AKP’nin “İnce”liği!

Yılmaz Karabıyık

Yılmaz Karabıyık

Tüm Yazıları

Evet, yöneten sorumludur…

Başarı da onun hanesine yazılır,

başarısızlık da…

Peki, bir lidere başarılı ya da başarısız

demek için sadece rakamsal sonuca mı bakılır?

Oy artarsa lider başarılı, oy kaybedilirse lider başarısız mıdır?

Seçim sürecinde atılan adımlar doğru ise…

Vaatlerde nokta atışı yapılmış ise…

Lider, dürüst ise…

Lider, çalıp çırpmıyor ise…

Lider, amacı iyi kavramış ve bu noktada

partisinin oy oranının düşeceğini bile bile

kesiminde doğru kabul edilen hamleler yapmış ise…

Lider, kendisinin rakibi olmuş, kendisine yönelik

ağır eleştirilerde bulunmuş bir ismi

toplumda heyecan yaratacağını düşünerek

kin gütmeden, kişisel hesap peşine düşmeden

Cumhurbaşkanı adayı yapmış ise…

Seçime girmese CHP’nin oyunun artacağını

bildiği İYİ Parti’yi, 15 vekil vererek seçime

sokacak hamleyi yapmış ise…

Barajı geçememe ihtimali olan, zıt görüşteki

partilerin baraj sorununu yok edecek

ittifaka önderlik etmiş ise…

Ve tüm bunları yaptığı için hem

Cumhurbaşkanı adayı yaptığı isim

hem de partilileri, hatta diğer muhalif

partiler tarafından takdir edilmiş ise…

Yani hamleleri tamamıyla doğru kabul edildiği halde,

sırf seçimde CHP’nin oy oranı aşağıya çekildi diye

başarısız mıdır?

Hem CHP üyesi olup hem HDP’ye oy veriyorsa

kimi partililer…

İttifak ile uğraşırken Genel Başkan, yardımcılarına

bıraktığı liste oluşturma olayı, hatalı diye; listeyi beğenmeyip,

kendi deyimleri ile rejim değiştirme seçiminde

partisinden oyunu çekenler değil de

Kılıçdaroğlu mu sorumlusu olmuştur bu kaybın…

İkinci tura kalınması halinde Erdoğan’a rakip olarak

çıkacak ismin Muharrem İnce olacağı kanaati oluştuktan

sonra diğer parti tabanlarının da bu isme yönelmesi

sadece İnce’nin başarısı mıdır, yoksa ittifakı kuran

diğer siyasi partilerin tabanlarını, kendi tabanlarıyla

yakınlaştıran Kemal Kılıçdaroğlu da bunda etkili

olmuş mudur?

Ya da şöyle sorayım; Muharrem İnce için tahmin edilen

yüzde 30’luk oy oranı tutmuşken, CHP’nin oy oranı da

2-3 oranlık bir düşüşe rağmen yüzde 20 bandının üzerindeyken

İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin oy oranı 2-3 puan fazla olsaydı,

seçim ikinci tura kalsaydı; o zaman da CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu

başarısız sayılacak, bugün gitmesi için imza toplanmaya kalkılacak mıydı?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun da özeleştiri yapması elbette gerekebilir;

ancak tek başına parti liderini suçlarken; listeye küsen ya da

başka partileri Meclis’e taşımayı kendilerine vazife edinenleri

görmezden gelmek vicdani körlüktür…

***

Diğer yandan, hedefi yüzde 35 olan ve yüzde 30’da kalan

Muharrem İnce için başarısız denebilir mi?

Alanlara getirdiği heyecan, coşku yok sayılabilir mi?

Elbette ki hayır… İnce, ilk turda çatı adaya dönüşebilmeyi

başaracak bir performansa imza attı.

Güzel çıkışlar yakaladı.

Alanlarda da medyada da “hazır cevap” oluşuyla

farklı kesimlerin de ilgisini çekti, onlara da umut oldu.

Ama gelin görün ki bir söz verdi…

“Seçilemezsem Kılıçdaroğlu’nun karşısına

bir daha rakip olarak çıkmam” dedi…

“İsterse danışmanı dahi olurum” dedi…

“Ben vefalı adamım” diyerek verdi bu sözleri…

Söz senettir, ağızdan bir defa çıkar…

Ve siyasilerin sözünün eri olması, toplumun

özlediği bir beklenti… Muharrem İnce, bu sözünü

çiğneyerek, alanlardaki bütünleştirici tavrını;

genel başkanlık uğruna heba etmiştir…

Bırakın farklı kesimleri birleştirme gücünü,

partiyi birleştirme gücünü kaybetmiştir…

AKP, yerel seçimlere hazırlanmaya başlamışken

CHP, iç meselelerinin derdine düşmüştür…

Tabanın beklentisi diye yaratılan algıyı

İnce’nin kırması gerekirdi… “Ben vefalı adamım”

derken ki o net duruşunu sürdürmesi,

“Genel Başkan, elinden geleni yapmıştır;

örgütlerin partimiz üzerindeki algıyı kırması

gerekmektedir, değişim yaşanacaksa genel olmalıdır;

ortada bir başarı varsa hepimizin, başarısızlık varsa

bu da hepimizin eseridir” diyebilmesi gerekirdi…

Ama İnce, mahremiyeti olan bir yemeğin ardından

bu mahremiyeti yok edecek, verdiği sözü yediğini

gösteren çağrısı ile dürüstlüğe önem veren,

çoğunluğun savunduğu yanlışın yerine

azınlığın savunduğu doğruyu doğru kabul edenlere

karşı güvenini yitirmiştir…

Sandıkları 50 bin avukatla koruyacağını dillendirip,

seçim yenilgisini zaman kaybetmeden kabullenişi gibi…

Diğer partilerle birlikte alınan toplam oyu hesaplamak yerine

kendisi ile Erdoğan arasındaki oyu hesaplayıp,

“10 milyon oy fark var, adam kazandı” demesi gibi…

Millet ittifakını oluşturan, bu ittifakın tabanını

Atatürk’te buluşturan, oy artırmama pahasına

15 vekil hamlesi ile İYİ Parti’yi seçime sokan,

bu partilerin ahde vefa duymasını sağlayan ve

parti içi rakibini, siyasi risk alarak Cumhurbaşkanı

adayı ilan eden Kılıçdaroğlu’na; bu hamleleri

karşısında git demek; başarıyı, siyasi kıvırmalarda

görmek ve dürüstlüğün siyasette önem arz etmediğini kabullenmektir…

Yapılan doğru hamleler, seçim sonucuna etki etmediyse

yanlışı bulmak, o yanlışı değiştirmek gerekir…

Hamlelerini doğru kabul ettiğiniz Kılıçdaroğlu’nu

değiştirince, görmediğiniz yanlışlar CHP’yi

dibe sürükleyecektir…

***

Şuna da bakmak gerekir ki MHP’de Devlet Bahçeli’ye karşı

başlatılan değişim hareketinin sona ermesini

en çok AKP istemiştir…

CHP’de ise AKP’nin tavrı aksinedir ve Kılıçdaroğlu’nun

gitmesi “İnce, doğal lider olmuştur” söylemi ile

desteklenmektir…

Yandaş basının da isteği budur…

AKP, CHP’nin başarılı olması

için çaba sarf etmiyordur sanırım(!)

AKP’den İnce’yi başarılı görme

“İnce”liğini bekliyorsanız o başka!

Tüm kesimleri birleştiren Kılıçdaroğlu

başarısız ise buyurun İnce’yi

genel başkan yapın…

“İnceldiği yerden kopsun” diyorsanız

buyurun seçim öncesi de sonrası da

dik duran Kılıçdaroğlu’nu bu partinin

başından koparın…