RAKİP BİLE ÇIKMIYOR!
Kocaeli’nin en fazla üyeye sahip odalarından biri olan Gebze Ticaret Odası komite seçimlerini tamamladı.
GTO Başkanı Nail Çiler ve ekibi hazırladıkları komite listelerinin tamamını kazanmayı başardı.
42 komiteden oluşan GTO’da Nail Çiler’e rakip çıkan başkan adayı yoktu.
Yani Gebzeliler Nail Çiler’den razıydı.
Hal buyken Nail Bey maşallah ortalığı sildi süpürdü.
Her dönem siyasi partilerin bünyesine katmak için aklına ilk getirdikleri isim olan Çiler halinden oldukça memnun.
Belli ki yaklaşan genel seçimler için aldığı bir karar yok.
Milletvekilliği düşünmüyor.
Ama Nail Bey bu potansiyeliyle 2024 seçimlerinde belediye başkanlığı noktasında partilerin aranan ismi olmaya devam edeceğe benziyor.
Eee ne demişler?
İş bilenin kılıç kuşananın.
Nail Çiler ‘benim’ diyen siyasetçileri cebinden çıkartacak kadar işini bilen, ne yaptığının farkında olan bir isim.
Baksanıza verdiği mesajlara…
*
“Politika Ankara’dan yönetilir ama sanayi Gebze’den yönetilir biz bunun için varız.
Biz üreterek var olacağız. Biz hep birlikte iyi niyetle yola çıktık.
Tek başına hareket edersen uzun soluklu olamaz. Bugünden sonraki amacımız Gebze’yi büyükşehirli il yapmak. Büyükşehirli il olacağız” diyor.
*
Gebze’nin büyükşehirli il olmasının yolunun politikadan geçtiğini anlatmaya gerek yok sanırım.
Hoş, bunu politik malzeme yaparak yıllardır Gebze’nin rantını yediler, Nail Çiler’e ne kadar inanırlar orası da ayrı bir konu.
Ama batı yakası milletvekillerinden daha samimi olduğu kesin.
İnsanlar ne olursa olsun ne söylenirse söylensin Nail Çiler’i seviyor, saygı duyuyor.
Bu da günümüz Türkiye’sinde kıymetli bir şey.
13 yıldır kesintisiz biçimde Gebze iş dünyasının desteğini almayı başaran Nail Bey’i kutluyorum.
------------------
YA SABIR…!
Bugünlerde bizim meslektekilere bir haller oldu.
Herkes birbirini kendinden üstün görüyor.
Kimi, şehri biz indirir kaldırırız edasında, kimi bizden başka gazeteci yok havasında.
Bana göreyse ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.
Kimseyle yarış içerisinde olmadım olmam da.
Nerede konuşacağımı nerede duracağımı yani haddimi de hududumu da iyi bilirim.
Bu mesleğin eğitimini alan muhabir çalışanlarımdan dahi öğrendiğim hala da öğreneceğim çok şey olduğuna inanırım.
Fakat bazen fazla tevazunun vasat insanlarda hadsizliğe yol açtığını görünce;
Köpeksiz köyde değneksiz dolaşanlara iki çift laf etmek elzem oluyor.
*
Gazete Barış kurulalı neredeyse dokuz yıl oldu.
İlk defa masanın öbür tarafına geçtiğim kurumumda özellikle çalışanlarıma karşı hakkaniyetli olmaya yeminliydim.
Altı yıllık gazetecilik tecrübesiyle yola çıkan biri olarak, çalışanların bir patrondan neler beklediklerini iyi biliyordum.
Bir kere gazeteci dediğin rahat olacak, üzerinde baskı hissetmeyecek.
Disiplin adı altında nazi kampındaymış gibi hareket alanı daraltılmayacak.
Emir kipi içeren cümleler yerine fikir alışverişi yapan bir patronla çalışacak ki verimli olsunlar.
Tabi bir de maaş derdi olmayacak.
Maaş günü geldiğinde acaba benim param yatar mı endişesi taşımayacak.
Allah şükür hepsini eksiksiz yaptım.
*
Böyle iyi niyetlerle başladım bu işe.
Dokuz yılda neler gördüm, neler yaşadım tahmin bile edemezsiniz.
Bir taraftan gazetecilik mesleğinin inceliğini öğrenmeye çalışırken,
Diğer yandan eleman çalıştırmanın verdiği zorlukları sabaha kadar anlatsam bitiremem.
Ama her ne olursa olsun yanımda çalışan kimseyle düşman olmadım.
Onlar da düşmanlık etmedi Allah için.
Ta ki bugüne kadar…!
**
Geçen gün çok üzülerek bir yazı okudum.
Yanımda çalışan ve kendi isteğiyle ayrılarak sitesini kuran, (hak etmediği halde) bu gazeteden asaletle uğurladığım bir kardeşim köşesinden yüzüme söylemeye cesaret edemeyeceği ne varsa söylemiş.
Haddini aşmış da aşmış.
Yalanları ise buradan İstanbul’a köprü olmuş.
Attığı yalanların hangi birine cevap vereyim bilemedim.
Bu kurumdan aylarca maaş alamadım yalanına mı, öğle yemeği yiyemeyip aç kaldığına mı,
Emeğinin sömürüldüğü yalanına mı,
Yazdığı haberlerin para karşılığında olduğunu ima ederek siteden kaldırıldığı yalanına mı?
En iyisi ben hiçbirine cevap vermeyeyim.
Çünkü bu piyasa ve bu kent çok küçük.
Herkes kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor.
Dürüst gazetecilik taslayacak en son insan olduğunu da yine en iyi kendi biliyor.
*
Dürüstlük taslayışını, akıl dışı yalanlarını geçtim de,
Bari nankörlük etmeseydi diyeceğim ama ona yakışan tam da buydu. Çok bile dayandı.
Ama insanız işte, hiç yapmamamız gereken bir şeyi yaptığımız yani onu işe alarak kendimizi de riske soktuğumuz için;
İnsan bir Allah razı olsun denmesini bekliyor.
Gazete Barış olmasaydı beni bu meslekten kazımışlardı sözünü duymak istiyor.
Darbe zamanı “Vali ailesiyle kaçtı” gibi darbecilere çanak tutan o haberleri yaptığı için hakkında davalar açılan,
Kapısına kilit vurulan gazeteden kovulan tek kişi olma özelliği taşıyan ve sektördekilerin “vebalı” gibi gördüğü o kardeşimize biz sahip çıktık!
Çıktık da ne oldu, kıymet mi bildi, vefa mı duydu, bir Allah razı olsun mu dedi.
Demediği gibi bir de tutup söylediği yalanlarla kurumumuza leke çalmaya çalıştı.
Ayıptır, yazıktır.
Bu ne insanlığa ne adamlığa sığar!
Ama yine de o zor günlerde ona sahip çıktığımız için pişman değilim.
O ne kadar nankörlük ederse etsin pişman olmayacağım.
Çünkü o günkü koşullar onu gerektiriyordu.
Karşımda süklüm büklüm oturarak, intiharın eşiğine geldiğini anlatan,
Ailesinin dağılma noktasında olduğunu söyleyen,
Para bile istemem, yeter ki bu işi yapayım, eşimin çocuğumun saygısını kazanayım diyen yirmili yaşlardaki bir gence ben hayır diyemezdim.
Çünkü insanım insan!
Düşene bir tekme de ben vurayım demem!
Allah onu benim karşıma boşuna getirmemiştir.
Mutlaka bir sebebi vardır diye bakarım.
Ne mutlu ki o gün vermiş olduğum karar neticesinde canına kıymak isteyen bir gençten, kendi gazetesini kurma noktasına varan bir gencin hayatında imzam var.
Varsın o nankörlük etsin.
Varsın o beni burjuva patron ilan etsin.
Varsın o dürüst gazeteci, biz maddiyatçı patron olalım.
Allah biliyor, Allah görüyor ya, o bana yeter.
*
Bu kardeşimizin hep bir ahlak sorunu vardı ve maalesef ben çalıştığım süreçte bir tek o kısma müdahale edemedim.
Şimdi görüyorum ki, en ahlaklı gazeteci olmuş.
İnşallah oldum demekle oluyordur.
Olmasını en çok ben arzu ederim.
Çünkü bugün bir yerlerde bir şeyler başarıyorsa bu gazete sayesindedir.
Ben de haklı olarak gurur duyarım.
Ama sabrımı zorlarsa geldiği yeri ve ona kim olduğunu hatırlatırım!
**
Üzüldüm, gerçekten üzüldüm.
İnsanı zorla kötü yapacaksınız!