntı.

Değirmendere’de doldurulmuş deniz aldı canlarımızın bir kısmını…

Müteahhitlerin malzemeden çalarak yaptığı binalar canlar aldı…

10 binlerce insan enkaz altında kaldı.

Evlatlar yitti, anneler, babalar, eşler, sevgililer, kardeşler, akrabalar, dostlar yitti…

Kimisi devletten gelecek yardımdan yararlanıp az hasarlı binasını güçlendirmek için orta hasarlı gösterdi ve güçlendirdi binasını. Kimisi orta hasarlı binasına güçlendirme yaptı. Kimileri ise kırmızı çarpı vurulmuş binalarını, türlü düzenbazlıklarla orta hasarlı gösterip sözde güçlendirdi. Ve pek çok binanın ise hasar tespiti yapılmadı.

Ağır hasarlı olduğu halde hala ayakta duran binalar var bu şehirde…

Çarşının merkezinde, her ufak depremde biraz daha yana yatan binalar var.

İçinde insanların oturduğu, önünden insanların, tramvayın dahi geçtiği binalar var.

Hangi şehirde olursa olsun deprem, nerede canımızı yakarsa yaksın bu binalar üzerinden dem vurur bütün basın. Ajanslar tekrar tekrar haberleştirir, yerel gazeteler yazar, bazen ulusal gazetelere de konu olur ama mahkeme engeliydi, şuydu, buydu dokunulamaz bir türlü bu binalara.

Dediğim gibi bunlar sadece bilinenler, bir de kayda dahi girmemiş 10 binlerce bina var. Bakın yeni binalara güveniyor insanlar. Zaten yeni binaların büyük bir kısmı az katlı yapılıyor. Yapı denetiminde, şunda bunda işini gördürüp de malzemeden çalamadıysa müteahhitler, yeni binalardan korkmamıza gerek yok ama ya deprem öncesi yapılmış olan binalar..? Onlar ne olacak? Dayanıklı mı depreme? Bilinmiyor.

İşte nerede bir deprem olsa, korkuyor Kocaeli halkı bu yüzden…

Van’da yaşanan büyük depremin ardından yıllar sonra aynı şehirde 5.8 büyüklüğünde bir deprem bile yıkıma, can kayıplarına neden olmuşsa, Kocaelililer de İstanbullular da İzmirliler de korkmakta haklı depremden.

***

Bakın, İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor, bu kaçınılmaz ama İstanbul, depreme hazır değil. İstanbul’da kentsel dönüşümün belki 1000’de biri yok. Hala, depremsiz yıkılan binaları görüyoruz. Demirleri bile çürümüş binaları, basından okuyoruz. 18 yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi, asrın felaketi olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden 3 yıl sonra geldi göreve. Bu kadar yılda kentsel dönüşüm adına ne yaptı? Bugün diyebilir mi ki “Biz iktidara gelmeden önce İstanbul’da ya da diğer illerde deprem 10 binlerce insanın canını alırdı, yaptığımız çalışmalarla bunu minimuma indirdik ve riski sıfırlamak için çalışıyoruz” diye? Diyemez, çünkü her şey ortada, en riskli binalar bile hala ayakta.

Keşke diyebilse, keşke bunu bize inandırıcı bir şekilde gösterebilse. Ama gösteremiyor, deprem bunun böyle olmadığını her seferinde ortaya koyuyor.

***

Emeklilikte yaşa takılanların sorunlarını çözecek kaynak yok; 3600 ek gösterge sözünüzü hala tutmadınız, öğretmenler atanamıyor, emeklinin aldığı maaş sosyal yardım düzeyinde ama Ekonomi ve Çalışma Bakanı Berat Albayrak, her açıklamasında ülkemiz ekonomisinin sayılı ekonomiler arasında olduğunu dillendirip duruyor. Fabrikaları özelleştirilen, kapatılan, tarımsal ürünlerin bir kısmında dahi dışa bağımlı hale getirilen ülkemiz, sayılı ekonomiler arasındaymış!

Peki o şunu soralım öyleyse; nerede bu güçlü ekonomi, nerede bu para ve ne işe yarıyor, nereye gidiyor? Büyük müteahhitlerin borçlarını silmeye mi? Yap-işlet-devret modelli geçiş ücreti oldukça pahalı olan köprülere mi, ihtişamlı saraylara mı, lüks makam araçlarına mı? EYT’ye, emekliye, kentsel dönüşüme, öğretmene, işçiye, esnafa, çiftçiye gitmediği ortada…

İnsanların geçim derdi, perişan durumları falan bunlar ayrı konu ama deprem net şekilde can alıyor. Büyük kayıplar yaşatıyor. Sizin içini boşaltıp yıkmadığınız binaları, deprem içini boşaltmadan yıkıyor. Öncelik bu olmalı, öncelik insan canı olmalı.

***

Bakın insanların yaşadığı bina çürük, ev yeni ve sağlam olsa, çarşıda çay içtiği kafenin binası çürük, çalıştığı iş yeri çürük, yanından yürüdüğü bina çürük. Vatandaş, enkaz altından canlı çıkarılan insanlara değil, binaların yıkılmamasına sevinmek istiyor artık. Binaların öldürmemesine sevinmek istiyor. Üzerinize düşeni bugüne kadar yerine tam anlamıyla getirmediniz, bundan sonrası için en azından çaba sarf edin. İnsanlar için depremde en güvenilir yer, oturdukları ev olsun. Depremde insanlar evlerinden çıkmak istemesin, çıkmasın. Yıkılmayalım artık, ölmeyelim, sakat kalmayalım, sevdiklerimizi yitirmeyelim. Sizlerin üzerine çıkıp utanmadan “Yaraları saracağız” sözlerinizi sarf edebileceğiniz enkazlar olmasın artık ya. Bırakın seçimi, siyaseti, şunu bunu; eğer ki ekonomimiz dediğiniz gibi iyiyse, iyi yönettiyseniz ekonomiyi 18 yılda, Allah rızası için depremden sonrası için değil, depremden öncesi için birlik olun, bir daha yaşanmasın bu felaketler, acılar…

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız