Ölüm ve ölümsüzlük

Erhan Uysal

Erhan Uysal

Tüm Yazıları

Mesleğimin hekim olması münasebetiyle insanların sağlıklarıyla uğraşmak, her branşta tedavilerini yapabilmek ve tabi ki bazen de başarılı olamadığımız noktada ise bedenlerin ölümlerine tanık olmak günlük hayatımda karşılaştığım bir sahnedir.

Tabi ki bu yapmaya çalıştığımız mesleğimizin günlük ritüelleri içinde yer alsa da, ölümler tanıdığımız insanlarda olunca muhakkak ki duygu da bu nokta da olayın içine katılıyor. Ölümün yarattığı ayrılığa duygusallıkla da eklendiği için, daha bir ağırlık kazanmakta olduğunu görüyoruz.

Yüzyıllardır insanoğlu ölüme bir çare bulmak için çabalamış Ölümsüzlüğe ulaşmaya çalışmış. Ölümsüzlüğü anlatan ilk destan GILGAMIŞ destanında da ölümden kaçmanın mümkün olmadığı görülmüş.

Doğduğumuz toplumun dini kuralları tabii ki biz insanoğlunu hep ölüm ve ötesini bir baskı ve ceza yöntemi olarak kullanmıştır. Daima ölümle korkutulan bizler, öldükten sonra yaşarken yaptıklarımızdan cezalandırılacağımız korkusuyla yaşadık. Bütün dinlerde en kalabalık ibadetler cenaze törenleridir.

Ölüm yaşama aittir. Yaşam varsa ölümde vardır.

Doğduğumuz andan itibaren ölmeye başlarız.

Edebiyat dünyasında “Denemeler” denilince ilk akla gelen Montaigne nin denemeleridir. Ama en az Montaigne kadar denemeleri ses getiren bir yazar daha vardır ki o da; Francis BACON dur. Ölüm üstüne başlıklı denemesinde çok farklı bir yaklaşımı vardır. İnsanların ölümden korkmasını, çocukların karanlık bir yere girmekten korkmalarına benzetmektedir. İnlemeler, dövünmeler, soluk bir yüz, ağlayan yakınlar, kara yas giysileri, gömme törenleri gibi şeylerin ölümü korkunç gösterdiğine vurgu yapan BACON insan yüreğinin ölümü alt edebilecek güçten yoksun olmadığını savunur.

Mark Twain ise ölüm korkusunun yaşayamamış olma korkusundan geldiğini öne sürerken, dolu dolu yaşayan birisi her zaman ölüme hazırdır demektedir.

İnsan yaptıklarıyla, eserleriyle, hizmetleriyle de ölümsüzleşebilir. Yaşadığının, bu dünyadan gelip geçtiğinin minik bir işaretini dahi geride bırakamayanlar gerçekten yaşamış olabilirler mi peki?

Hiç unutulmayanlar; hep anılarımızda, usumuzda yaşamaya devam ederler. Unutmadığımız için hatırlamaya da gerek duymayız. Bedenleriyle vedalaşırız sadece, ruhları ve fikirleri hep bizimledir.

Ölümsüzleşmişlerdir aslında…

Ünlü düşünür Albert PİKE şöyle demektedir; “ Kendiniz için yaptıklarınız sizinle birlikte yok olur, ama başkaları için yaptıklarınız sizi ölümsüzleştirir.”

Keza Mustafa Kemal Atatürk sizce ölmüşmüdür, yoksa her gün yeniden mi doğmaktadır usumuzda ve gönlümüzde?

Asıl ölüm aslında amaçsızca harcanan yaşamlardır.

Son olarak şunu söylemek gerekir. Eğer ölümden sonra yaşamak istiyorsanız şimdilik formül, dünyada eserlerinizi bırakmaktır. Bu eserler çocuklarınız, edebiyat, mimari ya da bilim alanında gerçekleştirdiğiniz katkılar olabilir.

Kardeşçe sevgi ve saygılarımla.

Dr. Erhan UYSAL