6 Şubat 2023, saat 04.17…
O güne, o saate kadar ülkenin gündemi, ekonomik kriz, seçim ve EYT idi…
Seçim günü 14 Mayıs olarak belirlenmiş, tüm Türkiye, 6’lı masanın adayının belli olacağı 13 Şubat tarihine kilitlenmişti…
6 Şubat 2023, saat 04.17…
O güne, o saate kadar ülkenin gündemi, ekonomik kriz, seçim ve EYT idi…
Seçim günü 14 Mayıs olarak belirlenmiş, tüm Türkiye, 6’lı masanın adayının belli olacağı 13 Şubat tarihine kilitlenmişti…
Bir deterjan reklamının sloganı olan, “Kirlenmek güzeldir” sözünü ne kadar yanlış anlamışız! Reklamda, çocukların özgürce oynamasına müdahale edilmemesi gerektiği, üzerlerine sıçrayacak çamurun, kirin bu deterjanla temizlenmesinin mümkün olduğu vurgulanmıştı oysa.
Koca koca adamlar, bu reklamı öyle yanlış anlamış ki ruhlarını, karakterlerini, kalplerini, dillerini özgürce kirlettiler. Güçle, parayla üzerlerine fiyakalı kıyafetler giyerek ruhlarındaki, kalplerindeki kiri örtebileceklerini düşündüler.
Malzemeden çalarak çok katlı mezarlar (bina) yaptılar, servetlerine servet kattılar…
Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ilde yıkıma sebep olan iki büyük depremin ardından çok ağır bir tablo çıktı ortaya. Yıkılan binlerce bina, on binlerce yaralı ve on binlerce vefat. Yürek dayanmaz acılar, tüm Türkiye’yi sarmış durumda.
Peki şimdi ne olacak?
Depremzedeler ne yapacak?
En saf, en temiz duygularla birbirine kalbinin kapılarını açmaktır sevmek…
Merhamettir, şefkattir…
Bağlanmaktır…
“Böyle acı günlerde eleştiri yapılmaz, susulur, birlik olunur, yaralar sarılır…”
Hep bu söylemler üzerinden gidiliyor…
Hep ortam bu sözlerle yumuşatılıyor…
Deprem bu, der mi hiç “Sen sağcısın, sen solcusun” diye? Deprem bu, der mi hiç, “Sen Türk’sün, Laz’sın, Kürt’sün, Çerkes’sin, Arap’sın” diye? Deprem bu, der mi hiç, “Sen şu partilisin, bu partilisin” diye? Deprem bu, der mi hiç, “Sen zenginsin, sen fakirsin” diye? Demez, ayırmaz… Torpil geçmez, rüşvet yemez, ırkçılık etmez, hiçbir ayrım gözetmez… Sallar geçer… Çürükse binan yıkılır, sağlamsa ayakta kalır…
Bu ülkede evet, deprem bir gerçek! Bu ülkenin kaderi zaman zaman depremler görmek! Lakin kader değil ki depremde ölmek!
Evet afetlerde bir olmak gerek… Yaraları hep beraber sarmak gerek… Lakin kaderden sayılmaz ki birlikte ölmek…
Refah Partisi’nin, ardından ise Fazilet Partisi’nin kapatılması sonrası Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları tarafından kurulan AKP, çok kısa sürede sesini topluma duyurmayı başarmış, 2002 genel seçimlerinde tek başına iktidar olmuştu. Refah ve Fazilet partileri için “İrtica” tehlikesinden söz edilmiş, halka bu partiler bu şekilde lanse edilmişken Aydın Doğan medyası, AKP’den bambaşka bahsetmeye başlamış, güzellemeler yaparak bu partiyi parlatmıştı.
Bugün ülkemizde kurulan yeni partiler yok mu? Var…
AKP’nin o dönem ortaya koyduğu vaatlerden daha üst vaatler ortaya koyanlar yok mu? Var…
Rahmetli Cüneyt Arkın’ın “Kemal” rolü ile canlandırdığı ve kanlılarından intikamını almadan önce onları telefonla arayarak sarf ettiği “Ben Kemal, geliyorum” sözü malumunuz… Filmdeki Kemal, aradığı kanlılarının hepsini tek tek alt eder ve baş düşmanını en sona bırakır!
İşte bu sözle çıktı karşımıza bu kez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu… “Ben Kemal geliyorum” dedi, sosyal medya adeta yıkıldı. Yapılan videolar, replikler gırla gidiyor.
Siyasette mizah her zaman tutar çünkü, hele ki akılcı ise tadından yenmez.
EYT’lileri umutlandırıp, sonra bu insanların umutlarını yıkmayı huy mu edindiniz siz? Ne yapıyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz anlamak güç! Gerçekten amacınız ne? Geçim derdi ile boğuşan bu insanların aklıyla alay mı ediyorsunuz? Düşünüyorum, düşünüyorum çıkamıyorum işin içinden… Bulamıyorum bir gerekçe…
Bu ülkenin gerçek emekçileri olan, yıllardır çalışıp didinen, ülkemize emekleriyle değer katan bu insanlara “Türemiş” demenizdeki maksat neydi? Bu insanlara “Köpük” diyen yazarların şımarıklığı neydi? Bu meseleye “Boş iş” deyip geçmenizin, EYT’lilere “Çift dikiş yapacaklar”, “Erken emeklilik istiyorlar”, “Hazine bu yükü kaldıramaz” demenizin izahı neydi?
Hepsini geçtim, Vedat Bilgin, bakan olmadan önce bu insanlar için bir çalışma yapmaya girişmişken, bu çalışmanın talimatını Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aldığı iktidara yakın medya tarafından aylarca dillendirilirken, EYT’liler bu çalışma üzerinden umutlandırılırken böyle bir talimatın olmadığını söylemenizin, umutlandırdığınız insanların umutlarını kırmanızın sebebi neydi?
8 bin 500 lira…
En az 3-4 bin lirası kira…
En az 1500 lirası fatura…
“Alo Fatih” ile akıllara kazınan Haber Türk’ün, “Annem karne hediyesi olarak et aldı” diyen çocuğu, muhabirin yönlendirdiğini tespit edip haberi yalanlaması ve özür dilemesi, açıkçası bu açıklamaya karşı şüpheci yaklaştırdı beni. Lakin, haberin yayınlandığı kurumun açıklamasını şimdilik doğru kabul etmek durumundayım. Bu bağlamda da haberin yalan olduğu sonucu ortaya çıkıyor.
Peki, neden böyle bir yönteme başvurma gereği duyar ki bir muhabir ya da bir medya organı? Yalana neden başvurur ki ekonomideki gidişatı anlatmak için… Etik değil, ahlaki değil ve de çok gereksiz…
Olmayan bir şey için atılır yalan, olanın yalanı atılır mı? Kurgu yapmaya ne gerek var?
İzmit’in meşhur tatlısı pişmaniyeden sonra bir başka meşhur lezzeti de simittir… Kendine hastır İzmit simidi. Pekmez ve susam ile harmanlanır, çıtır çıtır bir şekilde tezgahlardaki yerini alır. Kocaelililer sever simidi. Bir kültür gibidir onlar için sabah kahvaltılarında simit tüketmek. Çayın yanını süsler ara öğünlerde de kimi zaman simit. Kimi zaman vapur yolculuğu sırasında martılara ikram olunur.
Lakin, yaşam şartları o kadar zorlaştı ki bundan simit de nasibini aldı. İnsanlar bırakın martıları beslemeyi, kahvaltıyı süslemesi için dahi alamaz duruma geldi simidi.
Pekmezin fiyatı arttı, susamın fiyatı arttı, doğalgaz zamlandı, un zamlandı, işçi maaliyeti, kira maaliyeti arttı derken simit, ekim ayında 6 liraya kadar yükseldi. Şimdi ise kimi fırın, pastane ve benzeri yerlerde 7,5 liraya kadar çıkıyor simidin fiyatı. Kocaeli Fırıncılar Odası Başkanı Ali Sarı, simide yeni bir zam olmadığını dillendirse de 6 liranın üzerinde fiyat uygulayan yerler var.
Evet, konuyu daha iyi anlayabilmeniz için şu sorularla başlamak istiyorum yazıma… “MHP, Andımız’a karşı” diyebilir misiniz? Milliyetçi Hareket Partisi, içinde milliyetçi ifadelerin yer aldığı, Atatürk’ün yer aldığı Andımız’ın okullarda okutulmasına karşı olabilir mi? MHP, “Türküm, doğruyum” sözünden rahatsızlık duyabilir mi? MHP, “Ey büyük Atatürk, açtığın yolda, gösterdiğin hedefe, durmadan yürüyeceğime ant içerim” demekten yüksünebilir mi? MHP, öğrencilerin böylesi bir yemin için kısa bir süre üşümesini gerekçe gösterip Andımız’ın kaldırılmasını isteyebilir mi?
Elbette ki hayır… Keza, Andımız kaldırılırken bu duruma en fazla tepkiyi MHP göstermişti. MHP, ittifak ortağı AKP’nin Andımız’a karşı tavrı ortadayken, Danıştay’a da olsa tepkisini ortaya koymuştu.
Bir süre ittifakı sarsacak gibi olan Andımız’ın tekrar aynı krize neden olmaması istenmiş, Andımız, AKP ile MHP ittifakını ortadan kaldıracak bir hal almamıştı. Öyle ki İYİ Parti'nin vermiş olduğu Andımız ile ilgili araştırma önergesi, AKP ve HDP’nin oylarıyla reddedilmiş, MHP ise bu önergede çekimser kalmıştı.
Gerçekten anlam veremiyorum artık ne siyasilere ne de vatandaşa…
Kardeşim ülke perişan durumda, ekonomik kriz yıllar öncesinden geleceğini hissettirmiş, son yıllarda da iyice patlama yapmış!
Üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine geçen, tüketilenin vergisiyle geçinen bir ekonominin patlayacağı aşikardı. Global ölçüde bir krizin ülkemizi katbekat etkileyeceği belliydi.
“Hedef 2023” diyen AKP’nin bu hedefe ulaşması artık bir hayli zor görünüyor. Önlerinde aşırı zorlu geçecek bir seçim var. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde tek başına iktidar olma şansını yitirerek ilk yenilgisini alan AKP, kurulamayan hükümet nedeniyle 1 Kasım’da erken seçim kararı almış ve tekrar, tek başına iktidar koltuğuna oturmayı başarmıştı. 2002 yılından bu yana ilk kez iktidarı sarsılan AKP, rüzgarı bir şekilde terse çevirebilmişti.
Lakin artık o rüzgar öyle kolay kolay terse dönecek gibi görünmüyor. Çünkü ülkede tarif edilemez derinlikte bir ekonomik kriz var. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde oy kaybı yaşayarak İstanbul, Ankara gibi büyük kentleri kaybeden AKP’nin oylarındaki erime, yerel seçim sonrası daha da sürdü. Pandemi süreci, iktidar tarafından doğru yönetilemedi. Esnafların dükkanları, adam akıllı bir destek sunulmadan aylarca kapalı kaldı, pek çok esnaf iflas bayrağı açtı. İnsanlar, garip bir şekilde belli saatlere kadar dışarı çıkabilirken belli saatlerden sonra evine hapsedildi. Bu gariplikler, esnafı da vatandaşı da bir hayli kızdırdı.
Sonrasında ise ekonomik kriz kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Tüm dünyada kriz vardı ancak hiçbiri ülkemizdeki gibi değildi. Tüm Avrupa ülkelerinin toplam enflasyonunu geçti Türkiye enflasyonu. Tüm dünya faiz artırarak parasına değer katıp, enflasyonu düşürmeye çalışırken bizimkiler faiz düşürerek enflasyonu düşüreceklerini iddia etti, hala da o iddiadalar lakin tabii ki öyle olmadı! Her geçen ay, bir önceki ayı aratır oldu. Yapılan asgari ücret zamları rakamsal artıştan öteye gidemedi, asgari ücret arttıkça alım gücü düştü.
Toplumun önemli bir kısmı PKK ile HDP’yi aynı görür, çoğu HDP’ye oy verenleri dahi hain olarak adlandırır!
Bir başka kesim ise HDP’ye oy vermese de PKK ile HDP’yi aynı kefeye koymaz, seçmenlerini hain olarak yaftalamaz…
Siyasilerin bu duruma bakış açısı daha da farklıdır…
İstanbul’da doğalgaza yapılan yüzde 12’lik indirimin birkaç ili daha kapsayacağı dile getirilmiş ancak o iller, uzun bir süre açıklanmamıştı. 1 Ocak itibariyle geçerli olan indirim kararının İstanbullular için güzel ancak diğer illerde yaşayan vatandaşları kızdıran bir karar olduğunu dile getirmiştim. Aslında bu indirim doğalgaza değil, İGDAŞ’ın sistem kullanım bedellerine gelmişti. Bu kararı veren EPDK idi. Bu indirim, İGDAŞ’ın payından kesilerek gerçekleşmişti.
“İstanbul’da doğalgaza indirim” haberlerinin ardından uzunca bir süre beklemiş, sonrasında ise İZGAZ’da yetkili bir isimden bilgi almıştım. İZGAZ’ın böyle bir indirimi yapmaya kendi başına karar verme şansı olmadığı, bunun kararının EPDK tarafından verildiği hatırlatılmıştı. Kendilerine böyle bir kararın bildirilmediği, Kocaeli’de indirim yapılmayacağı aktarılmıştı.
Yani şahsıma, olan neyse o anlatılmıştı. Yine birkaç gün bekledim, “Ne olur ne olmaz, belki Kocaeli için de bir indirim kararı açıklanır, belki tüm illeri kapsayan bir indirim kararı duyurulur” diye. Lakin, bu süreçte de İstanbul dışında açıklanan bir il olmayınca, “Şimdi Kocaelililerin gazını nasıl alacaksınız?” başlığı altında bir makale kaleme aldım.
İstanbul’da 1 Ocak itibariyle doğalgaz faturalarına yüzde 12,13 indirim yapılacağı duyurulmuştu malumunuz. Bu indirimle birlikte 16 milyon nüfuslu mega şehirde 1000 liralık fatura, 121 lira eksilecek, 879 lira olacak!
5,5 milyon aktif doğalgaz konut abonesi bulunan İGDAŞ’ın sistem kullanım bedellerine EPDK kararıyla yapılan bu indirim, Eylül 2022’de konutlarda kullanılan doğalgaza yapılan yüzde 20.4 oranındaki zammın yüzde 12,13’ünün geri çekilmesi demek bir nevi…
Doğalgaz perakende satış fiyatı; sistem kullanım bedeli ve birim gaz alım fiyatı bileşenleri ile oluşuyor.
“Yıllardır neden çözmediniz, peki neden şimdi?” diye sorsam inanın altı dolu bir cevap veremezler!
“Bir de bunlar türedi”, “Boş iş”, “Hazineye yük”, “Erken emeklilik istiyorlar”, “Çift dikiş yapacaklar”, “ Seçim kaybetme pahasına yok” ifadelerini kullandıkları insanlara neden şimdi kapattıkları kapıyı yarım da olsa açtılar? Neden bunca yıllık mağduriyeti görmeyenler, mağdurlara etmedik laf bırakmayanlar, neden şimdi bu sorunu tastamam olmasa da çözmeye yeltendiler?
Nedeni belli değil mi? Vermeye çalışacakları hangi cevap bunun seçim yatırımı olduğu gerçeğini değiştirecek! Nasıl bizi bunun seçim yatırımı olmadığına ikna edecekler? Edemezler… Anketlerdeki olumsuz tablonun, muhalefetin olası iktidarlarında bu meseleyi çözeceğine dair sözler verişinin bir yansıması bu…
Allah razı olsun(!)
Allah ne muradınız varsa versin(!)
Allah tuttuğunuzu altın etsin(!)
Şaka mısınız siz? Bu neyin rahatlığı böyle? Ekonomideki gidişat elbette ki rezil durumda, her şey ateş pahası, maliyetleriniz, giderleriniz artıyor tamam ama bu kadar da fırsatçılık olmaz! İyice şımardınız, iyice zıvanadan çıktınız. Vatandaşı yolunacak kaz gibi görüp, tutturabildiğine fiyat uygulayan marketler; bir durun artık…
Ya daha asgari ücret zammı açıklanır açıklanmaz, daha vatandaşın cebine yeni asgari ücret girmeden etiketleri jet hızıyla değiştirmek nedir? Bir marketteki ürünün, bir başka markette yüzde 50 daha pahalı olması nedir? Neye göre belirliyorsunuz siz bu fiyatları, nasıl oluyor da markası, gramajı aynı ürünü diğer bir marketten yüzde 50 daha pahalı satabiliyorsunuz?
Bakkalından marketine, ufak çaplı zincir marketlerden, dev zincir marketlere kadar pek çoğunda benzer durumlar söz konusu. “Motorin arttıkça nakliye masrafları artıyor” diyoruz, “Asgari ücret artınca işçi maliyetleri artıyor” diyoruz, “Her şey zamlanıyor, marketler niye günah keçisi ilan ediliyor?” diyoruz da ama yok siz işin cılkını çıkardınız… Daha Şubat 2023’te cebe girecek asgari ücret, sizin cebinizden çıkmadan bunlar neyin zammı? Bu kadar uçuk fiyat farkı nasıl oluşabiliyor rakipleriniz arasında?
Bazen ne anlatırsan anlat ne yazarsan yaz vatandaş sizden duymak istediğini duymuyorsa kulak ardı ediyor sözlerinizi… Onunla aynı düşüncede, aynı kanaatte değilsen, onun duymak istediklerini yazmıyorsan seni düşman görebiliyor. Yazdıklarınızın doğruluk payını hiçe sayıp, sizi eleştirebiliyor.
Fanatizmin olmadığı dönemlerde yanlışa yanlış, doğruya doğru denildiğinde toplumun geneli hak verirdi yazılana çizilene. Şimdi durum çok farklı… Artık takım tutar gibi parti tutuyor insanlar. Yüzde yüz ofsayt olan bir pozisyonu gol sayan hakemin kararını yanlış bulduğunuzu söyleseniz, sizi sadece rakip takımların taraftarları destekler, haksız gol kazanan takımın taraftarları ise sizi topa tutar ya hani; işte siyasette de durum buraya doğru evirildi…
***
Atatürk’e türlü hakaretlerde bulunanlara itibar gösterenler…
Cenazesinde ön sıralarda saf tutanlar…
Rakiplerine; “Hain”, “Terörist”, “Zillet”, “Şerefsiz”, “Alçak”, “Zürriyetsiz” gibi sözler sarf edenler…
Kemal Sunal’ın bir filmi vardı “Gülen Adam…” İşten kovulur güler, taziye evinde güler, dayak yer güler…
Bakan Nurettin Nebati’yi görünce aklıma sürekli bu film geliyor… Neşeye, kahkahaya, tebessüme ihtiyacımız var elbet lakin; ekonomik kriz vatandaşın canına tak etmişken, insanlar ayın sonunu getiremiyorken, her gün bir şeylere zam geliyorken ekonominin başındaki ismin bu denli neşeli olması da ne bileyim..!
Nedir bu gözlerdeki parıltı böyle?