Bizden alınamayacak tek şey
Dünya, her geçen gün çeşitli şekillerde değişiyor. Kimine göre zaman kötü kimine göre insanlık. Hangisi...
Dünya, her geçen gün çeşitli şekillerde değişiyor.
Kimine göre zaman kötü kimine göre insanlık.
Hangisi doğrudur, bilinmez ama şu bir gerçek; savaşlar, yoksulluk, kalabalığın sessizliği, güçlünün güçlüyü ezmesi ve sistemin hızla çürümesi…
Bunlar karşısında insan olarak içimizi çekip veryansın edebiliriz elbette ya da uzun uzun söylenebiliriz.
Ancak tüm bu olan bitene rağmen kaybolmayan ve kimi zaman küllerin içinden yeniden doğmamızı sağlayan bir şey var ki o da ‘neşe.’
Sözünü ettiğim şey gülüp eğlenmekten ziyade daha derin bir uyanış.
Hayatla barışık olmak ve varoluşun temeline duyulan içsel bir evet daha çok.
Gülümsemekle birlikte ağlarken de yaşadığını hisseden bir bilgelik.
Dünyanın türlü rezillikleri karşısında vazgeçilemeyen bir neşe hali.
Felsefe bu konuda birçoğumuza yol gösterici olabilir. Bu düşünceler ki üstüne düşünülmüş ve çokça yoğrulmuşlardır.
Aristoteles’in mutluluğu mesela… O hazdan öte bir yaşam tarzıdır. Buna, ‘eudaimonia’ der; yani insanın doğasına uygun yaşaması ve erdemle var olmasıdır. Kötülükler çevremizi kuşattığında bile doğru olanı yapma gayretinde olmaktır.
Bir de Epiküros vardır ki onun öğretisi de günümüzde biraz yanlış anlaşılmıştır. Sade ve basit bir yaşamı savunan Epiküros’un, ‘ataraxia’ dediği iç huzur, ulaşılabilecek en büyük zenginliktir.
Elbette yaşam her daim sakin akmaz ve sessiz değildir. Bazı anlarda her şey anlamsız ve yitik görünebilir. Böyle zamanlarda Camus devreye girer Sisifos’u ile. Onun Sisifos’u her gün kayayı tepeye çıkarır ve her gün kaya yine yuvarlanır. Bu kısır döngüye rağmen kahraman her defasında aynı gayreti gösterir çünkü yaşamdaki en büyük neşe tüm saçmalıklara rağmen mücadeleyi sürdürüyor olmamızdan geçer.
Nietzsche ise ‘amor fati’ yani kaderini sev derken; başına gelenlerle değil, onunla ne yaptığını önemse der. Bizler başımıza gelenlerden ibaret değiliz. İşte o zaman acının içinden sıçrayan kıvılcımın neşe getirebileceğini fark edebiliriz. Neşe sadece çiçekli yollar değil, içinde yangının külleriyle var olan bir haldir.
Belki de tüm bu filozoflar bize şunu söylemektedir: Neşe başımıza gelenlere değil, onlara verdiğimiz cevaplara bağlıdır.
Dışarıda kıyametler koparken, içeride barışı tesis etmek mümkün müdür?
Evet, mümkündür. Üstelik bu barış hali pasif bir kabullenmeden ziyade yaşamanın ta kendisidir.
Spinoza, neşenin üst düzey bir bilinç seviyesi olduğunu söyler. Ve bu bilinç seviyesi içten gelen bir gelişimin yansımasıdır.
Bunlara tek tek baktığımda fark ettiğim şeyler açığa çıkıyor en yukarıdan gelen bir aydınlıkla.
Her şey elimizden gidebilir. Sevdiklerimiz, sağlığımız, maddi olanaklarımız…
Ancak, içimizde kurduğumuz neşeyi kimse elimizden alamaz. O bizimle var olmaya, dünyayla dönmeye devam eder. Belki de sahip olduğumuz tek varlığımızdır.
İşte neşe böyledir. Ve bu yüzden direnir, ayakta kalmaya devam eder.
Umutsuzluğa rağmen değil, umutsuzlukla beraber kol kola yürüyebilmektir…