Gürültünün Anatomisi

Sessizliği arzularız ama her kulak o lükse sahip değildir. Gürültü bir ses değildir sadece. Bazen görünmeyen bir ağırlık...

Sessizliği arzularız ama her kulak o lükse sahip değildir.

Gürültü bir ses değildir sadece.

Bazen görünmeyen bir ağırlık, bazen ise kulaktan önce zihni delen bir yorgunluk.

Kimi zaman sokaktan geçen bir korna, kimi zaman biriyle konuşurken içini bastıran o arka plan uğultusu…

Adını koyamasak şehirlerin görünmeyen ama duyulan dili gürültü, hep orada.

Yaşadığımız kentler artık insan sesinden çok makinelerin, motorların ve megafonların çıkardığı uğultularla tanımlanıyor.

Sabahları bir matkap sesiyle uyanmak, trafikteki korna korosuna eşlik etmek, sokakta hiç bitmeyen inşaat sesleriyle adım atmak, sürekli devam eden alt-üst yol yapım çalışmalarının arasında sükuneti unutmak…

Bu kadar sesten geriye, sadece ruhsal bir yorgunluk kalıyor.

Ama bu mesele sadece desibel meselesi değil.

Gürültü, fiziksel olduğu kadar psikolojik de bir yüke de sahip.

Sürekli sesle uyarılan bir beden, farkında olmasa da tehdit algısına geçiyor.

Stres hormonu yükseliyor, sinir sistemi tetikte kalıyor, uyku bölünüyor, odak dağılmaya başlıyor.

Uzun vadede ise sinirli, tahammülsüz, yorgun bir insana dönüşüyoruz.

Ancak farkında olmuyoruz çünkü sese o kadar çok maruz kalıyoruz ki yaşamın akışı içinde o da normalleşiyor.

Gerginliğimizin birincil kaynağını anlamak zorlaşıyor.

Peki ama bu gürültüye tahammül etmek zorunda mıyız?

İlk refleksimiz “Evet, mecburuz” olabilir.

Çünkü çoğu zaman öyle hissediyoruz.

Fakat bu, zorunluluktan çok dayatılmış bir kabulleniş şekli.

Gürültüyle yaşamaya alışmak, aslında kendi iç sesimizi bastırmak anlamına da geliyor.

Ama bir adım geri çekilip gerçekçi olmak gerekirse;

Sessiz, sakin bir yaşamı kurmak herkesin imkânı dahilinde değil.

Gürültüden uzak bir evde yaşamak, şehir dışında nefes alınabilen bir yerde oturmak, çalışma temposunu yavaşlatmak, dijital kalabalıktan uzak durabilmek…

Bunların her biri, çoğu insan için bir tercih değil, bir hayal.

Çünkü sessizlik de günümüzde bir ayrıcalık haline gelmiş durumda.

Bu yüzden bu yazı, kimseye “sessizliği seç” deme kolaycılığına kaçmıyor.

Çünkü sessizliği seçebilmek için önce onu satın alabilmen gerekiyor.

Ve bu, bireysel farkındalıktan çok daha büyük bir meseleye işaret ediyor;

‘Gürültünün sınıfsallığı’

Yüksek duvarlarla çevrili, bahçeli bir evde uyanmak ile sabahın altısında beton matkabına karşı uyanmak arasında, sadece ses düzeyi farkı yoktur.

Orada hayat farkı da vardır.

Yine de...

Gürültüye tamamen karşı duramasak da onun bize neler yaptığını fark edebilmek de bir şeydir.

Her gün maruz kaldığımız seslerin bizde neye dönüştüğünü bilmek, belki de bir gerçekliğe daha uyanmaktır.

Kim bilir…

SON DAKİKA HABERLERİ

Esra Aydın Diğer Yazıları