Mahalle yanıyor…
Ev yanıyor, yangın yok diyorsunuz…
Ateş ortada, duman ortada…
Kendi kendinize sessiz sedasız, koca binayı
söndürebileceğinizi sanıyorsunuz…
Ama yangın yayılıyor, giderek diğer evlere sıçrıyor…
Mahalle yanıyor mahalle…
Kimse kusura bakmasın ama ekonomideki gidişat,
yangın kadar kendini gösteriyor…
Ateş de var, duman da…
Piyasalar altüst, doların ateşi çıkmış, vatandaşın
cebindeki para eriyor…
Asgari ücrette hiçbir artış yokken, faturalara yansıyan
zam yüzde 30’a ulaştı… Tüketim ürünleri aldı başını gidiyor.
Firmalar konkordato istiyor. Sayıları üç bine ulaştı.
Dükkanlar kapanıyor, iflaslar açıklanıyor.
Öyle 500 milyon dolarlık uçağa binmekle,
yüzlerce odası olan saraylarla ekonomideki
gidişatın üstünü perdeleyemezsiniz…
Cebe yansıyor artık, vatandaşa yansıyor.
Dev firmalara yansıyor.
Üretim ekonomisinden, tüketim ekonomisine
geçişin bedelini ödüyoruz ülke olarak.
Ben ekonomist değilim; cebime giren ve cebimden
çıkan paraya bakarım… Bir ürüne daha önce ne kadar
ödüyordum, şimdi ne kadar para ödüyorum
ona bakarım…
İster “manipülasyon” deyin, ister “kriz”;
siz ne derseniz deyin,
vatandaş eğer evine götürdüğü ürünün
miktarını kısıtlamak zorunda kalmışsa,
ayın sonunu getiremiyorsa
sizin sözlerinizin bir anlamı yok demektir.
Gerçi vatandaşın ayın sonunu getirememesi
konusu öyle iki günlük mevzu da değil ya
o da ayrı bir mesele…
Bu ülkede milyonlarca insan asgari ücrete mahkum şekilde çalışıyor…
Öyle ki asgari ücretin altında çalıştırılan Suriyeliler sayesinde
asgari ücrete dahi iş bulamayan milyonlar var. Yani işsizler.
Yıllardır atanamayan öğretmenlerimiz var.
Bu ülkede “kriz” yok, “refah düzeyi iyi” diyorsunuz ya;
peki görünen köyün kılavuzuna ne isim takmalı?