Gazeteci, bu ülkede en çok ‘YALAN’ı yayar!
Muhalefet “Sansür yasası” diyor, iktidar ise “dezenformasyonla mücadele düzenlemesi”…
Bu yasanın iyi yanı; internet gazetelerinin belli şartları yerine getirmesi koşuluyla “Gazete” olarak sayılması, yani çalışanların sigortasının basın sigortası üzerinden yatması, sitelerin ise Basın İlan Kurumu’ndan ilan alabilmesi…
Meclis’te tartışmalar eşliğinde AKP ve MHP çoğunluğuyla kabul edilen bu yasa; internet gazetecilerine sarı basın kartı kazandıracak, basılı yayınlardaki meslektaşlarla internet gazeteciliğindeki meslektaşların özlük haklarını eşitleyecek, resmi ilan desteğiyle de bu kuruluşların ayakta kalmasına destek sunulmuş olacak.
Buraya kadar her şey çok güzel…
Peki muhalefet, neden ortalığı ayağa kaldırıyor, neden bu düzenlemeye “Sansür yasası” diyor? Neden gazetecileri bir endişe almış durumda?
İyi olan her şeye karşı mı çıkıyor yani muhalefet ve gazeteciler?
Yok, karşı çıkılan tabii ki yasanın bu kısımları değil!
Zaten bu saydıklarımda oy birliği var!
O vakit nedir muhalefeti ve gazetecileri tedirgin eden?
Özetleyeyim…
Mesela bir haberle ilgili yayım durdurma müeyyidesi uygulanacak ancak 2 hafta içinde eksikliğin giderilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgilerin düzeltilmemesi durumunda olay mahkemeye intikal edecek, başvurunun kabul edilmesi halinde internet haber siteleri için sağlanabilecek resmi ilan ve reklam ile çalışanlarının basın kartına ilişkin hakları ortadan kalkacak.
Yani çalıştığınız internet gazetesinin imtiyaz sahibi internet haber sitesi vasfını resmi olarak kazanmayı çok önemsemiyorsa, resmi ilandan gelecek paya ihtiyacı yoksa bir düzeltmeye gitmeyebilir ya da bir dalgınlıkla bu düzeltmenin yapılması unutulabilir; işte böyle bir durumda olan çalışana oluyor. Basın kartı elinden alınıyor, özlük hakları geri alınıyor…
Asıl meseleye gelelim…
Türk Ceza Kanunu’na “Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” diye bir suç ekleniyor bu yasal düzenlemeyle. Suçu işleyenlere üç yıl hapis cezası öngörülüyor. Planlanan idari tedbirler arasında medya kuruşlarına para cezası ve sosyal medya ağlarına bant daraltma yaptırımı da var. Yani gazeteci yalanı, iftirayı yaymayacak… Gazeteci infial yaratacak, korku oluşturacak bilgileri yaymayacak. Yayarsa hapis cezası alacak!
Peki muhalefet ve gazeteciler, yalanın yayılmasının suç sayılmasını mı eleştiriyor?
Dertleri, korkuları bu mu yani? Rahat rahat yalan atmak, iftira atmak mı?
Tabii ki hayır!
Muhalefetin tepkisini çeken, gazetecileri tedirgin edip otosansüre itebilecek olan “Yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” ifadesinin ucunun açık olması!
“128 milyar dolar nereye gitti?” diye soran muhalefetin bu sorusunu o dönem tüm gazeteler yayımladı… Bu soru muhalefete göre doğru, iktidara göre bir iftira… Bize göre ise bir iddia!
COVID-19 pandemisinin ülkemizde hızla yayılmaya başladığı dönemde Türk Tabip Birliğinin yaptığı açıklamalar vardı. Sağlık Bakanlığının açıkladığı vaka sayısını, vefat sayısını Türk Tabip Birliği daha farklı açıklıyordu. Bu da iktidar için iftira, Türk Tabip Birliği için doğru, bizim için iddiaydı!
Bir zamanlar AKP iktidarını yaptığı mini mitinglerle destekleyen ancak sonrasında kimi isimlerle ters düşen, yurt dışına giden Sedat Peker’in yayımladığı videolar, anlattıkları mesela; bunlar da iktidar için iftira, Sedat Peker için doğru, bizler için birer iddia!
Mesela İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 24 Ekim 2018 tarihinde, geçtiğimiz günlerde AKP’ye geçen eski CHP Milletvekili Mehmet Ali Çelebi ile ilgili atmış olduğu bir tweet var. Çelebi, AKP’ye geçince Soylu’nun bu tweeti kaldırdığı yazıldı geçtiğimiz gün. Tweette, “Kahraman jandarmamıza Meclis kürsüsünden iftira atan, terörle mücadelemizi etkilemeye çalışan Mehmet Ali Çelebi, ihanet içerisindedir. Bir dönem şanlı ordumuzda maalesef görev yapan bu fersude, benzer görevleri yapıp milletimizi katleden şerefsiz fetöcüler gibi davranmaktadır” ifadeleri yer alıyor.
Şimdi “şerefsiz fetöcüler gibi davranan”, “terörle mücadelemizi etkilemeye çalışan”, “ihanet içinde olan” diye suçladığı biri ile aynı partide Sayın Bakan…
O dönem bu ifadeler Bakan’a göre doğru, Çelebi’ye göre yanlış, bize göre ise yine iddiaydı.
Peki bu yasa o dönem yürürlükte olsaydı, basın bu ifadeleri haberleştirdiği yani yaydığı için Çelebi, “Bana atılan iftirayı yaydılar” diye gazetecilere dava açamaz mıydı? İstese açardı…
Gazeteciler belki de Soylu’nun bu ifadelerini haberleştirdiği için ceza alırdı ve bugün kendilerine Soylu’nun ifadelerini yaydığı için dava açan Çelebi’nin AKP’ye geçişini izlerdi!
Ya da ne bileyim MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ya da Erdoğan’ın Bahçeli’ye yönelik sözlerini haberleştirmek de suç sayılabilirdi! Sonuçta siyasilerin ağızlarından çıkan pek çok söz çok ağır olabiliyor!
Yine Erdoğan’ın “Kabataş’ta türbanlı bacıma saldırdılar” ifadesi, hala saldırı görüntülerinin ortaya çıkmaması nedeniyle kanıtlanamadı! Bu sözleri yaymak da suç sayılabilirdi!
Camiye alkol şişeleri ile girdiler ifadesi de keza öyle…
Muhalefetin Man adası iddiaları ve benzeri pek çok iddiayı haberleştirmek suç sayılabilirdi…
***
Bakın, üzüm yerken bağcıyı dövmek niyetinde değilim…
Yıllardır internet gazeteleri, sadece yargılanırken gazeteci sayıldı ancak sarı basın kartı alamadı, basın sigortasına tabii olmadı, internet gazetelerine resmi ilan desteği sunulmadı, geç de olsa bu sorunu çözdünüz, sağ olun; lakin bu yasada “Yanlış bilgiyi alenen yayma” ifadesinin ucu çok ama çok açık…
Bizler yargı mensubu değiliz, bizler basın mensubuyuz, gazeteciyiz. Sizlerin ifadelerini haberleştirir, kamuoyu ile paylaşırız. Doğru ya da yalan olması sizi bağlar.
Dün “hain” dediklerinize, etmedik laf bırakmadıklarınıza bugün kucak açarsanız, bu ülkede gazeteci en çok siyasiler üzerinizden “İftirayı, yalanı yayar…”
Haber yaparken dürüst siyasetçi ararsak çok zor haber yaparız bu ülkede!
Bu yüzden ucu açık bırakılan bu maddeyi tekrar gözden geçirin, gazetecileri otosansüre sürükleyerek yasayı utanç yasasına dönüştürmeyin… Yalanı ve iftirayı atanı yargılayın, sizlerin sözlerini iddia olarak yayımlayan ya da yayımlayacak olan bizleri değil!