Eski Türkiye’yi özlemeyip de ne yapayım?
Şunu kabul edelim ki biz artık seçimsiz geçim yapamıyoruz.
Bir seçim atlattık mı hemen önümüzdeki en yakın seçim tarihine odaklanıyoruz.
Bütün değerlendirmelerimizi en erken yapılması muhtemel seçime göre yapıyoruz.
Düşünsenize AKP göreve geldiğinden beri kaç seçim geçirdi Türkiye?
Yanlış hatırlamıyorsam 5 genel, 3 yerel, 3 referandum, 1 cumhurbaşkanlığı, bir de son yapılan Başkanlık seçimleri ile toplamda 13 seçim yaşadık.
Ve bunların hepsinde AKP üstünlük sağladı.
İlk olarak 2002 yılında yapılan seçimle hükümetin başına gelen AKP,
Eski gücünden çok bir şey kaybetmeden yola devam ediyor.
***
Evet belki AKP eski gücünden çok bir şey kaybetmedi ama ya Türkiye…?
Bakın bakalım Türkiye eski Türkiye mi?
Bunu dedim diye hemen birileri bu konuya siyasi yaklaşacaktır.
Artık eski Türkiye yok, yeni Türkiye var, işine gelirse diyeceklerdir.
Varsın desinler… benim ne demek istediğimi anlayan anlıyor.
Benim eski Türkiye özlemini duymamı sağlayan nedenler o kadar insani ki,
Yani insanım diyen bunları yok sayamaz!
Bakın kısaca bahsedeyim.
Olaya siyasi bakmadığımı sanırım anlayacaksınız.
****
Mesela ben eski Türkiye’nin nesini özlüyorum.
Ya, arkadaşım! Olayı siyasete çekmene gerek yok! Ben mis gibi kokan domatesi, biberi, salatalığı özlüyorum.
Yamuk yumuk büyüyen, bağda bahçede kendi halinde yetişen meyveleri özlüyorum.
Bir tarladan bir dönem ekin, bir dönem buğday, bir dönem günebakan toplamayı özlüyorum, olay bu…
Bakın, bizim yaşımız öyle çok fazla ileride değil ama bizim jenerasyon bunu gördü, biz bunları yaşadık.
Yazın tatil nedir bilmezdik. Ailelerimiz köyümüze gider tarlada çalışır, biz de onların yanında olurduk.
Buğday zamanı oraklarla ekin biçilir, o ekinler demet yapılır, bir harman yeri oluşturulurdu.
Oradan çıkan un ile koca bir yılı geçirdiğimiz gibi kalanını satıp gelir elde ederdik.
Mis gibi ekmeğimizi kendimiz yapardık.
Mısır zamanı mısırlar toplanır, bir kısmı tavuklara yem olarak ayrılır, bir kısmından mısır unu yapılır, gerisini yine satardık.
Günebakan tarlaları ise en sevdiğimiz mecraydı.
İçinde kaybolana dek gezerdik, onları toplardık, kendimize kışın soba başında yemek için ayırır, gerisini yağ olarak geri alırdık.
****
Evin etrafındaki bahçelerde sebzelerimiz olurdu mevsimine göre.
Taze fasulyeden tutun, patlıcan, biber, domates, salatalık, nane, maydanoz, kıvırcık aklınıza ne gelirse…
Meyve derseniz, toplamaya yetişemezdik bile!
Ne ararsanız o vardı.
Ahırdaki inekler o meyvelerle bildiğin bayram ederdi.
Öyle doğal, öyle güzel beslenirlerdi ki, yem nedir bilmezlerdi.
Ve sonra öyle bir süt elde ederdik ki, o sütün kıvamını şimdi ara ki bulasın.
***
Tüm bunların hepsini toplasan 20 dönümlük tarlada yapardık.
Akmeşe’nin verimli topraklarını işleyen bizim gibi köylüler, şehirde yaşayan çocuklarının aile bütçesine büyük katkı sundukları gibi;
Doğal yaşamanın keyfini sürerlerdi.
Ama şimdi bunların hiçbiri kalmadı.
Kandıra’daki ıspanağı bile bize yedirmeyi beceremeyen bir güruh var başımızda.
E haliyle ön teker nereye gidiyorsa arka teker de oraya gidiyor.
Ülkenin tarım politikaları yüzünden tamamen dışa bağımlı olmuş bir Türkiye var artık.
Tohumu bile ithal eder olmuşuz.
****
Yerli ve milli edebiyatı yapanların aksine, yerli denecek bir tane ürünümüz kalmadı.
Yediğimizden, içtiğimizden tat alamıyoruz.
Tat almayı geçtim, bütün sebze ve meyveleri gizli bir düşman gibi görüyorum.
Acaba diyorum… bunu yersek bize bir şey olur mu?
Nasıl ilaç kullandılar, hormon var mı, genetiğiyle oynanmış mıdır, babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?
Derken, iyice paranoyak oldum.
****
Şimdi ben bu eski Türkiye’yi özlemeyeyim de ne yapayım?
Allah aşkına vicdanınız varsa söyleyin!
Bize gareziniz ne…?
Alın, bütün seçimler sizin olsun ki zaten öyle…
Hiç olmazsa şu tarım konusunda fabrika ayarlarınıza geri dönün.
Eğitim, sağlık, yargı ve bilumum sorunları geçtim.
Bize topraklarımızı, tarlalarımızı geri verin yeter!
Biz döngüyü sağlamasını biliriz.