Hani tokatlayacaktın Başkan?

Yılmaz Karabıyık

Yılmaz Karabıyık

Tüm Yazıları

Hani kabullenirsin ya: “Ben bu işi beceremiyorum,

artık ne olursa olsun” diye; o misal sanırım SEDAŞ’ın

yaptığı da…

Abbas yolcu misali; saldı da saldı kendini…

Koparak yol ortasına düşen ve ölüm tehlikesi

saçan bir teli, onlarca kez arza kaydı bırakılmasına

rağmen 7 günde onarmayacak kadar saldı hem de…

Bir canlı, masum bir köpek, o tele temas ederek

feci şekilde can verdi, buna bile tek bir açıklama getiremeyecek

kadar saldı…

Yukarı Hereke’de daha bir yıllık bile olmayan elektrik direkleri

devrildi, pek çok mahalle elektriksiz kaldı ama o elektriği hala

sağlayamayacak kadar saldı…

Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ın bölgesi olan

Hereke’de, Bakan’dan bile çekinmeyecek kadar saldı…

Aşağı Hereke’de tespit ettiği 33 çürük beton direği, “Birinin üzerine

devrilirse” diyerek paniklemeyecek, 8 ay bekleyecek

kadar saldı…

Bakım onarım çalışmaları için planlı kesintiler yaparken

o bakım onarımlara rağmen her kar yağışında

pek çok noktada elektrik kesilmesinden

utanmayacak kadar saldı.

Daha önce SEDAŞ’ın bezer aksaklıkları olduğunda

kent yöneticileri çıkar, iktidarıyla muhalefetiyle SEDAŞ’a

gözdağı verirdi ama bu kez sessizlik hakim tüm kentte…

Mesela 2015 şubat ayında Türkiye Muhtarlar Derneği’nin kongresinde

konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu,

SEDAŞ’a gözdağı vererek, “SEDAŞ görevini yapacak,

yapmıyorsa tokadı vurur göndeririz” demişti…

Başkanın öyle bir yetkisi yok elbet ancak bunu yaptıracak gücü var…

Yanılmıyorsam artık söz bitti, tokat SEDAŞ’ın yüzüne inmek üzere…

Yanılıyorsam da Başkan Karaosmanoğlu’na sormak isterim,

“Hani tokatlayacaktın Başkan” diye!

SEDAŞ’tan elektrik alamıyoruz madem, artık ayrılık vakti!

- - - - - - - - - - - -

KOTO’da direne direne

kaybedecekler!

Bir ticaret odası, bir şehirde ne kadar

gündem olabilir ki?

Yani esnafa yönelik bir proje geliştirse ve

bunu tüm ülkeye yaysa en fazla 1 hafta konuşulur…

Ne bileyim, bir yolsuzlukla anılsa en fazla

1-2 hafta gündemde kalır…

Ama Kocaeli Ticaret Odası; son zamanlarda

kent gündeminde sürekli birinci sıraya

oturmayı başarıyor.

15 Temmuz darbe girişiminden bir ay önce

tüm dikkatleri üzerine toplayan KOTO,

15 Temmuz’dan sonra gündemden bir daha

hiç düşmedi…

2016 yılının haziran ayında dönemin

KOTO Başkanı Murat Özdağ, Paralel Yapı

operasyonunda gözaltına alındı, çıkarıldığı

mahkemece kefaletle serbest bırakıldı.

Ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası

düzenlenen FETÖ operasyonunda Özdağ tekrar

gözaltına alındı ve bu kez tutuklanarak

cezaevine gönderildi…

Tutuklu olarak yargılanan Özdağ, yargılama

sonucu serbest mi kalır, yoksa hüküm mü

giyer orası adaletin bileceği iş…

Peki, Özdağ’ın tutuklanması ve ardından

KOTO’daki 4 ismin istifa ettirilmesi,

bunlardan Yusuf Koçak’ın tutuklanması

ile FETÖ’nün KOTO’daki varlığı

gerçekten sona erdi mi?

FETÖ’nün o dönemki en güçlü derneği KASİAD’ın

desteğini de alarak seçimlere giren ve başkan seçilen Murat Özdağ’ın

15 Temmuz’a kadarki görev sürecinde yönetiminde yer

alan isimlerden bir kaçı hala görevini sürdürmekte…

Hem de ısrarla…

***

Murat Özdağ’ın tutuklanmasından sonra KOTO Başkanlığına

Zihni Yılmaz vekalet etmişti bir süre…

Sonrasında ise oda 10 kişi kalan asil yönetim kurulunu,

yedeklerden bir ismi çağırarak 11’e tamamlayıp

ardından yönetim içinden bir ismin başkan seçilmesi

düşüncesi gündeme gelmişti…

Ancak 11. ismin gelişi beklenmeden

bir anda seçim yapılınca

KOTO yönetiminden Fuat Berna, Oktay Erişken,

Tolga Ok ve Aykut Çavuş

durumu protesto ederek istifa etti…

Bu süreçte Semih Barış, kendisi de

dahil geriye kalan 6 yöneticinin oyu ile

başkan seçilmişti.

Herkes Zihni Yılmaz’ın başkan

seçileceğini düşünürken

bu gelişme de ayrıca şaşırtıcıydı.

Ardından Semih Barış ile yönetimindeki Şahin Kaya,

Yusuf Ziya Uludüz, Mikail Kayacı, Zihni Yılmaz ve

Abdülmelik Kalay eksikleri tamamlamak için

ara seçim kararı almıştı.

Ara seçim yapıldı, eksik olan 5 asil yönetim

kurulu üyesi ile 10 yedek üye meclis tarafından

seçimle belirlendi.

Volkan Yılmaz, Hüseyin Gezer, Mehmet Akif Şen, Necmi Bulut ve Halil Baylam yeni seçilen asil üyelerdi.

Yönetim kurulu yedek üyeleri ise Cafer Kozluca, Hasan Kanca, Avni Arıcan, Bahattin Karaaslan, Hasan Uğur Aydın,

İbrahim Atalay, Hüseyin Eryaşar, Ali Kılıç, Yasin Çakır ve Mustafa Tırpan’dan oluştu.

İlk paralel yapı operasyonunda gözaltına alınıp serbest kalan

isimlerden Bülent Karagöz’ün istifa edip, yapılan seçimde

meclis başkanlığına Akın Doğan’ın seçilmesi sonrası,

oda yönetiminin de seçimle eksiklerini belirlemesiyle

KOTO’da her şey yoluna girmiş gibi görünüyordu.

***

Ama bu sakinlik kısa sürdü…

KOTO’nun bünyesi uzun süre sonra

gelen bu sakinliği kaldıramadı…

Ve Semih Barış’ın seçilmesi sırasında

istifa eden isimlerden olan Fuat Berna,

daha önce istifa eden ancak sonrasında

bu istifadan vazgeçen Semih Barış’ın

istifa dilekçesini verdiği 30 Mart 2016 tarihindendir

aslında oda yöneticisi bile olmadığını ispatladı.

Fuat Berna’nın şikayeti üzerine Bakanlıkça görevlendirilen

müfettiş Berna’yı haklı kıldı ve Bakanlığın emri ile

yönetim kurulu toplandı, Semih Barış’ın

yönetimden ve başkanlıktan düşürüldüğünü

açıkladı…

Ve sonrasında Murat Özdağ’ın yönetiminden olmayan

yeni seçilen üyelerden Necmi Bulut, KOTO’ya vekaleten

başkanlık etmeye başladı.

Bu sürecin ardından KOTO meclisindeki

kimi isimlerden yönetim kurulu üyelerine istifa edip

seçime gitmeleri konusunda çağrı yapılmaya başlandı.

Yeni seçilen 5 ismin bu çağrıya olumlu yanıt verdiği

belirtilirken mevcuttaki yöneticilerin istifaya yanaşmadığı

biliniyordu.

Ancak geçtiğimiz günlerde Özdağ döneminden

bu yana yönetimde olan Şahin Kaya istifasını açıkladı…

Evet, Semih Barış’ın başkanlığının düşmesi sonrası

10 kişiye düşen yönetim, Şahin Kaya’nın da istifası ile 9 kişi kaldı.

Şimdi yönetim kurulunun önünde iki yöntem bulunuyor…

Kamuoyunda ve mecliste talep edilen yöntem tüm yönetim

kurulu üyelerinin yedeklerle birlikte istifa ederek

yüzlerini meclise dönmesi… Yani seçimle sıfırdan bir yönetim

kurulunun belirlenmesi…

İkinci yöntem ise yeden üyelerden

Cafer Kozluca ve Hasan Kanca’nın yönetime

davet edilmesi…

***

9 kişi kalan yönetim kurulunda yeni seçilen isimlerin

sayısı 5, Özdağ döneminden kalanların sayısı ise 4…

Yani burada ilk yöntemin gerçekleşme oranı daha

yüksek… Ki olması gereken de bu…

KOTO yönetiminde bulunan tüm asil ve yedek üyeler

KOTO’nun adının artık kaosla ve türlü olumsuzlukla

anılmaması için bir an önce

istifa kararı alıp seçime gitmeli…

Ve seçimde de FETÖ ile en ufak bağı olmuş ya da

olabilme ihtimali olan isimlerin seçilme ihtimalinin

önüne geçilmeli…

Ama görünen o ki eski yönetimden gelen 4 isim

istifayı düşünmüyor.

Hal böyle olunca yeni seçilen 5 yönetim kurulu

üyesi istifa etse de eski yöneticiler yedeklerden

yeni isimleri çağırarak yoluna devam edebiliyor.

Bu yüzden büyük olasılıkla ikinci yöntem uygulanacak ve

yedeklerden 2 isim yönetime davet edilerek

asil yönetim kurulu üyesi sayısı 11’e tamamlanacak.

Ardından ise önümüzdeki salı günü yönetim

kurulu toplanarak aralarından bir ismi

başkan seçecek. Bu kişinin yedeklerden

gelecek isimlerden olması beklenmiyor, Özdağ’ın

yönetiminden kalan 4 isimden birinin de

başkan olması zor görünüyor.

Yani ara seçimde yönetime giren ve haklarında

şaibe bulunmayan 5 isimden biri başkanlık

koltuğuna oturacak gibi.

Bu da istifaya yanaşmayan 4 isme

karşı diğer 7 yöneticinin üstünlüğünün

başlangıcı demek.

Ve bu 5 isim arasında öne çıkan 2 isim var

kulislerde başkanlığı konuşulan.

Bu isimler; FIAT Kocaeli Yılmazlar Otomotiv’in sahibi Volkan Yılmaz ile

Özşen Matbaacılık Sanayi’nin sahibi Mehmet Akif Şen…

Muhtemelen de bu iki isimden biri

KOTO’nun yeni başkanı olacak.

Yani KOTO’da 4 ismin bir direnişi söz konusu

ancak işin garibi direne direne kazanacakları

hiç bir şey yok!

Peki, bu neyin direnişi..?

Koca bir “HİÇ”…

- - - - - - - - - - - -

IŞİD ile aynı amaca

hizmet ediyorsunuz!

Türkiye’yi Ortadoğu ülkelerinden ayıran en önemli

özelliği demokrasinin ve LAİK’liğin varlığı!

Laiklik ülkemizde mezhep çatışmalarının, dini çatışmaların

önüne geçen bir ilke…

Ama gelin görün ki pek çok kesim laikliği dilediği gibi

anlamakta ve anlatmakta.

Kimisi laikliği din düşmanlığı olarak algılıyor, kimi kesimler

ise dine düşmanlık ederek laikliği kendine malzeme ediyor

ve laiklik düşmanlarını haklı kılmak için elinden geleni

yapıyor.

Tanımı da anlaşılması gereken de çok açık aslında…

Laiklik, insanların inançlarını özgürce yaşamasını

sağlıyor… Laiklik din düşmanlığını değil, din özgürlüğünü

savunuyor… Yani laiklik, ülkeyi yönetenlerin

inançlarına göre hareket etmesinin önündeki engel…

Yani düşünsenize ülkeyi yöneten kişinin mezhebi farklı ve

o mezhebe inanmayanları yok sayacak uygulamalara imza atıyor.

Bu o ülkede çatışmalara yol açar mı, açar!

Tıpkı Ortadoğu’da olduğu gibi.

Ama diyoruz ya farklı kesimlerin laiklik üzerinde oluşturduğu

algı, bu ilkenin tam anlamıyla benimsenmesini de etkiliyor.

Bu algıya rağmen laikliğin Anayasa’da olması dahi

ülkenin dini çatışmalara girmesinin önüne geçiyor.

Bu ülkede Müslüman olup, yasalara uygun olarak günah

işleme özgürlüğünü kullanan da var, Ataist olan da var,

Hristiyan, Musevi olan da var…

Ve dinine bağlı, günahtan uzak durmaya çalışanlar da var…

Birlikte kavgasız, gürültüsüz, birbirimizin yaşam standartlarına

müdahale etmeden yaşayamazsak yanı başımızdaki

Ortadoğu’dan beter oluruz.

Sen insanların başındaki örtüye laf etmeyeceksin mesela,

o da senin mini eteğine laf etmeyecek…

Sen bir erkeğin küpe takmasına ses çıkarmayacaksın,

o da senin sakal uzatmana tepkisiz kalacak…

Yılbaşı kutlamak istiyorsa kutlayacak, sen ona karışmayacaksın…

Sen de yılbaşını günah diye kutlamayana

“Yobaz, gerici” yaftası vurmayacaksın…

Reina’ya saldıran örgütün adı IŞİD…Biliyoruz ki

-bilmeyenler de bilmeli- bu örgütü kuranların amacı belli,

İslamofobi oluşturmak. Reina’da ölen insanların ardından

oh çeken ile bu saldırı sonrası İslam’ı katillerin dini olarak gösterenlerin

IŞİD ile bilerek ya da bilmeyerek aynı amaca hizmet ettiği ortada…

İkincisi yılbaşının günah olduğunu dile getirmekle

IŞİD’in yaptığı saldırıyı bağdaştırmak da doğru değil.

Bugün iktidara muhalif bir imama da sorsanız yılbaşı

kutlamanın günah olduğunu söyler. Keza AKP iktidarı

öncesi de bu söyleniyordu. Yani din adamlarının görevi

bu, elbette ki bunu belirtecekler… Ama sarıkları kafalarına takıp

yılbaşı gecesi mekanları gezmek, halka vaaz vereceğini

söyleyerek mekan sahiplerini taciz etmek de kimsenin haddi değil.

Hele ki dün cemaat denilen bir yapının bugün

terör örgütü olduğu ortaya çıkmışsa çeşitli cemaat ve tarikatların

Diyanet’in camide yapacağı işi sokakta üstlenmeye kalması

hiç ama hiç hadlerine değil.

Uzun lafın kısası laiklik din düşmanlığı değil,

dinini yaşama özgürlüğüdür…

Din ile devlet işlerini birbirinden ayırır;

toplumu birleştirir…

Tek ayrıştırıcı yanı budur…

IŞİD ise İslam adına savaşan bir örgüt değil,

İslam’a karşı olan ülkelerin maşası olmuş,

İslamofobi oluşturarak işgalleri artırmayı

amaçlayan bir taşerondur…

Unutmayın ki terör amaca

ulaşamadığı yerde durur…

Bu yüzden sap ile samanı birbirinden

ayırmalı ve bizim gibi yaşamayanlara

saygı duymayı öğrenmeliyiz.

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız