Ritmi değiştirmenin zamanı
Sıcak bir yazın ardından eylülün biraz da olsa serinletici havasıyla buluştuk. Güneş altında geçen uzun günler, geç yenen...
Sıcak bir yazın ardından eylülün biraz da olsa serinletici havasıyla buluştuk.
Güneş altında geçen uzun günler, geç yenen akşam yemekleri, tatil yolları, deniz kenarında geçirilen vakitler, uzun sohbetler…
Hepsi birer anıya dönüşmeye başladı bile.
Birçoğumuz tatil bavullarını dolaplara çoktan kaldırırken, bir kısmımız da tatil rotasını yeni belirliyor.
Yaz rehaveti yerini gündelik koşuşturmalara bırakıyor diyebiliriz.
Yani artık tempoyu düşürmenin değil; ritmi değiştirmenin zamanı.
*
Eylülü yarıladık bile.
Mevsim tam da dönüm noktasında.
Ne tam yaz ne tam sonbahar…
Sabahları hırka isteyecek kadar serin, öğlenleri hâlâ kısa kollu gezecek kadar ılık.
Ama havadaki ton değişti, güneşin açısı bile başka artık.
Renkler matlaşmaya, gökyüzü biraz daha durulmaya başladı.
Doğa bile yavaş yavaş sadeleşiyor.
*
Biz de öyle değil miyiz?
Yaz boyunca üzerimizde biriken o her yere koşuşturma heyecanından uzaklaştıkça, şimdi başka bir yorgunlukla baş başa kalıyoruz.
Zihnimiz hâlâ yazlık moddan çıkmaya direnirken, hayat çoktan ciddi adımlar atmaya başladı bile.
Servis kornaları gündelik hayata “merhaba” derken, ajandalar doldu, mesajlar “toplantıyı öne alalım mı?” moduna dönmeye başladı.
Bir yanda tamamlanmaya çalışılan okul alışverişleri, diğer yanda yazdan kalma ertelenmiş işler…
Ve devam eden kış hazırlıklarını da unutmamak gerek.
Konservesi, turşusu derken her evde benzer telaşlar var.
*
Bu tempo artarken fark etmemiz gereken bir şey var:
Hayat sürekli hızlı gitmek zorunda değil.
Bazen ritmi değiştirmek, hız kesmek ya da yön değiştirmek gerekir.
Yaz bize özgürlük verdi ama şimdi biraz dengeye, düzene ihtiyacımız var.
İşte bu yüzden bu dönem, sadece dış dünyamızda değil, iç dünyamızda da bir geçiş zamanı.
Kabul edelim ki zihin ve beden bu dengeye gelme halini arıyor.
Tıpkı mevsimlerin geçişi gibi bizler de ritimden ritme geçiş yapıyoruz.
*
Meşguliyetlerin artmış olsa da biraz soluklanmayı hak ettiğini unutma.
Telefonu biraz uzağa koy.
Sabahları alarmı ertelemeden uyan, pencereyi aç ve soğuyan havayı içine çek.
Kahveni ya da çayını yudumlarken düşün: Bu yıl senin için nasıl başladı, şimdi neredesin?
Yaz boyunca kendin için ne yaptın, şimdi neye ihtiyacın var?
Belki de bir süredir “sonra bakarım” dediğin o şeylere şimdi nazikçe dönme zamanıdır.
Yarım bıraktığın kitaplar, elden çıkarılacaklar, yenilenmesi gerekenler…
Hepsi seni bekliyor.
Ufak ufak başlamak için fena bir dönem sayılmaz.
*
Unutma, bu mevsim aceleye gelmez.
Sonbahar derinliği, düşünmeyi, hissetmeyi, fark etmeyi sever.
Ve en önemlisi de kendinle kalabilmeyi…
Kendini dinlemek, yönünü yeniden çizmek ve belki de sadece olduğun haliyle kabul etmek için bir fırsat.
Yaz geçti, evet.
Ama her şey yeniden başlıyor.
Ve bu kez belki daha sakin, daha bilinçli, daha sen gibi…