Kılıçdaroğlu’na bir haller olmuş!
Siyasette rakibi yerden yere vurma,
onun açıklarını ortaya koyma, bazen de karalama vardır…
Siyasetin kelime anlamında “YALAN” vardır…
Güvenilmesi en güç yapıdır siyaset…
Temiz siyaset masalları okunur hep ve halk
bu masallarla mışıl mışıl uyutulur…
Halkın gördüğü ile olan farklıdır…
Kürsülerde kükreyenlerin, birbirlerini
boğacak kadar gerilim yaratanların
pek çoğu TBMM koridorlarında, sokakta,
protokolün olduğu etkinliklerde ve benzeri yerlerde
hiçbir şey olmamış gibi selamlaşır, kucaklaşır…
Bu AKP’ye, CHP’ye, MHP’ye ya da falanca
eski ve mevcut partilere has bir durum da değil,
siyaset başlı başına ‘bu’…
Siyasete atılanlar hep “Halka hizmet”
için yarıştıklarını söylerler ama aslında
bu yarış tamamen kendileri içindir…
Yoksa her birinin “Evliya” olması gerekirdi herhalde…
Ama siyasi partilere gönül verenlere bunu anlatmak güçtür…
***
Ha bir de bizim ülkemizde siyaset öyle parti üzerinden
işlemez…
Siyasi partilerin genel başkanları partilerin vitrinidir…
Halk siyasi partilerden çok liderlere oy verir…
Hatta liderlerin kaşına, gözüne oy veren bile vardır…
Neymiş karizmatikmiş!
Ne seçiyorsa artık!
Her ne kadar demokrasi ile yönetilsek de
halk “Tek kişi” alışkanlığını üzerinden atamamıştır…
Bir partinin başındaki lider ya da o partinin mensupları
iktidarın “tek adam” tutumunu eleştirir ama kendi liderlerine
toz kondurmaz, onun yanlışlarını görmez…
Aslına bakarsanız partiler fark etmeden kendi tek adamlarını
oluştururlar…
Lider olarak gördükleri genel başkanlarının
demokrasi ile koltuktan indirilmesini
hainlik olarak bile lanse edebilirler…
Ne de olsa “hain” sözü çok ucuz, artık pazara indi…
Demokrasiyi kendi içinde benimsemeyen
partilerin, antidemokratik görülen bir iktidarı
baştan indirdikten sonra daha çok demokrasi
getireceklerini beklemek de aslında saçmalığın daniskasıdır…
***
Siyasetin ne olduğunu bilenler bu yüzdendir ki
sandıklara küserler ya da gönül rahatlığıyla
değil, ülkenin kötü gördükleri durumuna müdahale etmek
için sandık başına giderler…
Ve siyasetin kötü dili, gerginlik yaratan atmosferinden
artık tiksinmiş durumdadırlar…
Benim gibi…
***
Hani kamuoyu araştırmalarında genellikle
“Katılım oranı yüksek olursa” diye bir şartla
başlarlar ya verileri açıklamaya, çok şey
değiştirir o katılım…
Sandığa küsenlerin sayısı hiç az değildir çünkü…
Kimi lideri beğenmez, kimi politikaları, kimi tam demokrasi
ister… Herkes her partide kendini bulamaz…
Ha katılım bazen farklı etkenlerden de düşebilir…
Keyfine düşkün olanlar, “Bir oydan ne olacak” deyip
tatile gidebilir, ne bileyim mevsimlik işçi olabilir falan filan…
Bir kısmı da siyasetle yakından uzaktan ilgilenmez,
dert edinmez böyle şeyleri…
***
Ama 18 gün sonra gerçekleşecek olan referandum
çok ama çok farklı…
Siyasi partilerin yarışı olarak görülecek bir seçim değil…
Bu kez siyasi partiler yarışmıyor…
Bu kez ülkenin geleceği oylanıyor…
Siyasi partiler yalnızca bu referandumun ateşleyicileri…
Bu partilerin tabanları ve onlara ne olursa olsun
oy verenleri ayrı bir kefeye koyacak olursak
“Kararsızlar” ve “Sandığa küsenler” bu referandumun
belirleyicileri olacak…
***
En son SONAR’ın yaptığı ankete bakacak olursak
“Kararsız” olarak görünenler, aslında oylarının
rengini açıklamaktan çekinenler…
Yani SONAR öyle diyor, kararsız görünenlerin
“Hayır”a yatkın olduğunu iddia ediyor…
Bu ne kadar doğru,
ne kadar yanlış bilemem…
“Sandığa küsenler” kısmına gelelim…
Referandumun kaderini belirleyecek olanlar onlar…
Adam iktidara karşı ama MHP ile ters düşmüş,
vicdanı diğer siyasi partilere de oy vermeye müsaade
etmemiş, yıllarca sandıktan kaçmış…
Referandumda sandığa gidecektir…
Adam Erdoğan aşığı ama teşkilatlarda
kendisine haksızlık yapıldığını düşünüyor,
seçimlerde adayları beğenmemiş ve oy kullanmamış,
o da referandumda sandığa koşa koşa gidecektir…
İşte bu nedenle ki bu seçimin asıl odak noktaları onlar…
Anketlerin bu denli net tahminler yapamamasında da
onların etkisi var…
Sandığa gidecekler mi, gitmeyecekler mi?
Bence gidecekler… Hatta herkesten önce onlar
koşacak sandığa…
Çünkü burada siyasi partilerin kazanması ya da kaybetmesi
değil, 18 maddeden oluşan ve “Başkanlık” adı verilen sistemi de
içeren Anayasa değişiklik paketinin oylaması var…
Siyaset üstü, bıçak sırtı bir seçim…
***
Tabii siyasi partileri de bu referandumdan
bağımsız sayamayız…
Ortada iki seçenek var: “Evet” ve “Hayır”…
Ve bu iki seçeneğin etrafında birleşen
siyasi oluşumlar mevcut…
“Evet”cephesinde malumunuz, AKP, MHP ve BBP bulunuyor…
“Hayır” cephesinde ise CHP, SP, DSP başta olmak üzere diğer siyasi partiler…
“Evet” cephesindeki partilerden bu karara en sadık kalacak olan taban
“AKP”nin tabanı… Onda bile fireler olduğunu AKP’ye yakın kimi isimler, anketörler
dile getirebiliyor…
İktidarla bu seçime kadar hep ters düşen, hatta “Başkanlık Sistemi”ne karşı
7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde karşı politika yürüten
MHP’nin bugün zıttı bir karar almasına kim ne derse desin
tabanın tepkisi büyük…
“Evet” diyecek olanların bile gönül rahatlığı ile
vereceğini düşünmüyorum…
Büyük Birlik Partisi’nin oy potansiyeli çok yüksek olmasa da
etkisi olan bir parti…
Ve bu partinin Genel Başkanı Mustafa Destici’nin
il başkanlarının “Hayır” kararına rağmen “Evet” kararı alması
BBP’yi kuran merhum lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun memleketi
Sivas’taki teşkilat başta olmak üzere hemen hemen tüm
illerde tepkiyle karşılandı…
Yani ne olacaksa Erdoğan’a, AKP’ye ve Bahçeli’ye gönül
verenlerle olacak…
“Hayır” diyen siyasi partilerde ise Saadet Partisi’nin tabanı
hariç bir sapmanın olacağını sanmıyorum…
Keza Saadet Partisi’nin tabanı da duygusal bir taban…
CHP ile aynı safta poz verildi diye “Evet” de diyebilir,
“Hayır” diyenlere çeşitli yafta vurulmasına en büyük
tepkiyi de gösterebilir…
***
Ve “yafta” demişken gelelim asıl konumuza…
Referandumun lokomotifi olan siyasi partilerin
lider ve yöneticilerinin izlediği politikalar, halkın da
kararında önemli bir etkiye sahip olacak illaki…
Edilen her söz, yapılan her olumlu ya da olumsuz
hareket “Evet” ya da “Hayır” karnesine
artı ya da eksi olarak yazılacak…
Tabii bunu derken takım tutar gibi parti tutanları
ayrı bir kefeye koyuyorum…
Onlar her siyasi parti için umutsuz vaka…
Ağızlarıyla kuş tutsa siyasiler, ikna edilemezler…
Sözüm fanatik olmayan, düşünen, tartışan, yanlışa
yanlış, doğruya doğru diyebilen, eksi ve artıları tartıp
öyle karar verenlere…
Liderler ve siyasi partilerin yöneticileri
bir laf ederken bu seçmenlerin varlığını kesinlikle
unutmamalı…
Bir de inatçı seçmenleri es geçmemeli…
Etki tepkinin en fazla olduğu seçmenlerdir onlar çünkü…
Mesela BBP’den “Evet” ya da “Hayır” oyu alabilirsiniz
ancak merhum liderleri Muhsin Yazıcıoğlu’na karşı
tek bir söz etmeniz fikirlerini değiştirir…
Keza Saadet Partisi’nin daha doğrusu Milli Görüş’ün
merhum lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a edeceğinin
tek olumsuz sözde kararı değişir SP seçmeninin…
Ve milliyetçi seçmeni, vatansever insanları tavlayayım
derken aksi bir söylem geliştirmeniz kararınızın zıttı bir
etkiyi beraberinde getirebilir…
Tıpkı “Hayır” diyenlere “Hain” yaftası vururmuş gibi
edilen ve sonrasında toparlanmaya çalışılan
o sözler gibi…
Nasıl toparlamaya çalıştılar: “Hayır diyenler hain değil ama
tüm hainler de ‘Hayır’ diyor” diyerek…
Peki sonra “HDP’li, CHP’li, MHP’li, SP’li, BBP’li kardeşlerim”
diyerek…
“HDP’li kardeşlerim” ifadesi bile tepki aldı denebilir…
Her şey bıçak sırtı, AKP hiç bu kadar milliyetçi görünmemişti çünkü…
Bu süreçte Barzani’nin ülkeye gelmesi, sözde Kürdistan bayrağının
göndere çekilmesi gibi hareketler de MHP’nin “Evet”çi cephesinde
kafa bulanıklığı yarattı mesela…
Yani atılan her adım, edilen her söz liderleri istediği için
oy veren seçmende ve kararsızlarda gelgitlere neden oluyor…
İktidarın bu anlamda işi zor…
***
Ve gelelim “Hayır” cephesininen önemli aktörlerinden
olan TBMM’de ana muhalefet konumundaki CHP’ye…
CHP, sağ kesim tarafından pek sevilmez, aşırı sol kesim de
CHP’yi tatlı su solcusu olarak görür…
Ve CHP’nin pek çok kez izlediği yanlış siyaset AKP’nin
hanesine oy olarak yazılmıştır…
İktidarın siyasette kutuplaştırıcı söylemlerde bulunmasına
mesela CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ayak
uydurması CHP’ye değil, AKP’ye başarıyı getiriyor…
Bu test edilmiş ve görülmüş bir politika…
Bir kesimi AKP’de sabitlemek demek bu…
Ama Kılıçdaroğlu’na bir şeyler olmuş…
Danışmanları mı değişti bilinmez, 15 Temmuz darbe girişiminden
bu yana izlediği politika takdire şayan…
Darbe gecesi milli iradenin yanında duruşu, sonrasında
Yenikapı ruhunun oluşmasındaki katkısı, teröre karşı iktidarın
arkasında olduğunu beyan eden tutumu…
Yenikapı’daki ruh bozuldu, Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı
hala bozulmadı… Kılıçdaroğlu, kutuplaştırıcı
dil kullanmamakta ısrarlı…
İktidar cephesinden olsun, Erdoğan’dan olsun
kendisine yönelik ağır ifadelere ağır şekilde cevap vermiyor,
ama kulak arkası da etmiyor, oldukça sakin bir dille,
mantık çerçevesinde cevaplandırıyor…
Özellikle de iktidarın tüm hainlerin “Hayır” dediğine yönelik
söylemlerini “Hayır”cıların lehine çevirmeyi çok iyi
başardı, başarıyor Kılıçdaroğlu…
Şehit ve gazi aileleri ile birlikte çıkıyor kimi mitinglerine…
Onlara söz veriyor, onları konuşturuyor…
Son olarak Kayseri’de, bir şehit yakını, gazi babasını
çıkardı kürsüye ve o adam Kayseri şivesi ile
“Benden hain olur mu?” diye sordu tüm Türkiye’ye…
Olmaz tabii ki? Olur mu hiç!
Sen halksın!
Siyaseten özlenen bir dil kullanan Kılıçdaroğlu’nun
bu değişimi, referandum sonrası olası bir erken seçimde
CHP’ye oy olarak yansır mı bilinmez ancak referandumda
büyük rol oynayacağı ortada…
Umarım Kılıçdaroğlu’nun bu sakin ve akılcı siyasi
tavrı, referandum sonrası da sürer ve tüm siyasi
partilerin liderlerine, tabanlarına bulaşır…
Bir referandum hatırası olarak kalmaz!