Peçete gazeteciler!
Midem bulanıyor…
İnanın midem bulanıyor…
Ya almayın artık şu şekli…
Gittiğiniz gazetelerin şeklini almayın artık…
Anlıyorum, geçim derdi ama susun en azından…
Kiralanmış kaleme dönüşmeyin.
Yazmak zorunda değilsiniz ki!
Ya başka şeyler yazın.
Siyasete bulaşmayın.
İdeolojiniz belli, siyasi görüşünüz belli.
Gittiğiniz gazetelerin ideolojinizle tezatlığı belli.
Diyorum ya geçim derdi, bu gazetelere gitmenize bir şey demiyorum.
Ama nedir bu yaranma çabası?
Nedir bu sapma?
Nedir bu yağcılık?
Ucuza gidiyorsunuz Sevgili Meslektaşlarım…
Ucuzlaşıyorsunuz günden güne.
İtibarsızlaşıyorsunuz.
Sonra da kullanılıp peçete gibi buruşturulup bir kenara atılıyorsunuz.
Şu hayatta en büyük zenginlik düzgün bir karakterdir…
Nasıl harcıyorsunuz?
Taksit taksit, parça nasıl savruluyorsunuz?
Sonra elde var koca bir sıfır…
Sıfırlanıyorsunuz toplumun gözünde…
***
Elbette ki siyasi görüşünüzle aynı denklikte olanların haksızlığını yazın, ahlaksızlığı varsa yazın, yolsuzluğu varsa yazın, yanlışları, hataları varsa yazın… Evet, sizinle aynı görüşte olmayanların doğrularını da yazın, haklılıklarını da yazın. Ama siz bırakın kendi siyasi görüşünüzdeki insanların hatalarını doğruya dönüştürerek candaş olma yanlışına düşmeyi; siyasi görüşünüzün dışında ama güçlü olanların hatalarına doğru diyecek kadar yandaştan öte yandaş olmuşsunuz…
Sizin ideolojiniz para olmuş, güç olmuş, şekliniz çalıştığınız gazetenin şekli olmuş…
İnanın bana size yazık olmuş, yazıklar olmuş!
-----------
KÜFRÜNÜZE DE KİŞİSİNE GÖRE KONUŞUP KİŞİSİNE GÖRE SUSMANIZA DA LANET OLSUN...
Biraz yavaş…
Biraz yavaş Mehmet Avcı, biraz yavaş…
Vur denilince öldürülmez, kaş yapayım derken göz çıkarılmaz; eleştiri hakaretle olmaz, had bu derece aşılmaz, yanlış yanlışla doğru kılınmaz…
Bir kişi bir doğruyu, doğru bir şekilde anlatmayı beceremez mi bu ülkede?
Edeple, adapla yazmak, konuşmak bu kadar zor mu?
Ne olmuş? Anıtkabir’de Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün huzurunda, AKP’li gençler, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan sloganları atmış! Doğru mu bu, değil…
Evet o, her ne kadar bir partinin genel başkanı da olsa bu ülkenin Cumhurbaşkanı, ancak o sloganların yeri Anıtkabir değil…
Gidin parti önünde atın, ona bir eleştiri yapıldığında atın, grup toplantılarında atın, dilediğiniz yerde atın ama Anıtkabir ne alaka?
Atatürk hepimizin değeri değil mi?
Anadolu’nun düşmandan temizlenmesine önderlik eden, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, halka seçme ve seçilme yetkisi veren Atatürk’ün kabrinde “Recep Tayyip Erdoğan” sloganları atmanızın amacı ne?
Yani kıyaslama mı yapıyorsunuz aklınızca…
Ya da ne bileyim “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarına, Anıtkabir’den gönderme mi yapıyorsunuz?
Maksat ne? Amaç ne? Derdiniz ne?
Ben iyi niyetli bir girişim olarak görmüyorum bunu…
Mehmet Avcı da görmemiş, onun gibi milyonlarca insan da görmemiş besbelli…
Sizi eleştirme hakkına sahip doğal olarak Atatürk’e gönülden bağlı olan herkes ama böyle değil, Mehmet Avcı’nın yaptığı gibi değil…
Yok öyle anaya, avrada, çocuğa sövmek…
Yok öyle öfkeye kapılıp hiçbir suçu günahı olmayan insanlara dil uzatmak…
Doğru bir noktaya temas edeyim derken tüm doğruların üzerini kapatan küfürlere başvurmak. Bunun adı Atatürk’ü savunmak değil, bu düpedüz şuursuzluk, bilinçsizlik, kendini kaybetme, aklı selim hareket etmeme, edepsizlik…
Sosyal medyada her platformda Atatürk’e kin kusan, küfürler eden cahil cenahtan ne farkın kaldı şimdi senin? Bırak onlarla denk düşmeyi, ötesine bile geçtin…
Öfkeyle kalktın, zararla oturdun…
Atatürk’ün ilke ve inkılaplarıyla aydınlandığını savunan bir isme, bu karanlık sözler şık durmadı. Konuşamayan, aciz, içi boş insanların başvurduğu ilk şey küfürdür, hakarettir. Anlık bir öfke ile insan küfür eder ama bir insan kamera karşısına geçip ana, avrat, çocuk, bacı sövemez. Bir de bunu Atatürk’ü savunmak, ona karşı tavır olarak atıldığı düşünülen sloganlara tepki olarak yapamaz.
Atatürk’e hakaret edenlere karşı yargı yollarını aşındıran birine, bu hareket yakışmadı…
***
Ve gelelim Mehmet Avcı’nın bu edepsizce açıklamalarına AKP Kocaeli İl Başkanlığından gelen tepkiye…
Açıklama aynen şöyle: “Cumhurbaşkanımız ve AK Parti Genel Başkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan çirkin, aşağılık sözlerini kamera ile kayıt altına alan ve bunu sosyal medyada yayınlayarak infiale neden olan Mehmet Avcı hakkında yasal süreç ilgili merciler tarafından başlatılmıştır. Halkımızın oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanımıza hakareti vatanseverlik sayacak kadar çarpık, O’nu seven ve destekleyenlerin ırzına, namusuna dil uzatacak kadar sapkın, hastalıklı bir beyne sahip bu kişi hakkında herkesi sağduyulu olmaya davet ediyor, gerekli cezayı Yüce Türk Adaleti önünde alması için bu işin sonuna kadar takipçisi olacağımızı saygılarımızla kamuoyunun bilgisine sunarız.”
Eyvallah, sonuna kadar haklılar…
Sonuna kadar da bu işin peşini bırakmasınlar…
Lakin, bir çift sözle de öz eleştiri yapsalardı keşke…
Ne bileyim, “O sloganların yeri Anıtkabir değildi” deselerdi…
Ya da o sloganların neden Anıtkabir’de atıldığına bir açıklık getirselerdi…
“Atatürk bizim de değerimiz” deselerdi.
Ya da ne bileyim, daha önce Atatürk’e hakaret eden onca nanköre, ahlaksıza karşı da bu tavrı sergileselerdi. Sonuçta bugün O’nun kurduğu ülkede, onun armağanı olan demokrasi sayesinde iktidarlar…
Atatürk sadece CHP’nin ve diğer partilerin değeri mi? Yoo…
O zaman AKP, neden bu konularda sessiz?
Mehmet Avcı, hakaret ederek doğru bir noktayı yanlış bir yöne taşıdı…
Ama Atatürk’e hakaret edenler; sizin partinizde mükafatlandırıldı, itibar gördü…
Demem o ki edepsizliğe, ahlaksızlığa olduğu gibi adaletsizliğe de tahammülüm yok…
Adaletli olun; iktidar partisisiniz sadece parti liderinize ve Cumhurbaşkanı’na yapılan hakareti değil, bugün iktidardaysanız seçme ve seçilme hakkını size veren, yönettiğiniz ülkeyi kuran Lider’e yapılan hakaretlere de ilk tepkiyi siz ortaya koyun…
***
Tabii adalet demişken, “Adalet yürüyüşü” yapan, pek çok kez kadınlara yapılan hakaretlere ilk tepkiyi koyan Cumhuriyet Halk Partisi’ne, İYİ Parti’ye diğer partilere de iki çift söz etmemek benim hakkaniyet ölçüme ters…
Nerede kaldı sizin kadına olan saygınız?
“Bizim kadınlar”, “Sizin kadınlar” diye bir şey yok…
Neden tepki vermediniz Mehmet Avcı’ya?
Neden bu saate kadar iki çift söz etmediniz?
Bu çirkin sözlere tepki vermek bu kadar mı zordu?
Ya kadın platformları, ya siz?
“Bu kez de biz mi susalım” dediniz?
Öyle bir şey yok, bir kere susan, bir daha hiç konuşmasın…
Samimiyet yittikten sonra hiçbir manası yok yapılacak açıklamaların…
***
Ve siz parti liderleri, şunu unutmayın; Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu ülkeyi tek başına kurtarmadı, arkasında Türk milleti vardı. Çetelerin bile birleşip, düşmana karşı koyduğu ülkemizde; bugün doğruya birlikte doğru, yanlışa birlikte yanlış diyemeyen bir siyaset ortaya koyacaksanız; size de siyasetinize de size uyup küfre başvurarak toplumu daha da kutuplaştıranlara da lanet olsun…
Yeter artık; silkenin, kendinize gelin, adaletli olun, ortak değerlere birlikte sahip çıkın, kadınlara uzanan dili birlikte kınayın; toplumun ahlakını bozan olmaktan çıkarın siyaseti; toplumu kucaklaşan, tüm değerlerine sahip çıkan bir hale getirin…
Aksi takdirde ne Mehmet’i biter, ne Şevki’si, ne Kadir’i…
Unutmayın ki balık baştan kokar…
Bu kokuşmuşluğa, çürümüşlüğe bir son verin…
---------
Sol şeride geçin ve gaza basın!
Doğru doğrudur…
Kimin nereden baktığına göre değişmez…
Siyahsa siyahtır, beyazsa beyaz, kırmızıysa kırmızı…
Yanlış ise yanlıştır…
Siyaha beyaz, beyaza siyah, kırmızıya mavi demek yanlıştır…
Ama kimi insanlar “Anlamama”, “Yanlışta diretme” hastalığına sahiptir.
Ne anlatırsanız anlatın, onların doğruları hep doğrudur…
Onlara, yanlış yaptığını, aslında doğru bildiği şeylerin yanlış olduğunu anlatamazsınız…
Çünkü şu hayatta hiç kimse onların yanlışlarını sorgulayamaz…
Hiç kimse doğru bildiklerinin yanlış olduğunu onlara kabul ettiremez.
Bazen sıkıştıklarında anlamış gibi yaparlar, kabullenir gibi yaparlar ama anlayamazlar, kabullenemezler…
Bu da onları hatadan hataya sürükler, batağa çeker, yalnızlaştırır.
Egolarının, gururlarının esiridir onlar.
İçi boş bir ego, zaman zaman değişen bir gurur ya da gurursuzluk…
Kendilerinin de doğru olmadığını içten içe bildikleri meselelerde dahi yanlış olanı doğru gibi kabullendirmek için yalana başvururlar.
Çıkış olarak gördükleri yalan, onları daha da dibe çeker oysa…
Bu bir hastalıktır aslında.
Tedavisi mümkün görünmeyen bir hastalık…
En büyük zararı, etrafındakileri bir bir kaybettikleri için yine onlar görürler…
Böyle insanlar varsa çevrenizde, hızla sol şeride geçin ve gaza basın!