Küçük Findus Kaybolunca
Kedisine her akşam masal okuyan bir kişinin hikayesi nasıl olur da yazıya konu olmaz ama değil mi? Olur elbette, hatta bu bir seriye ait kitap olsa da ve daha önce bir başka kitap üzerine yazmış olsam da yine yazarım Pettson ve Findus'u. Evet...
Kedisine her akşam masal okuyan bir kişinin hikayesi nasıl olur da yazıya konu olmaz ama değil mi? Olur elbette, hatta bu bir seriye ait kitap olsa da ve daha önce bir başka kitap üzerine yazmış olsam da yine yazarım Pettson ve Findus’u. Evet itiraf ediyorum; çok seviyoruz kendilerini. Hem de kitabın içine girip evlerine konuk olmak isteyecek kadar. Sahiden şaka yapmıyorum; hayali bile güzel değil mi sizce de? Bahçeli ve bir sürü dostuyla beraber yaşayan Pettson belki bize de masal okur. Böylesi gönlü güzel bir insanın bahçesinde koştursak istediğimiz gibi ve Findus’la sohbet etsek mesela. Sonra onların hazırladıkları pastadan yesek güzel olmaz mı sizce de? Sven Nordqvist işte bunları hayal ettirdi bana. Bırakın çocuğunuza okumayı, bence alın ve gizli gizli değil aleni bir şekilde her yerde okuyun bu ikilinin maceralarını. Ruhunuza şifa niyetine hem de.
Ayrıntı Yayınları’nın çocuklar için yeniden elleri kolları sıvadığını söylemiştim daha önce. Bu güzel kitap da kendilerine ait. Yazanı ve resimleyeni aynı olunca daha da keyifli oluyor okuması. Pettson yaşlı bir adamdır ve yalnızlığına ilaç gibi gelen bir küçük misafir ile tanışır komşusu sayesinde. Küçücük bir kedi yavrusu olan Findus böylece yeni bir eve ve hayat arkadaşına kavuşur. Pettson’ın hayatına da renk ve neşe getirir elbette. Beraber bir sürü maceraya yelken açan ikilide en çok hoşuma giden kısım Pettson’ın her akşam Findus’a masal okuması. Sadece bununla da kalmıyor, hayatına dair bir sürü şey anlatıyor. Bazen de gazete okuyor ona. Bir gün Findus aniden gazetede gördüğü bir tulumdan isteyince Pettson konuşan kedisi karşısında çok şaşırıyor ama bir yandan da çok mutlu oluyor. Böylece masal tadında olaylar başlıyor. Çok sıcak, neşeli ve güzel bir seri Pettson ve Findus.
Bir sabah erken saatlerde Findus etrafı keşfe çıkıyor ve kayboluyor. Daha doğrusu bir porsuktan korktuğu için bir kutunun içine saklanıyor ama sesini de çıkaramıyor. Bu arada uykusundan uyanan Pettson da her yerde Findus’u arıyor ama bulamıyor. Bulamadığı sadece Findus değil elbette. Kaybolan çoraplarını da bulamıyor. Neden mi? Çünkü Findus’a yardım etmek isteyen küçük arkadaşları Pettson’ın ona ulaşmasını sağlamak için işaret olarak kullanıyor onları. Yere belirli aralıklarla bırakılan eşyalarını izleyen Pettson nihayet korkmuş ve endişelenmiş Findus’u buluyor. Bu arada porsuğu da fark ediyor ama o, hemen gözden kayboluyor. Findus endişe içinde porsuğun kendisini yiyeceğini düşündüğünü söyleyince Pettson “Senin o canavar dediğin şu bizim yaşlı porsuk. O kedi yemez ki! Ayrıca çok fazla öfkelendirmezsen hiçbir şey yapmaz. Üstelik burada da hiçbir tehlike yok” diyor. Kısacası bilinmeyene karşı beslediği korkudan alıp kurtarıyor Findus’u. İnsanlar da böyle değil midir? Bilmediğine karşı korku besler içinde. Bilmekle beraber kaybolur korkusu da, öfkesi de.
Çok severek ve resimlerini ilgiyle izlediğimiz bir kitap elimizdeki. Hiç öyle fazla söze gerek yok. Okuduğunuzda yüzünüzde kocaman bir tebessümle kalacağınızdan eminim, en azından bizde öyle oldu. Bir Pazar gününe de bundan iyisi gitmezdi zaten…