Sözcü ile kader arkadaşı olduk!

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Günümüz şartlarında gazetecilik çok farklı bir hal aldı.

İktidar kanadı oluşturduğu havuz medyasıyla millete güllük gülistanlık bir Türkiye masalını anlatırken;

Muhalefet ise havuz medyasını eleştirip, tutuklu gazetecilere sahip çıkıp, her platformda basın ve ifade özgürlüğünden söz ediyor. Özellikle de CHP, bu konuda öncü durumda.

Kendi iktidarlarında basının ne kadar özgür olacağını, her türlü eleştiriden istifade edeceklerini, kimseyi şu görüşten bu görüşten diyerek kategorize etmeyeceklerini, programlarında akreditasyon uygulamayacaklarını temin ediyorlar.

Aslında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu daha şimdiden bu doğrultuda davranmaya başladı.

*

Geçenlerde Londra ziyaretinde bir zamanlar AKP’ye destek çıkan yazılarıyla bilinen Amberin Zaman isimli gazeteci ile bir araya geldi.

Amberin Zaman, 2010 referandumunda “Yetmez Ama Evet” kampanyasının destekçilerindendi.

Ama o dönem AKP ile Fethullah Gülencilerin kol kola yürüdüğü dönemdi.

Amberin Zaman, FETÖ’nün yayın organlarından biri olan Taraf Gazetesinde yazıyordu.

FETÖ ile AKP’nin yollarının ayrıldığı yıllarda Amberin Zaman taraf değiştirerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yazdığı yazılarıyla kızdırmış, onun hedefine oturmuştu.

Erdoğan’ın “Edepsiz kadın, haddini bil” sözlerine dahi maruz kalmıştı.

Şimdilerde İngiltere’de yaşayan Amberin Zaman, Kılıçdaroğlu’nun ziyareti sonrasında yeniden ortaya çıktı.

Zaman, bu ziyaretten oldukça memnundu fakat CHP’liler aynı fikirde değildi.

Kılıçdaroğlu’nu eleştiri yağmuruna tuttular.

Kimi, Amberin Zaman’ı FETÖ destekçisi olarak kodlamış, kimi PKK…

Ancak Kılıçdaroğlu bunların hiçbirine kulak asmıyor.

Medyanın hemen her kesimiyle temas kurmaya çalışıyor.

*

Amma velakin CHP’li başkanlar Kılıçdaroğlu’nun tam aksi yönde bir tavır sergiliyor.

Özellikle 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden bu yana CHP’nin basın hakkındaki özgürlükçü sözleri ve Kılıçdaroğlu’nun tavırlarına tezat olaylara şahit oluyoruz.

AKP iktidarına muhalif yazılarda gazetecileri “Muhalif gazeteci, mükemmel gazeteci” ilan eden bu CHP’li başkanlar,

Söz konusu kendi yerel iktidarlarına yönelik eleştiriler olunca,

O (sözde) karşı çıktıkları sansür yasası üzerinden gazetecilere ayar vermeye, yandaş ilan etmeye kalkabiliyor.

*

Evet gazeteci muhaliftir. Gazeteci, kamu adına iktidarları denetler.

İktidarların partisine bakmaz, kendi siyasi görüşüne yakın olmasına bakmaz. Bir yerde bir hata, bir yanlış varsa eleştirir!

Ama gelin görün ki AKP iktidarını basın üzerinde baskı kurduğu için suçlayan, kendi havuz medyasını, trol ordularını oluşturduğu için eleştirenler;

İktidar koltuğuna oturduklarında AKP’ye nasıl benzerlikler gösterdiğine, hatta onları aratır duruma geldiğine bizzat şahit oluyoruz…

*

Bu konuda herkesin şahit olduğu bir örnek vereyim.

Mesela Türkiye’nin en muhalif gazetesi olarak nam salan SÖZCÜ GAZETESİ’nin AKP yandaşı olduğunu söyleyebilir misiniz?

Tabii ki söyleyemezsiniz.

Ama bakın Sözcü, CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na uzun zamandır VETO uyguluyor.

Mümkün oldukça İmamoğlu ile ilgili haberleri yayınlamıyorlar.

İmamoğlu ile Sözcü gazetesi arasında bir sorun var ve bunu gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz da saklamıyor.

Hatta, zamanı geldiğinde her şeyi anlatacağını da ifade ediyor.

Sözcü’de İmamoğlu’na dair ne olumlu ne de olumsuz, haber çıkmıyor.

Veya tek tük çıkıyorsa çıkıyor, onu da manşetten asla vermiyorlar.

Peki neden? Nedeni muamma…

*

Lakin şu var ki İmamoğlu, Sözcü karşısında Halk TV’ye her türlü desteği sunuyor.

Onu ön plana çıkararak, Sözcü’nün vetosuna böyle karşılık veriyor.

Bir manada İmamoğlu, kendi havuz medyasını yaratıyor.

Sözcü’den İsmail Saymaz'ı, Fox TV'den İsmail Küçükkaya’yı Halk TV’ye transfer ediyor, o da yetmeyip TV kanalına bir de gazete basımı ekliyor.

İmamoğlu ile Sözcü’yü bu denli düşmanlaştıran şeyin ne olduğu ise merak ediliyor.

Sözcü’nün Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, İmamoğlu ile yaşanan gerilimi “Bize ne yaptığını kendisine sorun. Ne yaptığını duysanız gazeteciler olarak sizin de çok ağrınıza gider, bize hak verirsiniz” sözleriyle ifade ediyor.

*

Belli ki İmamoğlu gazetecilere işini öğretmeye çalışmış.

Belli ki Sözcü’yü belediye basın yayın birimi olarak görmüş.

Belli ki belediye olarak verdiği maddi desteği kendi şirketinden veriyormuş gibi davranıp, onlardan yandaşlık yapmasını istemiş.

Belli ki reklam verdiği için kendini Sözcü’nün patronu, gazetecileri de kendi personeli zannetmiş.

Hatta açıktan taraf olmalarını istemiş.

Metin Yılmaz’ın sözlerinin arkasında tam da bunlar olduğuna adım kadar eminim.

Çünkü İzmit’te bir Ekrem İmamoğlu vakasını bizler de yaşıyoruz.

Yani sahne aynı, roller aynı, oynanan oyun aynı!

*

İktidara gelmeden önce AKP’yi basına uyguladığı baskı nedeniyle suçlayan

Biz gelirsek basın sadece işini yapacak diyenler iktidar olduktan sonra kendi havuz medyasını yarattı.

Havuza dahil olmayanlara da itibar suikastı yaparak, kıt akıllarıyla AKP yandaşı ilan etmeye çalıştı.

Ama İzmit halkı onu da bizi de gayet iyi tanıdığı için bu numaraları yemiyor.

Diz çöktüremediği basın mensuplarına sosyal medyadan saldıran belediye başkanı ve saz ekibine nasıl bakması gerektiğini iyi biliyor.

*

Sanırım Sözcü Gazetesi ile aynı kaderi paylaşıyoruz.

Ama bir fark ile…

Biz, bütün sakilliklerine rağmen itibarımıza ateş edenlerin haberlerine veto koymuyoruz.

Programlarına icabet etmeye devam ediyoruz.

Eleştirilecek yerde de eleştiriyoruz.

Bu iş tam da böyle yapılır!

Sözcü ise İmamoğlu’nu yok sayıyor. Artık İmamoğlu ile ne yaşanmışsa iş, koskoca metropol kentin belediye başkanını yok saymaya kadar varmış.

Bu hiç küçümsenecek bir olay değil.

AKP medyasına göre Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu’nun güç savaşı var ve Sözcü Kılıçdaroğlu’ndan yana pozisyon alıp, İmamoğlu’nu dışladı.

Böyle bir şey olabilir mi?

Bu, AKP’nin CHP’yi kendi arasında çatışmaya zorlaması anlamına gelir.

Ama o iş o kadar basit değil!

*

Gazetecilerin de bir onuru, bir duruşu olduğunu gözden kaçırıyorlar.

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlama ilanını geri çeviren Sözcü Gazetesi bana göre onurlu bir duruş sergiledi.

Gazetecilere işini öğretmek kimsenin haddi değildir!

Ama en kötüsü de ne biliyor musunuz?

Eleştirdikleri ne varsa eline güç geçtiği anda onlardan fazlasını yapmalarıdır.

Liyakat derler; eş, dost, akraba kayırmacılığıyla liyakatin içini boşaltırlar.

Şeffaflık derler; hesap vermekten kaçarlar.

Yandaşa iş veriyorlar derler; paravan şirket kurdurup kendi yandaşlarına paslarlar.

Kamunun parasıyla siyaset yapıyorlar derler; CHP mitinglerine giden araçların faturasını belediyeden öderler.

Gazetecileri yandaşlıkla suçlarlar, kendi yandaşlarını yaratırlar.

Ama onların adı yandaş değil, candaş oluverir.

Kısacası AKP ne yaptıysa bizim CHP’li başkanlar da onu yapıyor.

Allah sonlarını hayretsin!