Bu seçimde, liderler yok!
Ülkemizde yerel seçimler öyle bir hal aldı ki
kişilerin bir önemi yok…
Vatandaş ya lidere bakıyor ya da partiye…
Onun dışında içine sinse de sinmese de
destekledikleri partinin adaylarına oy veriyor…
Sonra da hizmet alamamaktan, bir sivrisineğin
ısırığından bile şikayet eder hale geliyor.
Selden, alt yapıdan dert yanıyor…
Yıllarca yerine getirilemeyen vaatlere takılıp kalıyor.
Kendi düşüyor, kendi ağlıyor.
Ama seçim gelince tekrar aynı terane…
Liderler çıkıyor “Bu bir kurtuluş mücadelesi” diyor,
vatandaş kendi kurtuluşundan vazgeçip,
desteklediği siyasi partinin kurtuluşuna bakıyor.
Görev süresi boyunca sana vaat ettiğini yerine getirmemiş,
devletin imkanlarını har vurup harman savurmuş,
altındaki lüks araçtan sıkılıp yenisini almış,
senin benim paramla yurt dışına geziler düzenlemiş,
yine senin benim paramı kendi reklamlarına harcamış
yöneticileri, bunca yıl onlara engel olmayan
liderlerinin “Bu bir kurtuluş mücadelesi” sözüne
kanarak tekrar başa getirmeye kalkmak
hizmetsizliğe, har vurup harman savurmaya oy vermektir…
Bu bilinçle oy vermek, kendi kentine ihanettir.
Daha iyi hizmet etme ihtimali olan adaylara
sırf partisinden dolayı şans vermeyip,
mevcuttaki vizyonsuz ismi desteklemek
ne davadır, ne ideolojidir…
Bu düpedüz, fanatizmdir.
***
Kocaeli’yi ele alalım…
2004 yılında bu yana iktidarda olan AKP’li
isimlerin, bu kente neler kattığını, neler katmadığını
bir teraziye koyup tartalım…
Mesela 14 yılda, alt yapıyı bile düzeltmeyen;
yağmur kuvvetini biraz artırdığında kentin
sular altında kalmasına sebep olan;
sivrisinek istilasını bile engelleyemeyip,
suçu yağmura atan beceriksiz yöneticileri
bir çek edelim…
AKP’li arkadaşlarla oturduğumda
tek övdükleri, eleştirmedikleri ismin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
olduğuna şahit oluyorum…
Onun dışında benden bile daha muhalifler
yereldeki yöneticilerine karşı…
Bir dokunup bin ah işittiğim çok oldu.
Ama seçim dönemlerinde yine bildiğini
okuyor her biri… “Partim” diyor, içine
sindiremediği adaya oy veriyor.
“Kimisi işim, aşım” diyor, kimisi liderinin
sözünü yiyemiyor.
***
Ama ne AKP, ne CHP, ne MHP,
ne İYİ Parti, ne de diğer siyasi partiler…
Hiç birinin bir önemi olmamalı artık…
Vizyona, projelere, güvene oy verilmeli.
Rozete değil, kişilere oy verilmeli.
Tüm siyasi partilere, gelecek yerel
seçimler için ders olacak bir sonuç ortaya çıkmalı.
Her biri bundan böyle adayını ona göre belirlemeli, imtina etmeli.
Toplumun her kesimine eşit yaklaşacak,
ufku geniş isimlerin bu kenti yönetmesine
fırsat verin… Yerel seçimde Recep Tayyip Erdoğan,
Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli, Meral Akşener ve
diğer siyasi partilerin liderleri yok; partiler yok…
Bu bir yerel seçim ve bu kenti yönetecek olanlar;
partiler değil, kişiler olmalı artık…
Partinize kazandırırken kentinize kaybettirmeyin…
Ölçün, biçin, tartın; sandığa ağırlığınızı öyle koyun.
Sonra sivrisinek ısırdı diye haftalarca kaşınmayın.
Evinizi, iş yerinizi sel bastı diye ağlamayın.
Kentsel dönüşümle evleriniz iki kuruşa elinizden
alınıyor diye mağdur edebiyatı yapmayın.
Sosyal faaliyetlerinizi yürütecek alanların darlığı
nedeniyle söylenip durmayın.
Allah size akıl vermiş, fikir vermiş, düşünebilme yetisi vermiş;
o halde iyi düşünüp, en doğru kararı vermeye çalışın.
Aksi halde önünüze konulan yemeği yer,
karnınız ağrıyınca da kıvranır durursunuz…
---------
Gemi battıktan sonra
kaptan değişse ne olur?
Ekonomideki gidişat malumunuz…
Döviz aldı başını yürüdü…
Tüketim ürünlerine gelen zammı
takip etmekte güçlük çekiyoruz…
Vatandaşın kemeri giderek sıkılmakta.
Artık zaruri ihtiyaçların dışındaki
ürünler lükse giriyor.
Hal böyle olunca da piyasada
sıcak para dönmüyor.
Kredi kartları patlak, vatandaş
borç batağında…
Paradan atılan sıfırlarla
ekonomiyi güçlendireceğini,
Türk Lirası’nın itibarını kurtaracağını
sanan hükümetin; tüketim ekonomisinden
vergi ekonomisine geçişi, yaşanan
ekonomik dar boğazın en önemli sebebi…
Kağıtta bile dışa bağımlı olduğumuz,
tarım ülkesi iken saman ithal ettiğimiz,
hayvancılıkla uğraşan bir ülke olduğumuz
halde et ithal ettiğimiz bir süreçte;
ekonominin bir yerde patlayacağı
aşikar değil miydi zaten?
Papaz kriziydi, ABD’nin yaptırımlarıydı
ve benzeri; bunlar değil bu hale gelmemizin
asıl sebebi… Evet bunlar sebep ancak
bu sebebin altındaki asıl sebep
ekonomimizi kırılgan hale getiren, dış
müdahalelere açan; “Üreten Türkiye”
çizgisinden sapmamız…
Üretmeyen ekonominin, tükendiğini
görmek kimseyi şaşırtmasın bu yüzden.
Olan oldu, hatalar yapıldı, sonuçları ortada…
Saraylar yaptırmakla, lüks araçlara binilmekle
bir ülkenin itibar kazanamayacağını; itibarın
yere sağlam basan bir ekonomi oluşturmakla,
üretimle sağlanacağını umarım herkes görmüştür.
Hükümet, bu hatalarını telafi etmekte daha fazla
geç kalmamalı, ülkeye külfet oluşturacak
her türlü israftan kaçınmalı; suçu papaza yükleyip,
günü kurtaracak hamlelerle süreci geçiştirmemelidir.
Katar’ın desteğiyle düşürülen dövizin ateşi,
ekonomi tedavi edilmediği sürece tekrar
yükselecek, ekonomik kriz büyüyecek,
içinden çıkılması güç bir hal alacaktır.
İktidarın hatasını kabullenmesi,
muhalefetin de desteğini alarak
ülke ekonomisini canlandıracak;
dışa bağımlılıktan kurtaracak;
asgari ücretten dahi vergi almaya
muhtaç kalınmamasını sağlayacak
üretim ekonomisine geçişi bir an önce
hızlı reformlarla sağlaması gerekiyor.
Aksi durumda iktidar, gireceği ilk seçimde
başarısız olur ki bu beni bağlamıyor;
iktidar başarısız olsun diye ekonominin
daha da sarpa sarması kimsenin işine
gelecek bir durum olmamalı…
Gemi su alıyor, acilen onarılmalı…
Yoksa gemi battıktan sonra kaptan değişse
ne, değişmese ne? Öyle ya…
---------
ŞİİR
Aşk’a…
Sevdin mi tam sev…
Kışını da sev, yazını da…
Her mevsimi ayrı bir güzel olsun…
Açtığı gülü de sev, batan dikenini de…
***
Sevdin mi tam sev işte…
Acısını da tatlısını da…
Hüznünü de sev, neşesini de…
Ağlatmasını, ağlamasını sev…
Öfkesini bile hatta…
Çünkü tüm o duygular sana…
***
Hep güneşle olur mu hem?
Yağmalı arada…
Hep sıcakla olur mu,
üşütmeli biraz da…
Kıymetini bildirmeli her
mevsiminin…
Dip not: Bu dizeler, kalbimi konuşturan Aşk’a, aşkla yazılmıştır…