Mükemmelliyetçi misiniz???
Son zamanlarda oldukça sık duyduğumuz bir anlamda “moda” olmaya başlayan kavramlardan biridir mükemmeliyetçilik.
Uzun uzun yazmadan önce birkaç soruyla başlamak istiyorum..
Buyurun cevaplayın,
-Ne yaparsanız yapın, çoğu zaman daha iyi yapmanız gerektiğini düşünüyor musunuz?
-Yaptığınız işte küçük yanlışları görüp onları saatlerce hatta bazen günlerce kafaya takıyor musunuz?
-Kendinizin ve başkalarının performansından her zaman memnuniyetsiz misiniz?
-Hep daha iyisini yapmak için kendinizi zorluyor musunuz?
-İşler planladığınız gibi gitmezse, ruh haliniz kötüleşiyor mu?
-Genellikle stresli misiniz?
-Yanlış yapmaktan çok mu korkuyor musunuz?
-Özsaygınız düşük mü?
-Gerekli olmadığı hallerde bile başkalarının işlerini kontrol ettiğiniz olur mu?
-Her şeyin kontrolünüz altında olması gerektiğini düşünür müsünüz?
-Karar vermekte güçlük çeker, yanlış karar vermekten endişe eder misiniz?
-Eşiniz, çocuğunuz, yakın arkadaşlarınız sizinle birlikte vakit geçirmekten hoşlanır mı?
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, genel olarak mükemmeliyetçiliği sürdüren iki temel faktör vardır.
Birincisi; bazı insanlar eleştiriden ya da mükemmelin altında performans göstermekten korkarlar. Dolayısıyla, normalde ulaşılamayan, aşırı hedeflere yönelirler ve sonunda bunlara ulaşamayınca, kendilerini daha çok eleştirirler ve doğal olarak stres seviyeleri yükselir.
İkincisi; bazıları için mükemmeliyetçilik dürtüsü ya başkaları ya da kendileri tarafından onaylanmak arzusundan kaynaklanır.
Başkalarını memnun etme bağımlısı olur, yaptıklarının mükemmel olduğunun onaylanması açlığını çeker ya da kendi kendilerine onay verme ihtiyacıyla gerçekçi olmayan hedeflere ulaşmak için çılgınca çabalarlar.
Fazlasıyla yüksek beklenti sahibi olmak kendi kendinizi engellemektir; ne kadar mükemmel olmaya çabalarsanız onu o kadar az elde edersiniz. Bu da sizi, stresten patlama noktasına getirecek kadar çabalamaya zorlar.
Eğer mükemmeliyetçi biri olduğunuzu ve bu durumun artık size zarar vermeye başladığını düşünüyorsanız arkanıza yaslanın ve biraz mola verin. Ne kadar alışmış olsanız da sizde stres uyandıran davranışlarınızı değiştirmeyi düşünün..
Odaklanmış olduğunuz “yapmalı”, “yapmak zorunda”, “olmalı”, “mecburum” gibi düşünce hatalarınızı fark ederek işe başlamalısınız.
Beklentilerinizi değerlendirirken, kendinizle daha nazik ve kabul görür bir şekilde konuşmaya çalışın. “yapmalı” yerine, “deneyeceğim”, “gayret edeceğim” veya “yapabilirim” diye konuşursanız stresinizin azaldığını fark edeceksiniz.
Standartlarınızı tanımlamayın.
Yaptığınız onca iş arasında camları silmeniz ya da çarşaflarınızı ütülemeniz şart mı, eviniz parlayacak kadar temiz olmalı mı ya da her çalan telefonu açmak zorunda mısınız?
Basınç arttıkça bir şeylerden fedakârlık edilmeli.
Çoğu zaman en kötünün olacağından korkabilirsiniz ve bu korku temelinde yüksek standartlarınızı sürdürürsünüz. Ama bunun sonucunda gerçekten ne olacağını bilemezsiniz. Örneğin; komşularınızı eve davet etmeden önce evinizi dip köşe ince temizlikten geçiriyorsunuz. Çünkü ufacık bir toz ya da dağınıklık gören komşularınızın sizi pasaklı diyeceğinize inanıyorsunuz. Bir gün kendinize şans verin ve evi süpürmeyin. O gün evinize gelen komşularınız belki hiç fark etmeyecek bile.
Hadi en kötüsü doğru çıksa bile nedir ki en kötü olan?
Hepimiz insanız sonuçta..
Kıssadan Hisse: “SÜREKLİ YAPTIĞIMIZ ŞEY NEYSE BİZ OYUZ, O HALDE MÜKEMMELLİK BİR EYLEM DEĞİL, BİR ALIŞKANLIKTIR” Aristoteles
Sevgiyle kalın..