Akıntıya Karşı: Bireycilik ve Kolektivizm
Yakın zamanda Ayn Rand’ın Hayatın Kaynağı adlı romanını okudum.Romanın merkezinde yer alan mimar Howard Roark, kendi değer yargılarını toplumun...
Yakın zamanda Ayn Rand’ın Hayatın Kaynağı adlı
romanını okudum.
Romanın merkezinde yer alan mimar Howard Roark, kendi değer
yargılarını toplumun beklentilerine feda etmeyen ve ahlaki
bağımsızlığını koruyan bir figür olarak karşımıza çıkıyor. Roark’ın
kararları, bireyin dışsal baskılar karşısında kendi özüne sadık
kalma mücadelesini temsil ediyor.
Onun üzerinden anlatılanlar sadece bir karakter portresi değil,
aynı zamanda modern bireyin de en temel sınavı.
*
Benim için bir roman demek aslında biraz eksik kalıyor çünkü kitap
daha çok felsefi bir manifesto gibi ilerliyor.
Metin sayfalar ilerledikçe sadece karakterlerin çatışmalarını
değil, insanın kendi içindeki en temel çatışmayı da gözler önüne
seriyor.
Kendi aklınla mı düşüneceksin, yoksa başkalarının gözünden mi
bakacaksın dünyaya?
*
Bu soru bana fazlasıyla tanıdık geldi.
Özellikle içinde bulunduğumuz sosyal medya çağında, düşünmenin
yerini ‘görünür olmanın’, yaratmanın yerini
‘beğenilmenin’ aldığı bir sanrı kültüründe
yaşıyoruz.
Her şeyin hızla tükendiği, fikirlerin ise derinlikten çok kimin
tarafından söylendiğine göre değerlendirildiği bir dönemde, Rand’ın
birey vurgusu sadece felsefi değil, güçlendiren bir etki de
yaratıyor.
*
Ayn Rand’ın romanında ortaya koyduğu temel tez; düşünen, yaratan,
yargılayan ve değer üreten bireyin modern toplum tarafından
sistematik biçimde bastırıldığı gerçeği.
Bu bastırmanın temel aracı ise Rand’a göre kolektivist
ahlak anlayışı.
Rand, bireyin değerini dışsal bir otoriteye yani topluma,
başkalarının yargılarına, geleneklere ya da popüler kanaatlere
bağımlı kılan her türlü düşünsel sistemi reddediyor.
Ona göre insanın değeri, bireyin kendi aklı, üretimi ve bilinciyle
varlık gösterebilmesiyle ölçülür ki aşağıdaki cümlesinde bunu
açıkça ifade eder:
“İnsanın değeri kendinden gelir, başkaları için neler yapıp
neler yapmadığından değil.”
*
Rand insan aklını, gerçekliğe ulaşmanın tek aracı olarak
görüyor.
Ona göre gerçekler uzlaşmayla değil, bireysel aklın bağımsız
işleyişiyle kavranabilir.
Dolayısıyla da kolektivist sistemlerin talep ettiği ‘birlikte
düşünmek’, ‘birlikte hissetmek’, ‘birlikte hareket etmek’ algısı
gerçek bilgiye ulaşmada temel bir yanılgı üretir.
Çünkü bilgi, kolektif değil bireyseldir.
His, kolektif değil kişiseldir.
Eylem ise kolektif değil yine bireysel sorumluluğa
dayanmalıdır.
*
“Bağımsız yargılarını askıya aldın mı, bilincini askıya
almışsın demektir. Bilinci durdurmak, hayatı
durdurmaktır.”
Bu söz, bireyin zihinsel bağımsızlığını yitirdiğinde yaşamla olan
bağını da kaybettiğini gösteriyor.
Rand’ın bu eleştirileri günümüzde kültürel ve dijital yapılara da
yöneltilmiş gibi okunabilir.
Özellikle sosyal medya algoritmalarıyla şekillenen davranış
kalıplarında, romanında tanımladığı ’ikinci elcilik’ yeniden
karşımıza çıkıyor.
Fikirler artık hakikat arayışının değil, dijital etkileşimin birer
nesnesi haline dönüşüyor.
Görünmek, olmak’ın yerini alıyor ve Rand bunu şöyle ifade
ediyor:
“Yargılamak için değil, yapıyormuş izlenimi vermek için.
Yaratmak için değil, göstermek.”
*
Bağımsız düşünen bireyin dijital çağdaki karşılığı çoğu zaman
‘uyumsuz’ olmak.
Fikir üretmekten çok, kimin tarafında olduğun önemli diyebiliriz ki
bu da bir tür dijital kolektivizm biçimi.
Ayn Rand çözüm olarak ‘bağımsız birey’i
sunuyor.
Kendi aklıyla düşünen, kendi vicdanıyla yargılayan ve kendi
emeğiyle üreten bağımsız birey…
Bu birey esasen toplumdan kopuk değil, tam tersi topluma gerçekten
katkı sunan tek figür olarak karşımıza çıkıyor.
Ve karakter üzerinden şunları söylüyor:
“Bir insanın diğer bir insana yapabileceği tek iyi şey, o
kişiyle doğru dürüst bir ilişki kurabilmesi için tek yol... Elini
çekmektir!”
Yani bu el çekiş, bireyi şekillendirmeye çalışmamak ve kişinin
kendisi olabilmesi için ona alan açmanın ta kendisidir.
*
Kısa bir yazıyla kitap ve karakter analizi yapmam pek olası değil
ancak zihinsel ve ahlaki bağımsızlığın bir yaşamı nasıl
dönüştüreceği üstüne merakınız varsa Hayatın Kaynağı, bir roman
olmanın oldukça ötesinde.
Aynı zamanda, kendi düşünce yapınızı da gözden geçirmek için bir
fırsat diyebilirim.
Ve günümüz dünyasında birçoğumuz sıklıkla sesimizi ve yönümüzü
kaybedebiliyoruz.
Böyle anlarda kendimizden ve her şeyden birkaç adım geri çekilerek
durmak gerekiyor.
Bu durma hali, gerçek yaratıcılığın ve hakikatin ortaya çıkması
için bir parça da yalnızlık içeriyor.
Yalnızlığınla iyi seyirler…