Rüzgar Kapanı

Victoria Williamson çok fazla konuyu birarada ustalıkla ele alıyor. Öyle ki, bir tarafta engelli kavramını sorguya açıyor ve burada...

Victoria Williamson çok fazla konuyu birarada ustalıkla ele alıyor. Öyle ki, bir tarafta engelli kavramını sorguya açıyor ve burada çok güzel bir özeleştiri yaptırıyor ana kahraman sayesinde, akabinde akran zorbalığına geçiyor. Bununla da sınırlı değil, aile, ebeveyn çocuk ilişkisi, kardeş kıskançlığı ve kardeşliğin olumlu anlamda yaşanması da var. Sonra bilimin neye hizmet ettiğini sorguya açan karakter ile insanın yaşamla, doğayla savaşı var. Tüm bunlar ve fazlası için edebiyattan iyi bir yol olamazdı ve yazar bunu son derece etkileyici bir kurgu ile yapabiliyor. Azade Aslan’ın çevirisi ile okuduğumuz kitabı Günışığı Kitaplığı basıyor.

Yıllar evvel ruhsal travmalar ile ilgili bir etkinliğe katılmış ve bilimsel verilerin sunumuna dahil olmuştum. Oradan bana kalan en etkileyici cümle ise bir konuşmacının “Hepimiz hasta ve hasta yakını olma potansiyelindeyiz” söylemiydi. Galiba insan “normal” hayatın akışında kendisi için normal denilen şey neyse hep onunla kalacağını sanıyor ama gerçek öyle değil. Tam da az önceki cümledeki gibi, aslında hepimiz çok fazla şeye potansiyeliz. İşte bunu gösteriyor yazar öncelikle. Farklı engel türlerindeki çocukların aynı sınıfa konulduğu bir eğitim sisteminde Max “normal” denilenlerin arasında ve bu kesim aslında diğer grubu küçümsüyor ve zaman zaman da zorbalık yapıyor. Max de bunların içinde ama hayatın başka türlü planları var. Ana kahramanımız büyük ve tehlikeli bir kaza sonrası işitme yetisini kaybediyor ve kendisini onların tabiriyle zoomerların yani engellilerin arasında buluyor. Buna gelene kadar ciddi ameliyatlar ve tedavi süreci var elbette. Sonuç olarak hem ana kahramanımızın, hem de ailesi ve arkadaşlarının yaşamı değişiyor. Bu büyük ve köklü değişim sancılarıyla yaşanıyor ve en çok da Max bundan etkileniyor. Yeni sınıfı, vaktiyle basit gördüğü insanlarla birarada olma zorunluluğu, öğrenmeye çabaladığı işaret dili ve zorlandığı tüm konulara ilave olarak ailesindeki iletişim sorunları ekleniyor hayatına. Babasıyla en çok sorun yaşıyor ama onu da kitabın sonuna doğru anlıyoruz ve ikilinin ilişkisinin iyi yöne kaydığını görüyoruz.

Max, travmasını yaşarken, bir yandan da aslında dezavanatajı ona ve yaşadığı bölgedeki tüm canlılara avantaja dönüyor. Bilimsel ve olumsuz bir deneyi insanlar üzerinde deneyenler ses dalgaları ile canlıları şiddete sürüklüyor ve Max gibi işitme sorunu olanlar bunun dışında kalıyor. Tam bir distopya yaşananlar. Önce kuşlar ölüyor, sonra diğer canlılar hırçınlaşarak saldırganlaşıyor ve insanlar da bundan nasibini alıyor. Kaotik durum Max ve zoomer sınıfındaki arkadaşlarıyla çözülüyor ama o çözüme gidene kadarki adrenalin çok yüksek. Okur olarak sık sık kalp atışlarımın hızlandığını hissettim. Hele de en çok Max’ın çok sevdiği ve dostu olan köpeğin saldırganlaştığı ve kontrolden çıktığı anlarda kendimi ana karakter kadar çaresiz hissettim. Merakı canlı tutan yazar, okurun ilgisini kitap boyunca sürdürmesini sağlıyor. Edebiyat eğer tüm dünyadan ve oradaki telaşlardan sıyrılıp, sadece elindeki kitaba gömülmeni, oradaki karakterlerin duygularına dahil olmanı sağlıyorsa, düşündürüyor, sorgulatıyor, meraklandırıyor, endişelendiriyor ve hüzünlendirip mutlu ediyorsa hepsini bu kitapta yaşayabiliyorsunuz. Maalesef kitaptakilerin insanlık tarihinde farklı şekillerde yaşanmış olma ihtimalini bilmek, insanlık tarihine geçen ve geçmekte olan kara lekeleri bilip tanık olmak ayrı bir yara olarak eşlik etti okumaya. Bir tarafta bilimin kötü şeye hizmet etmesine içiniz sızlıyor ama deneylerin odağında hep canlılar var ve kaçınılmaz şekilde bu fantastik görünen şeyler gerçeğe dönebiliyor. Kısacası aile, eğitim, engellilik, zorbalık gibi konuları farklı şekillerde sorgulayacağınız kitapta bilimin neye hizmet etmesini istediğinizi de kendi içinizde söylüyorsunuz. Ayrıca sosyal devlet ve sosyal destek konuları da çok önemli ve engellilerin yaşadıkları sorunları görünür kılması çok anlamlı. Büyükannesi ölürse yurda verileceğini kendisine zorbalık yapma niyetiyle söyleyen “normal” denilen gruptaki çocuklardan öğrenen miniğin yaşadığı acı, ızdırap, korku çok fazla şey söylüyordu aslında okura. Ezcümle çok nitelikli, edebi dili besleyici, kurgusu ile ilgi ve merakı son sayfaya kadar üzerinde tutan bir kitap. Emeği geçenlere teşekkür ederim.

SON DAKİKA HABERLERİ

Saadet Sevinç Doğan Diğer Yazıları