Devlet mi, Devlet Bahçeli mi?
Türkiye’de on binlerce şehidin azmettiricisi olan, kundaktaki bebeklere dahi kıymaktan çekinmeyen eli kanlı terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan, geçtiğimiz günlerde tarihi bir çağrı yaptı, PKK’nın silah bırakmasını ve kendisini feshetmesini istedi!
Kimisi Devlet’in istihbaratının bu süreci 1 yıldır yürüttüğünü dile getiriyor kimisi ise sürecin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı sonrası başladığını aktarıyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu iddiası her ne kadar yalanlansa da Cumhur ittifakı ortaklarından HÜDA-PAR’ın Genel Başkanı da sürecin 1 yıldır devam ettiğini aktaranlardan.
Her neyse, sonuca gelecek olursak yaşanan gelişme tarihi bir gelişme!
Bu çağrıya terör örgütü PKK yöneticilerinden de olumsuz bir yanıt gelmedi.
PKK ateşkes ilan ettiğini duyurdu, silah bırakmanın, fesih sürecinin ise Öcalan’ın talimatları doğrultusunda gerçekleşeceğini aktardı.
Yıllarca farklı emperyalist güçler ve kimi komşu ülkeler tarafından taşeron olarak kullanılan ancak kendilerini Kürtlerin temsilcisi olarak gösteren PKK, belli ki coğrafyadaki gelişmeler karşısında köşeye sıkışmış durumda.
Türkiye de bu fırsatı değerlendirerek “Ya yok olacaksınız ya yola geleceksiniz” restiyle PKK’yı hizaya getirmiş olabilir!
***
Peki, Abdullah Öcalan’a bu çağrıyı yaptıran kameralar önündeki MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli mi, yoksa kamera arkasındaki Devlet mi?
Daha önce yazmıştım; Devlet Bahçeli, sonuca ulaşmama ihtimali varsa böyle bir çağrı yapmaz, aksi halde büyük oy kaybı yaşayacaklarını, büyük tepki çekeceklerini bilir diye!
Öyle de oldu, Öcalan, o tarihi çağrıyı yaptı.
Ben bu süreçte Devlet Bahçeli’nin, kamera önüne geçen kişi olduğunu düşünüyorum.
Kamera arkasındaki gücün ise Devlet aklı olduğu kanaatindeyim.
Ama burada yine de Milliyetçi bir partinin genel başkanına, Öcalan’ı asmaktan söz eden, muhalefeti DEM Parti ile yakınlığından dolayı hain ilan eden bir partinin genel başkanına bu çağrı çok ağır gelebilirdi.
Bahçeli, gövdesini bir şekilde taşın altına koydu.
Bu çağrıyı yaptığında, “Bir bildiği vardır” denebilecek tek isim olması da ortalığı ayağa kaldırmadı!
İşte bugün bu yüzden sürecin kahramanı ilan edildi Devlet Bahçeli.
Birçok kesimden insan, kendisine terörsüz Türkiye teşekküründe bulunuyor.
Vatandaş, sahnede kim varsa onu görür, onu alkışlar!
Bahçeli de alkışlardan nasibini alıyor.
Hakkıdır.
Çünkü:
Terörün bitmesi demek, bir daha şehit haberi duymamak demek.
Terörün bitmesi demek, daha güvenli bir Türkiye demek.
Terörün bitmesi demek, doğusuyla batısıyla turizmin gelişmesi demek.
Terörün bitmesi demek, Hazine’den askeriyeye aktarılan bütçenin kısılması demek, milyarlarca liranın kasada kalması demek.
Terörün bitmesi demek, birlik ve beraberliğin sağlanması demek.
Terörün bitmesi demek, terör nedeniyle gelişemeyen coğrafyanın gelişmesi demek!
Terörün bitmesi demek, seçim süreçlerindeki yarışta yaftaların, milliyetçi duyguların kullanılmasının sona ermesi demek!
***
Tüm bunların hayalken gerçeğe dönüşüyor olma ihtimalinin kuvvetlenmesi heyecan verici!
Lakin, bundan sonrası çok daha önemli!
Süreç, şehit ailelerinin, gazilerin kanına dokunmayacak, canlarını acıtmayacak bir şekilde nihayete erdirilmeli.
Öcalan’ın tahliyesi, TBMM’ye girmesi tartışmaya dahi açılmamalı!
Bundan sonra kan akmasın derken bundan önce akan kanların üzerine basılmamalı.
Ve köşeye sıkışmış olan PKK’nın kendini feshetmiş gibi görünüp sonrasında güçlenerek tekrar başımıza bela olma ihtimali göz ardı edilmemeli!
***
Tabii bu sürecin bir de yeni Anayasa boyutu var!
PKK’nın varlığını sürdürmesi durumunda DEM Parti’nin Cumhur ittifakı tarafından hazırlatılacak Anayasa’ya desteği tepki çekebilirdi ama PKK’nın varlığı ortadan kalktığında, böyle bir destek göze batmayacak.
DEM Parti’nin desteği de karşılıksız olmayacağı için bu konu önemli!
Cumhur ittifakı, yeni Anayasa’da, iktidarını devam ettirecek değişiklikler yapmak, DEM Parti ise PKK’nın silahla alamadığını, Anayasa ile almak isteyebilir!
Süreç, Anayasa’ya bir gelsin, onu o zaman konuşacağız!
Şimdilik terörsüz Türkiye ihtimalinin sevincini yaşayalım.