İstanbul’da Harika Bir Gün

Elimdeki kitabı kütüphaneden eve getirmemin en temel nedeni bir grup çocuğun içinde yaşadıkları şehri başka ülkeden gelen arkadaşlarına tanıtırken yanlarına aldıklarını gösteren görsellerdir. Kitaba tam da buradan yakalandım. Emir,...

Elimdeki kitabı kütüphaneden eve getirmemin en temel nedeni bir grup çocuğun içinde yaşadıkları şehri başka ülkeden gelen arkadaşlarına tanıtırken yanlarına aldıklarını gösteren görsellerdir. Kitaba tam da buradan yakalandım. Emir, Ela ve Ali isimli üç çocuk İstanbul’a gelen arkadaşları Wendy ve Kim’e İstanbul’u tanıtmaya hazırlanıyorlar kitabın ilk sayfalarında. Duygu İçil’in kaleminden çıkan kitabın resimlerini Ceylin Saral yapmış. Altın Kitaplar tarafından basımı yapılan kitap oldukça güzel temaları konu edinmiş.

Öncelikle sayfaları gezerken aklıma hemen ilköğretim çağındaki çocukların yaşadıkları şehri ve ülkeyi ne kadar tanıdıkları ve ne derece deneyimleyebildikleri soruları geldi. Bunun yanında biz büyüklerin de bu tür bir algıyı oluşturmada nasıl bir rol oynadığımızı düşündüm. Örneğin bu yazıyı okuyan herkes kendi açısından düşünse bu süreci acaba neler çıkar karşımıza? Tarihi yerleri ne kadar biliyoruz? Hangi mekanları deneyimleyebildik? Bulunduğumuz şehirde müze var mı? Varsa ziyaret ettik mi? Ettiysek oraya dair zihnimizde ne kaldı? Çocuğumuz varsa ona bu deneyimi edindirdik mi? Bu soruların hemen ardından aklıma çocuklar için müzeyi eğlence, oyun ve eğitim alanına çeviren Mardin Müze Müdürü Nihat Erdoğan geldi. O gelince de azıcık içime su serpildi yeniden. Lütfen en azından neler yaptığını görmek için ilgili müzenin resmi sitesini ziyaret edin.

Gelelim kitabımıza, çocuklar arkadaşlarına şehri gezdirmek için hazırlık yapıyorlar. İlk satırlarda da söylediğim gibi yanlarına aldıkları şeyler çekti en başta beni. Bir beslenme çantası alıyor çocuklar yanlarına ve içinde tamamen doğal şeyler var. Elma, meyve suyu, sandviç görünüyor resimdeki çantada. Bu da bence oldukça güzel bir şey; hele de hazır gıdaların ne çeşit zararları barındırdığını düşününce. Diğeri, çocuklar yanlarına müze kartlarını alıyorlar. Müze kartı olmayan çocuklarımız adına rahatlıkla suçluluk duygusu yaşayabiliriz ve bu duygudan kendimi muaf tutmuyorum maalesef. Ancak bu duyguyu yok edeceğime dair de söz veriyorum buradan kendime. Bozuk para alıyorlar çocuklar yanlarına, şapka ve su da. Son olarak kedilerini de alıyorlar yanlarına ve başlıyorlar İstanbul’u gezmeye. Bizler de onlarla birlikte gezmeye başlıyoruz İstanbul’u.

Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet, Arkeoloji Müzesi, Dolmabahçe Sarayı diye devam eden güzergâhta bizler de çocuklarla beraber İstanbul’un tarihi yerlerini yeniden geziyoruz. Çocuklar arkadaşlarına bu yerleri en ufak detayına kadar anlatıyorlar ve bu oldukça kıymetli bir bilgi. Sonrasında iki kıtayı birbirine bağlayan köprüden geçerek Kız Kulesi, Eminönü ve diğer mekanları da deneyimliyorlar. Tarihi anlatırken aynı zamanda mekanın nasıl da yeniden yaşatıldığını gözlemliyorlar.

Tramvaya binen ve şehri bir ucundan diğerine dolaşan çocuklar edindikleri bilgi ile nasıl bir mirasa ev sahipliği yaptığını da görüyorlar İstanbul’un. Vapura da binen çocuklara martılar eşlik ediyor en güzel haliyle mesela. Gezilerinden oldukça memnun kalan çocuklardan biz okurlara kalan çok daha fazlası var. Örneğin yaşadığımız coğrafyayı tanımanın önemi. Doğru ve sağlıklı beslenme ile çocuk yetiştirmenin gerekliliği. Mekanın en çok da tarihsel yapıları korumakla zenginleşeceğini öğreniyoruz mesela. Bir başka tarafındansa, yürüyerek ve tüm bileşenleriyle bizlerin de sadece tarihin küçük bir parçasında yer aldığımızı anımsatıyor kitap usulca. Devraldığımız mirasa sahip çıkmamız gereğini de hissettiriyor bunca güzelliği tekrar hatırlatarak. Kültürel mirasa sahip çıkmanın bizi biz yapan değerleri tanımakla ve korumakla olabileceğini de söylüyor aynı zamanda. Çocuklara bir şeyler söylerken en çok da biz büyüklere henüz yapmadıklarımız üzerinden ince ince mesajlar veriyor yine. Örneğin sadece bu çocuklardan bir tanesinin kendi çocuğumuz olması gereğini ve önemini belirtiyor. Yaşadığı şehre, tarihe ve insana dair bilgisi ve deneyimi olan, kültürel mirasa saygılı ve doğal kaynakları bu bilinçle koruyan; doğal ve tarihi yerleri bu bilinçle kullanan bireylerin yetişmesine vereceğimiz destek üzerinden çağırıyor mesela kitap bizi. Ya da belki de sadece dünya vatandaşlığımız üzerinden kapsadığımız alan kadarıyla varolacağımızı fısıldıyor gizliden gizliye. Gezmek, görmek, öğrenmek, okumak ve tarihi bilerek geleceğe bakmak gereğini gösteriyor bizlere. Farklı coğrafyaları ve insanlık tarihini de bu bağlamda bilme yükümlülüğü veriyor belki de bizlere. Ya da yazdıklarım yazarın niyetini aşar mı bilmiyorum ama tüm bu yazdıklarım üzerinden daha güzel ve anlamlı bir dünya düşü sunuyor bizlere. Bizleri de çocuklarımıza bunu sunmaya mecbur kılarak…

SON DAKİKA HABERLERİ

Saadet Sevinç Doğan Diğer Yazıları