CHP’yi “Düşman işgaline” müsait hale getirenler…

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığına kayyum atanmasına ilişkin tepkiler sürüyor.

Geçen gün, tepkilerin odağındaki isim olan Gürsel Tekin’i arayıp CHP’liler tarafından kendisine “hain” diyenler hakkındaki görüşlerini sordum.

Tekin, 40 yıllık CHP’li olarak, şahsına “hain” yakıştırmaları yapanları önemsemiyor.

Açıkçası ses tonundaki rahatlık seviyesini o an pek anlayamadım.

Çünkü CHP’lilerin büyük çoğunluğu kayyum meselesini “siyasi bir mühendislik” olarak kodluyor.

İktidarın yargı üzerinde kurduğu tahakküm ile istediği yere kayyum atayabildiğine inanıyor.

Bu nedenle de Gürsel Tekin’i “sarayın adamı” olarak görüyorlar.

Ve kayyum görevini üstlenen Tekin’i, İstanbul il binasına sokmamak için seferber olacaklarını söylediler.

Sonuç:

Kalabalık polis ordusu eşliğinde il binasına gidildi.

*

Gerçekten de Gürsel Tekin bu görevi kabul etmekle CHP’ye ihanet mi etti?

CHP’yi (CHP’lilerin deyimiyle) saraya peşkeş mi çekti?

İki gündür yaşananlara bakınca çokta öyle olmadığını düşünüyorum.

CHP’nin kendi içinde düşman yaratmakta uzmanlaşmış bir parti konumunda olduğu kanaatindeyim.

Ekip siyasetiyle kutup siyasetini birbirinden ayırt edemeyenler, aynı çatı altında olduklarını unutup birbirini satıyor.

İstanbul il kongresini yargıya taşıyan kim?

CHP Kurultay Delegeleri…

CHP Kurultayını yargıya taşıyan…?

O da Kurultay Delegeleri…

Haliyle hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmuyor.

CHP’nin yüz yıldır övündüğü “parti içi demokrasinin” çöktüğü açıkça görülüyor.

*

Hiç uzağa gitmeye gerek yok.

Daha bir hafta öncesine kadar İzmit’te, Körfez’de ve diğer ilçelerde yaşanan delege savaşlarına bakın.

Büyük balığın küçük balığı nasıl yediğini, gücü eline geçirenlerin nasıl orantısız güç kullandıklarını, sahte üye taşımaları, üyelikten çıkarmaları ve bilumum olayları ibretle izledik.

Kimse bu yaşananları kutsamasın!

CHP sandıkta kavga eder ama o kavga sandıkta kalır, masalını anlatmasın!

Çünkü bu tamamen safsatadan ibaret!

CHP iç çekişmeleri rafa kaldırmayan, sürekli hesaplaşmayı önceleyen bir yapı.

*

Kurultay Delegelerini ve Genel Başkanı belirlemek için yolun başı sayılan mahalle delege seçimleri aslında büyük fotoğrafın ne olduğunu bizlere gösteriyor.

Herkes nalıncı keseri gibi kendine yontmanın peşinde.

Kimse partim iktidar olsun derdinde değil; parti iktidara giderken trenin dümeninde ben olayım derdinde.

Ben asla “Gürsel Tekin doğru yapmıştır” demem!

Ama Gürsel Tekin’i bir çırpıda harcayanların da aynaya bakması gerekir.

Tek ihanet eden Gürsel Tekin mi?

İhanetin her çeşidiyle yüzleşen CHP ne zaman aklını başına toplayacak?

Ne zaman isimlerle uğraşmayı bırakıp, stratejik akılla yol yürüyecek?

*

Bir de işin diğer boyutu var.

Merak ediyorum…

CHP’ye ağza alınmayacak hakaretler edip, sonradan azılı CHP’li kesilenler mi partiyi kurtaracak?

Düne kadar CHP hakkında demediğini bırakmayan Cemal Enginyurt gibi kişiler mi Gürsel Tekin’e set kuracak?

Bu partinin doğma büyüme CHP’li evlatları yok mu?

CHP için bedel ödeyenler yok mu?

Onlar dururken Gürsel Tekin’e had bildirme işi Cemal Enginyurt’a mı kaldı?

Vakti zamanında ne diyordu Sayın Enginyurt?

"Recep Tayyip Erdoğan ile bir olmayıp da, 1 kilo domuz etini 7 dakika yiyen dinsizlerle mi bir olacaktık? CHP ile mi bir olacaktık? Erdoğan'la bir olmayıp da ezan sesinden tiksiniyorum diyenlerle Selahattin Demirtaş'a özgürlük isteyenlerle mi bir olacaktık. Bir Cumhur İttifakı var bir de zillet ittifakı" diyordu.

*

Evet, zaman zaman partiler arasında transferler olur, bu siyasetin doğasında var.

Ama CHP’nin iç işlerinde bir karmaşa bir kaos varsa orada konuşması gereken en son kişi; partiye sonradan çeşitli nedenlerle katılan o kişilerdir.

Gürsel Tekin’i severler sevmezler o ayrı.

Ancak bu noktada CHP’yi savunmak gerçek CHP’lilerin işi olmalı.

Gökhan Günaydın, Ali Mahir Başarır, Mahmut Tanal…

Bunların hepsi istediği notadan konuşabilir.

Amma velakin CHP’ye dinsizler yakıştırması yapan Cemal Enginyurt gibi sonradan devşirilen isimler kalkıpta;

“Senden de ancak bu beklenirdi Gürsel Tekin. Çaycı olarak başladığın Cumhuriyet Halk Partisi’nde, Saray'ın talimatıyla gelip de bu partiye kayyum olmak sana yakıştı Gürsel Tekin” dediğinde inandırıcı olmuyor.

*

Şu hale bak, CHP’yi kimler savunuyor!

Aslında sorun ne biliyor musunuz?

CHP geçmişine saygı duymuyor.

Uzak geçmişi bir kenara bırakın, CHP’nin yakın geçmişinde öyle veya böyle görev üstlenen, CHP’ye emek veren, katkı sunanlara karşı vefa gütmüyor!

Buna en yakın örneklerden biri Kemal Kılıçdaroğlu değil mi?

Adam daha butlan kararı çıkmadan en büyük CHP haini ilan edildi.

Sözüm ona ön alıyorlar, psikolojik baskı kuruyorlar.

Daha dün Türkiye yönetimini alsın diye uğraş verenler, CHP’yi vermeyiz diyorlar.

Kayyumu Kılıçdaroğlu’na tercih ediyorlar.

Kılıçdaroğlu şu an istese neler yapmaz, neler söylemez.

Ama ağzını açmıyor.

Fakat ağzını açmadığı halde troller durmuyor.

Sosyal medyada orada burada Kılıçdaroğlu’nun ne ailesi kalıyor ne kendisi…

Ağza alınmayacak hakaret ve küfürler ediyorlar.

Bu adam ki, zor da olsa CHP’yi bir yerden alıp bir yere taşıdı.

Ekrem İmamoğlu adında kısıtlı çevrenin tanıdığı bir ismi İstanbul’a aday yaptı ve seçim kazandırarak Erdoğan’ın dengesini bozdu.

Özgür Özel 4 ayda mı başardı büyükşehirleri kazanmayı?

Bunun bir altlığı yok muydu?

Hiçbir şey yapmasa bile bu adam partinin uzun yıllar genel başkanıydı.

İnsan buna saygı duyar yine duyar.

*

Evet Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adaylığında diretmekle hata yaptı. Bunun gibi pek çok hataları da oldu.

Ama şu anki hakaretleri asla hak etmedi.

İşte CHP bu yüzden mutlak bir başarı elde edemiyor.

“Kral öldü, yaşasın yeni kral” diyenler, vefayı, saygıyı bertaraf edenler CHP’yi adeta DÜŞMAN İŞGALİNE MÜSAİT hale getiriyor.

Her şey olup bittikten sonra sokakları inletseniz ne olur?

Kılıçdaroğlu hain, Gürsel Tekin hain, o hain, bu hain…

Hain diyeceğinize bir oturun, anlayın, dinleyin, konuşun, ortaklaşın.

Siz ki terör açılımında, ne tavizler verildiğini bilmediğiniz halde AKP ile aynı masada oturmayı başarmış kişilersiniz.

Bunlarla mı oturamayacaksınız?

Nereye kadar partiye sokmayacaksınız?

Nereye kadar nöbet tutacaksınız?

Bu da bir çeşit iktidarın değirmenine su taşımak değil mi?

Aklım almadı gitti…