1 MAB 1…
(Vefatının beşinci yılında, saygıyla...)
Onunla tanışmam, 2005 yılının sonlarıydı…
Kanal D televizyonunda program editörüyken ses rengimi keşfetmiş, “Bu çocuğu da alın, ana haberleri seslendirecek” demişti.
O dönem Kanal D Haber’in koordinatörü Ayşenur Arslan ve Kanal D Genel Yayın Müdürü Hatice Soysey’di. Bu güzel teklifini geri çevirmek olmazdı!
Part Time bir anlaşma yapmıştık, duayen yanıma yaklaştı ve bana, “Haberi, program sunar gibi seslendirme. Cümle sonlarını uzatma ve seri oku!” demişti.
Kanal D Haber’in bir parçası olmak, bu kocaman adamın öğrencilerinden biri olmak...
Haberin merkezinde gündemin parçası olmak ve O’nun sunumundan sonra ‘perfore’ denilen görüntü altı seslendirmeye imza atmak…
Aman Allahım, hayallerim sonunda gerçekleşmişti!
Haber merkezine öğleye doğru gelir, her zaman ki tebessümüyle tüm çalışanlara selam çakar ve küçük bir çocuk edasıyla, “Hani benim alkışım” derdi. İçimden de sürekli, “Büyü artık büyü, kocaman adam oldun!” derdim gülerek.
Odası her zaman temiz ve düzenliydi, bir köşede ‘1 MAB 1’ yazan otomobil plakası görünümlü süsü vardı.
2008 yılıydı ve bir gün odasına girdim. Zaten odasının kapısı her zaman açıktı ve diğer anchorman rakipleri gibi randevuya da gerek yoktu.
- Patron en fazla üç dakikanı alacağım! (Zaman çok önemliydi çünkü onun için)
- Buyur canım…
- Abi iki yıldan fazla oldu beraberiz, her gün İzmit - İstanbul arası mekik dokuyorum. Meslek aşkıma mali anlamda bir iyileştirme yapsanız?
- Hadi yahu, Sen taaa İzmit’ten mi geliyorsun? Bu tam bir haber işte, bir ara hatırlat haberini yapsın bizim çocuklar…
- O haberi ben yapmak isterim!
- Hahaha tamam sen yaparsın! Tamam canım, ben gerekeni yapacağım.
Hayat haberdi onun için, her şey ama her şeyin bir haber değeri vardı!
Benim haber mi? Hiçbir zaman yapılamadı ama gereken yapılmıştı. Bir kaç yıl sonra benim haberin de, Kanal D Haber Merkezi’nin de yetim kalacağını nereden bilebilirdik ki?
O dönemler şefim Erhan Songür’ün girişimiyle, Euro D Haber spikerliğim sürecinde hep destek oldu.
Gazeteciliğin en meşakkatli işidir muhabirlik. O önce muhabirdi ve hep muhabir kaldı.
Galatasaraylıydı.
Başta Cemresi ve ailesi, ardından da mikrofonu vardı.
‘Haber’ derken, ‘e’ harfini hep ezerdi.
Eleştiriye açıktı.
Kırmazdı, kırılmazdı.
Kelime hataları da oldu, meydan okumasını da bildi.
Ne tuhaf değil mi?
Belki hayattayken çok seveni yoktu ama en çok da o izlenirdi!
Bencil olamadı, onlarcasını yetiştirdi rakip yaptı kendi kendine;
Çünkü kendisiyle yarışmasını severdi.
Ama en çok da güler yüzlüydü.
Hep ‘ııııılardı’ ama asla ‘ııııılamadığını’ söylerdi…
7 yıl birlikte çalıştığım, dünyanın en halden anlayan patronu, son öğrencilerinden biri olmaktan gurur duyduğum adam!
Sevgili Mehmet Ali Birand, emin ol seni sevenler ‘başka kimselere randevu vermeyecek’ ve seni asla unutmayacak.