Masamdaki Melek: Yazmak
Yeni Zelandalı yazar Janet Frame’in otobiyografisinin bir şiir gibi işlendiği filmini izledim. Üçleme şeklinde çekilen film; 1990...
Yeni Zelandalı yazar Janet Frame’in otobiyografisinin bir şiir gibi işlendiği filmini izledim.
Üçleme şeklinde çekilen film; 1990 yapımı biyografik drama olarak seyircinin karşısına çıkıyor.
İçine kapanık olan karakter toplumdan izole yaşarken; onun dramatik yaşam hikâyesinin içinde yer alan şiir ve edebiyata coşkuyla kapılıyorsunuz.
Kendiyle baş başa olduğu her anda elinden düşürmediği kitapları ve şiirleri daima yanında.
Utangaçlığı, yanlış bir psikiyatrik tanı alıp yıllarca ruhsal ve bedensel acılar çekeceği tedaviler görmesine neden oluyor.
İlk iki bölümde çocukluk ve gençlik yıllarına; üçüncü bölümde ise yazarlık yolculuğu için çıktığı seyahatlere konuk oluyoruz.
Kendi kabuğunda yaşayan karakterin, kitapların güvenli limanına ve yazdığı şiirlere sığınmasını izliyoruz.
Hastaneye yatış yolculuğuna ve bu süreçte gördüğü tedavilerin bedeninde yarattığı ağır tahribata şahit olurken; yazmaktan vazgeçmediğini görüyoruz.
Öyle ki hastanede yazdığı kitapla ödül kazanan ve lobotomi olmaktan kurtulan yazarın hayata yeniden yüzünü dönme çabası insanı şaşırtıyor.
Bu mücadelede ‘yazmak’ elindeki tek gücü oluyor.
Yönetmen Jane Campion, yazar Janet Frame’in hikâyesini öyle ustalıkla işlemiş ki filmden daha fazlası ortaya çıkmış.
İnsana ilham veren hikâyelerden biriydi benim için.
Bu sebeple film izleyeceksem genelde tercihim otobiyografi oluyor.
Bana göre bir karakterin yaşamına yakından bakıp anıları arasında dolaşmak insana dair oldukça etkili bilgi ve deneyim sunuyor.
Bu filmde beni etkileyen onlarca sahne ve diyalog vardı.
İlkokul yıllarında verilen eğitimin, aile yaşamının ve sosyo-ekonomik durumun yol açacağı sonuçların birey üstünde ne gibi etkiler yaratacağını gözlemleme fırsatı edindim.
İnsan ne kadar yetenekli, çalışkan ve disiplinli olsa da elindekileri değerlendirebileceği bir aileye, topluma ya da eğitim sistemine düşmezse heba olabiliyor.
Özellikle yoksulluğun birçok başlıkta belirleyici olması çok çarpıcı.
Henüz çocuk yaşlarda ruh parçalanmaya; özgüven dağılmaya başlıyor.
Bildiğimizden emin olduğumuz şeylerden bile ilerleyen yaşlarda şüphe eder hale gelebiliyoruz.
Statü dediğimiz kavram da tam olarak karşımızda oturuyor.
Sevilmek, kabul görmek, ait olmak, başarı ve başarısızlıklarına bakılmadan olduğun halinle kabul görmek statüyle iç içe geçiyor.
Geldiğin aile güçlüyse, dış görünüşün uygunsa kimse içini nelerle doldurduğunla ilgilenmiyor.
Saygı görüyor; itibar sahibi oluyorsun.
Şayet aynı ayakkabıyı giyiyor, üç dört kıyafetle yılı çıkarıyorsan alçak statüye itilmen çok olası.
Dolayısıyla içinde neler barındırdığın, hayata nasıl baktığın veya nasıl bir birey olduğunla ilgilenilmiyor.
Ağzından çıkacak cümlelerin pek değeri yok neredeyse.
Saygı görmek ve sevilmek için önce statüyü elde etmen gerek.
Janet Frame de yılmadan yazıyor; devam ediyor.
Tüm dışlanmalara, yok sayılmalara rağmen kitapların yolundan gidiyor.
Karşısına nadiren de olsa çıkan iyi insanlar sayesinde eserlerini ortaya koyabileceği bir ortama sahip oluyor.
İnsanlarla iletişim kurmaktan çekinen Frame kalemiyle kelimelere dans ettiriyor.
Zaman zaman gözleriniz buğulanıyor.
Bazen de gülüyorsunuz onun şaşkınlığına.
Korkularının ne kadar gerçek olduğunu görebiliyorsunuz.
“Korkacak ne var?” diyemiyorsunuz.
En azından ben diyemedim.
Topluma karışmaktan korkan, depresyonla yaşamına devam etmek zorunda olan bir sürü insan var.
Yaşamadığımız şeyler üstünden konuşmak genelde kolay geliyor.
Her insan bir hikâye, bir yol.
İnsan olduğumuz ve kırılganlığımız göz önüne alındığında fark edebiliyoruz ne kadar çok hassasiyet ipleriyle örülü olduğumuzu ya da yaralarımızın kabuk bağlasa da izlerinin kaldığı gerçeğini.
Janet Frame bana zor zamanlarda neye tutunmam gerektiği hakkında dolaylı da olsa tecrübesini aktardı.
Yazar olmanın arka bahçesini gösterdi.
Kendisini yakından tanımak istediğim için kitaplarını sepete ekledim.
Farklı coğrafyalarda ve kültürlerde olsak da yaşamın altına ve üstüne ışık tutan, toprağı eşelemeye devam eden tüm hikâyelerle karşılaşmaya; yolumu kesiştirmeye gayret ediyorum.
İnsanı anlatan, insanca yaşam üstüne düşündüren ve kendimi mayalamama yardım eden kaynaklara göz atmaya devam ediyorum.
Sen de iyi bir şeyler izlemek ve üzerine düşünmek istersen bu filmi listene eklemeni tavsiye ederim…