Yurt dışından "aşı" getirin, "virüs" değil!

Çin'de başlayan, tüm dünyayı etkisi altına alan ve geçtiğimiz yıl mart ayında ülkemize de sirayet eden COVID-19, önce tedbir almaya yöneltti bizi, sonra 'yeni normalleştirdi” ardından ise anormalleştirdi! 31 Mart yerel seçimlerinde...

Çin’de başlayan, tüm dünyayı etkisi altına alan ve geçtiğimiz yıl mart ayında ülkemize de sirayet eden COVID-19, önce tedbir almaya yöneltti bizi, sonra “yeni normalleştirdi” ardından ise anormalleştirdi!

31 Mart yerel seçimlerinde İstanbul için, “Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu” diyen iktidar temsilcileri bile bu denli anormal görünmemişti gözüme! Pandemi sürecinde yapılanlar, inanın bu sözden katbekat daha anormal!

Salgın ülkemizde başladıktan bir süre sonra herkesin beklediği şey, ülke sınırlarının kapatılması, en az 15 gülük sokağa çıkma yasağının uygulanması idi. Hatta 21 gün yasak önerisinde bulunan uzmanlar da vardı. Böyle bir yasak uygulandı mı? Maalesef hayır! Sınırlar kapatıldı sadece! Ne yapıldı, ne gibi tedbirler alındı peki? Önce eğlence mekanları kapatıldı, sonra kafe ve restoranlar, AVM’ler, camiler vs… Akabinde hafta sonu sokağa çıkma yasağı kararı alındı. Hafta sonuna 2 saat kala açıklanan yasak, tedbirli şekilde sokağa çıkan vatandaşı, hurra sokağa döktü. İnsanlar iç içe girdi, marketlerin, fırınların önünde kuyruklar oluştu. Uzun süre hafta sonu yasakları sürdü. Resmi tatiller de yasaklı günlere dahil edildi. Hafta sonu yasakları, pazartesi ve cuma günleri insanları alışverişe itti, daha yoğun kalabalıklar oluşturdu. 65 yaş ve üzeri vatandaşlar ile 20 yaş altı gençlere ise sokak, tamamen yasak tutuldu aylarca. Sınav zamanı yaklaşınca 20 yaş, 18 yaş ve altı olarak değiştirildi. Ardından hafta sonu yasağı olduğu için cumartesi günleri kısıtlamalı olan gençler, pazar günleri de 65 yaş ve üzeri vatandaşlar belli bir saat aralığında sokağa çıkabildi. Yasaklardan muaf olanlar ise çalışanlardı! Onlar, sokağa çıkamaz ama fabrikaya gidebilirdi. Boş yollar, geceleri servis araçları ile doluydu bu nedenle!

Akabinde yaz ayları gelirken vaka sayılarında bir düşüş başladı. Havaların ısınmasıyla birlikte bulaş riski azalmıştı. Normalleşme sürecine girdik, diğer adıyla yeni normale! Bu sürece girerken bazı Bilim Kurulu üyeleri, hafta sonu yasakları nedeniyle cuma ve pazartesi günleri yığılmaların olduğunu açıklıyordu. Yani hafta sonu yasakları aslında daha fazla yığılmayı beraberinde getirmişti. Neyse kafeler, restoranlar, AVM’ler, camiler açıldı, tedbirler gevşetildi. Ülke olarak çok çabuk gevşedik, rehavete kapıldık. Öyle ki plajlarımız turistlerle doldu, çünkü sınırlar da açılmıştı. Hatta turist girişinin yanlış olduğunu söyleyenlere “Vatan haini” diyenleri gördük sosyal medyada sıkça!

***

Sonrası malum, kış gelirken virüs tekrar hortladı. Hem de öyle böyle değil! Ve bugün, anormalleşme sürecindeyiz! Önce hafta sonu saat 20.00’ye kadar yasak, sonra hafta sonu tam gün yasak ve hafta içi saat 21.00-05.00 kısıtlaması! Fabrikalar yine açık, işçi servisleri yine geceleri ve sabahları yollarda! Yine 15 günlük yasak getirilemiyor, yine yasaklar taksitli! Taksitli yasaklar süreci uzatıyor, boşu boşuna insanlar evlerinde boğuluyor, esnaf boşu boşuna batma durumuna geliyor.

Vakaların bu denli olmadığı ilk zamanlarda sınır kapılarını kapatan hükümet, mutasyona uğramış virüsün Avrupa’da dolaştığı şu günlerde ülkeye turist kabul ediyor! Tüm eğlence mekanları, kafe ve restoranlar kapatılırken işletmeler batma noktasına gelirken tüm sınırları kapatması, en az 15 günlük yasak uygulaması gereken hükümet, turistlere kapı açıp, saat 21.00’den sonra sokağa çıkma yasağı uygulayarak pandemi ile mücadele ediyor! Öyle mi? Bu işte bir anormallik yok mu?

İşte yanlış politikanın sonucu: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İngiltere'den son dönemde yurda giriş yapan ve PCR test sonucu pozitif çıkan kişilerden, geriye dönük taramalar neticesinde 15 kişide yeni mutasyon ile uyumlu virüs yükü tespit edildiğini duyurdu. Bunun üzerine İngiltere'den yurda girişler geçici bir süreliğine tamamen yasaklandı.

Yurt dışından AŞI beklerken, VİRÜS taşıyan TURİST geliyor ülkemize iyi mi?

Gerçekten şaka gibisiniz!

---------

" ZAM"anla görürsünüz!

Zam; maaşlarda yılda 1 defa, tüketim ürünlerinde, faturalarda yılın her anı duyduğumuz bir kelime. En çok ise yılda 1 defa verilen maaş zammının ardından duyarız “ZAM” kelimesini ardın sıra. Kaşıkla verilenin, kepçeyle alınmaya başladığını gün gün hissederiz. Ay sonları geldiğinde yapılan maaş zammının, diğer zamlar karşısında “Hiç” olduğunu görürüz.

Türkiye’de önceden memurlar, devlet kurumlarında çalışan işçiler vardı. Şimdi ise devletten maaş alan memurlar var. Diğerleri ya belediyelerin yan şirketlerinde ya da özel sektörde. Özelleştirmeler sonrası durum bu. 28 milyon çalışan nüfusun, 10 milyona yakını asgari ücretli Türkiye’de. Çalışan nüfusun 3’te 1’inden fazlası demek bu. Avrupa’da ise çalışan nüfusun 1.8’i asgari ücretli.

Bizdeki asgari ücret, bir işçiye bir ömür boyu verilebilirken Avrupa’daki yasalar buna imkan tanımıyor. Mesela işi öğrenen, kademesi artan, çalışma yılı artan hiç kimse asgari ücretle çalışmaya devam etmiyor Avrupa’da. Ama sorsanız Avrupa bizi kıskanıyor!

***

Şimdi asgari ücret net 2825 lira oldu. Bir kesim “500” lira zam yapılmasına sevinirken, bir kesim ise zammı yetersiz buldu. 500 lira, mevcut asgari ücretin yüzde 21,56’sı! AGİ’nin de içine dahil edildiği asgari ücretin, ardın sıra yapılan ve yapılacak olan zamlarla ne kadar çabuk eridiğini hep birlikte göreceğiz.

Ülkemizde muhalefet, asgari ücretten verginin kaldırılmasını, bürüt maaşın işçiye yansıtılmasını dillendiriyor. Nüfusun 3’te 1’i asgari ücretli olan bir ülkede bu ne kadar mümkün peki? Avrupa’yı emeklilik yaşında örnek alan iktidar, “Asgari ücret”in kimlere verilip, kimlere verilemeyeceğini sınırlandırır ve denetler, asgari ücretliden vergiyi kaldırır, asgari ücret üzeri çalışanlardan da mümkün olduğunca azami vergi alırsa bu ülkede çok şey değişir. İnsanların cebine giren para artar, sosyal hayat artar, esnaf kazanır, işçi kazanır, doğal olarak piyasada para döneceği için Hazine de kazanır.

İnsanların verimi, geçimleriyle doğru orantılıdır. Ekonomik sıkıntı yaşayan bir insanın performansı ile böyle bir problemi kalmayan insanın performansı farklıdır. İnsanların işine bağlılığı, sarılması farklıdır.

Demem o ki madem özelleştirdiniz, madem devlet olarak sadece asgari ücreti belirleme ve denetleme görevini üstlendiniz; adaleti de sağlayın o vakit!

“Yok, zaten her şey kusursuz, dört dörtlük diyorsanız” ve milyonlarca insan da sizi alkışlıyorsa şimdiden hesabını tutsunlar 2325 lira ile aldıklarının, birkaç ay sonra 2825 lira ile alabildiklerini kıyaslamak için! Bakalım 500 liralık zam duruyor mu yerinde?

SON DAKİKA HABERLERİ

Yılmaz Karabıyık Diğer Yazıları