NACİ ATACAN’IN ANISI’NA…

Arzu Yalçın

Arzu Yalçın

Tüm Yazıları

Bundan tam bir yıl önce sizlere bu köşeden “Merhaba” başlıklı bir yazıyla seslenmeye başladım. Açıkçası yazmaktan bu kadar keyif alacağımı ve bu kadar olumlu tepkiler alacağımı düşünmemiştim.

Pandemiyle birlikte tekdüzeleşen hayatıma yeni bir heyecan eklenmişti.

Ne yazayım diye düşünmek, nasıl yazacağına karar vermek işin en önemli kısmı. Konuyu bulduktan sonra bazen araştırma yapmak da gerekiyor. Ama araştırmak mesleğimin de gereği olduğundan benim için bir zevk.

Zaten günümüz dünyasında bilgiye ulaşmak çok kolay, iki tuşa basıyorsun her şey önüne seriliyor…Herkesin buna zamanı olmayabilir, toplumu ilgilendiren bir konuda araştırıp doğru bir şekilde konuyu toparlamak, kendi bakış açımla birlikte okurun önüne koymak bana büyük keyif verdi. Umarım okurken sizler de keyif alıyorsunuzdur.

Bir iş yaparken çevrenizden destek görmek insanı motive ediyor. Ben en büyük destekçilerimden birini sevgili ağabeyim, kıymetli komşumuz Naci Atacan’ı geçtiğimiz Ekim ayında maalesef kaybettim.

Gebze’nin tanıyıp sevdiği herkesle dost, güzel insan Naci Abimi 2014 yılında Gebze’ye taşındığımızda tanıdım. Apartmanımızın yöneticisi olan Naci abi nev-i şahsına münhasır muhteşem bir insandı.

Apartmana girdiğinizde duvarlarda tablolar, trabzanlardaki ışıklı süsler, girişteki panoya yazılan günün sözleriyle, saksılardaki bakımlı çiçeklerle karşılaşırdınız. Bugüne kadar böyle bir apartman Türkiye’de görmemiştim.

Bize hoş geldin dedikten sonra doğum günlerimizi sordu. Neden sordunuz dediğimde “biz komşularımızın doğum günlerini kutlarız” dedi.

Böylece yeni taşındığımız apartmanda sımsıcak bir ortamda bulduk kendimizi….

Apartman sakinlerinin düzenli görüşmesini sağlayan “günleri” vardı. Biz de hemen dahil olduk.

Naci abinin kolonyayla adeta hepimizi yıkadığı,(daha pandemi başlamamıştı) büyük boy bardaklarla bol limonlu çaylar içtiği, gür sesiyle herkesi bastırdığı çok güzel günler başladı. Kendimizi meşhur Türk filmlerindeki sıcak mahallelerden birinde bulmuş gibiydik.

Her sabah kapıdan çıkarken panodaki günün sözünü okumak bile bir keyifti. Naci abi erkenden kalkar, panoya günün sözünü yazar sabah alışverişini yapardı. Üçüncü kattaki evinden merdivenlerden inerken herkesi de gür sesiyle çınlattığı apartmanda uyandırmayı ihmal etmezdi.

Tedaş’tan emekli, Rize’li Karadeniz yaylalarına bir de eşi Nevin yengeme aşık bu adamın çok ince bir ruhu vardı.

Çok güzel çiçek bakardı, apartmanın önü onun sayesinde adeta bir çiçek bahçesiydi. Orkideleri ve ortancaları bir başka severdi. Bu sebeple ben de tatile gittiğimizde çiçeklerimi ona emanet ederdim. Bir tatil dönüşü yıllardır ölmeyen ama bir türlü açmayan orkidemin saksısının, toprağını değişmiş buldum. Bundan sonra orkidem düzenli açmaya başladı.

Naci abinin sırrı, içindeki saf sevgiydi.

Başta eşi Nevin yengem olmak üzere kadınları, çocukları, çiçekleri, demli limonlu çayı ve yaşamayı çok severdi.

Bir şey anlattığınızda sizi can kulağıyla dinler, hayret ettiği bir şey varsa “vay anasının gözü” diye meşhur lafını patlatırdı. Üzgünseniz bile yüzünüzde bir gülümseme oluşurdu.

Her derdimize devaydı. Evimde bir elektrik arızası varsa, usta lazımsa, musluk damlattıysa hatta anahtarı unutup kapıda kaldıysam ilk adresim Naci abiydi.

Hiç üşenmeden koşar gelir, yapabileceği bir şeyse mahir elleriyle yapar, değilse hemen bir usta bulurdu.

***

Yazmaya başlayınca beni ilk tebrik eden ve sonrasında her yazımı hemen okuyup altına ilk yorumu yapan Naci abimdi.

Bana “sen avukat değil yazar olmalıymışsın” diye övgüler düzerdi.

Uzun zamandır tedavi gördüğü bir akciğer hastalığı vardı. Düzenli olarak Ankara’ya kontrole giderdi. Bir gün eşi Nevin yengem durumunun iyi olmadığını ve doktorunun birkaç yıllık ömrü kaldığını söylediğinde şok oldum.

O hayat dolu, her yere koşarak giden dağ gibi adam hasta mıydı?

İnanamadım, olmaz öyle şey Naci abim yemesine içmesine çok dikkat eder, bir şey olmaz dedim. Ama oldu…

Çok sevdiği eşinden, biricik torunundan, Rize’nin yaylarından, biz komşularından, çiçeklerinden ve tüm sevdiklerinden ayrılıp, 26 Ekim günü ebedi hayatına intikal etti.

En son “Mutluluk Bir Yolculuktur” yazımı okuduktan sonra beni aradığında “iyi ki varsın, bu yazın benim çok hoşuma gitti, hayatı ne güzel anlatmışsın, tam da dediğin gibi” demişti.

Şimdi yazılarımı yazarken Naci abi okusaydı ne derdi diye düşünüyorum. Acaba beğenir miydi? Bunu artık hiç bilememek çok acı…

Güzel insanlar bu dünyadan hızlıca, hafif adımlarla geçip gidiyorlar,

Geride güzel anılar, biraz gözyaşı, biraz tebessüm, birkaç fotoğraf bırakarak…

Naci abimin anısına hürmetle ve rahmetle…

Seni hiç unutmayacağız…

Mekanın cennet bahçeleri olsun…