Özüpak'tan sandık resti: İktidarı muhalefet, muhalefeti iktidar yapacak güçteyiz
EYT SYDD ve Marmara EYT Federasyonu Genel Başkanı Gönül Boran Özüpak, gazetemize verdiği söyleşide, olası bir erken seçim ya da 2023’te yapılacak olağan genel seçimde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Seçim kaybetme pahasına yok” söyleminin devam etmesi durumunda sandıkta 31 Mart yerel seçimlerinden çok daha güçlü bir EYT olacağını vurguladı

Röportaj: Yılmaz KARABIYIK
1999 yılında bir gecede çıkarılan bir yasa ile kazanılmış hakları ellerinden alınan ve 2008 yılında çıkan yasa ile aylık bağlama oranları da düşen emeklilikte yaşa takılan vatandaşlar, yıllardır bu mağduriyetle mücadele ediyor. Gönül Boran Özüpak’ın kurucu başkanı olduğu Emeklilikte Yaşa Takılanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, 3-5 kişilik toplantılardan 2 milyon katılımlı mitinglere taşıdı bu mücadeleyi. Her ne yaptılarsa hükümet tarafından gündeme alınmayan, yüzlerine kapı kapatılan EYT’liler, 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ve 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde sonuç değiştirdi, gücünü ispatladı. Bugün tüm Türkiye, EYT’lilerin seçmen gücünün de mağduriyetinin de farkında. Az değil, 3-5 milyon EYT’li var ve bu sayı aileleriyle birlikte 15 milyon seçmen demek… Ve bu insanların içinde daha önce AKP ve MHP’ye oy vermiş azımsanamayacak bir kitle var.
Gönül Boran Özüpak, kendileri üzerinde oluşturulan tüm algılara, kendilerine yönelik sarf edilen tüm kötü sözlere, yüzlerine kapatılan tüm kapılara rağmen, CumhurbaşkanıRecep Tayyip Erdoğan’a karşı kapıyı hiç kapatmadı, her zaman danışmanları tarafından yanlış bilgilendirildiğini savundu ve “Bizi bizden dinleyin” dedi. Aslında her platformda mağduriyetlerini anlatıyorlar, yük olmadıklarını dillendiriyorlar, çözüm önerileri sunuyorlar ancak seslerini duyuramıyorlar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu taleplerine olumlu yanıt alamıyorlar. Peki öyle mi gerçekten, Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanıltılıyor mu, yoksa danışmanlarının bu noktada bir müdahalesi yok mu? Yani, EYT’ye kapıyı kapatan bizzat Erdoğan mı? EYT SYDD ve Marmara EYT Federasyonu Gönül Boran Özüpak ile İzmitDoğu Kışla Parkı’nda gerçekleştirdiğimiz söyleşimizde kendisine bu soruyu yönelttik. Samimiyetle cevapladı.
EYT mücadelesinin öncülerinden olan Recep Doğan’ın oğlunun düğününde nikah şahidi olmak için genel başkan yardımcıları Alper Özüpak ve Mustafa Avcı ile birlikte Kocaeli’ye gelen Özüpak, İzmit Doğu Kışla Parkı’nda diğer sorularımıza da yanıt verdi. Mesela olası bir seçimde EYT’nin gücünü 31 Mart yerel seçimlerine göre kıyasladı, “Gücümüz çok çok çok daha fazla” dedi. Sandık restini tekrarlayan Özüpak, muhalefet partilerinin liderleri ve hükümet yetkililerine yaptığı açık oturum çağrısının amacını da detaylarıyla anlattı.
Özüpak, aylık bağlama oranlarındaki düşüşün sadece emeklileri ve EYT’lileri mağdur etmediğini, 2008’den sonra işe girmiş ya da yeni işe girecek gençleri daha da mağdur edeceğini anlattı.
EYT’lilere Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başbakan iken vaatte bulunduğunu dile getiren Özüpak, bugün iktidar ile ittifak halinde olan MHP’nin ise en çok vaatte bulunan partilerden olduğunu aktardı.
Suriyelilere sağlanan ayrıcalıklardan da bahseden ve bu ayrıcalıkların kendilerine sağlanmadığını söyleyen Özüpak, cebinde 1,5 lirayla iş aramaya çıkan bir EYT’linin hikayesini de bizlerle paylaştı.
Özüpak, “Parti kurma düşünceniz var mı?” sorusuna ise “Böyle bir düşüncemiz yok” cevabını verdi.
Kar tanesinden bugün çığa dönüşen EYT mücadelesinin önderi Gönül Boran Özüpak ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizle sizleri baş başa bırakıyoruz…
KAR TANESİ, ÇIĞA DÖNÜŞTÜ
***Kaç yıllık EYT mağdurusunuz, bu mücadele ile ne zaman tanıştınız?
-10 yıllık yaş haddine tabii olan birisiyim. Mücadelede ise 8 yılı tamamladım. Sosyal medyada anayasal hakkımdan mahrum bırakılmamam gerektiğini düşünüp, benimle birlikte böyle düşünenler var mı diye araştırma içerisindeyken kurulan gruplara dahil oldum. Orada yorumlarımla, hakkıma sahip çıkmamla yönetici arkadaşlarımızın dikkatini çektim. Sayfa yöneticiliğine girdim, etkinliklerine katıldım (basın açıklamaları yapılıyordu o zamanlar). Sayı bazında çok azdık, yetersizdik. Yönetim içerisinde hep görüşmelerimizin yarım kaldığını düşünüp bunu resmiyete dönüştürmemiz gerektiğini, resmi yolla yol almamız gerektiğini dile getirdim, getirdik hatta. Bizden önceki yönetici arkadaşlarımızla, bayrağı devraldığımız arkadaşlarımızla 2015 yılında Emeklilikte Yaşa Takılanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğini (EYT SYDD) kurduk. Bu derneğin kurucu başkanıyım. Tabii belli bir süre ben de uzak kaldım. Mücadele ediyorsunuz, yanınızda ve yakınınızdaki insanların yılgınlıkları, sizi de belli bir noktadan sonra yarı yolda bırakmış oluyor. Çok pes ettim ama hep içimde, yüreğimde, ben kendi hakkım için özellikle elimden ne geliyorsa yapacağım diye yola çıktım. Ve sivil toplum kuruluşu olup da aldığımız yolda şu an haklarına sahip çıkan milyonların varlığıyla da biz bugün Türkiye’nin en büyük mağduriyetini yaşayan ama bir o kadar da en büyük birlikteliği sağlayan, unutulan kardeşliği gün yüzüne çıkaran ve korkusuzca (Korku kelimesini kullanmak belki yanlış olabilir) mücadele eden en büyük sivil toplum kuruluşuyuz. ‘Biz sadece anayasal hakkımızı istiyoruz’ dedik. Yaşatılan mağduriyetler maalesef ki yaş haddi ile bitmiyor. Sosyal güvenlik kurumlarının, kanunlarla, her defasında işçinin, emekçinin elinde var olan hakları birer birer aldığını görüyoruz. Mücadelemizi de bu anlamda sonuna, sonuç alana kadar devam ettireceğiz.
***2015 yılında kurucu dernek başkanı olduğunuzu, sonra bir süre ara verdiğinizi belirttiniz, peki mücadeleye ne zaman ve neden geri döndünüz?
-Şimdi uzaklaştığım süreçte ön planda olmamış olsam da hep ne oldu ne bitti, kim ne söyledi, sürekli bir araştırma aşamadaydım. 2018’de derneğimizin kuruluş yıldönümünde bugün EYT SYDD İl Koordinatörü ve Marmara EYT Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı olan eşim Alper Özüpak ve bugün yine Genel Başkan Yardımcısı olan Mustafa Avcı, benden habersiz bir toplantı düzenliyorlar İstanbul’da, ‘gelecek, sahiplenecek kişi sayısına göre biz derneği tekrar aktifleştirelim ve Gönül Hanım’ı başkan yapalım’ diye bir plan içerisine giriyorlar. Bana toplantının yapılacağını söylediler sadece, uzak kalamayış, içimdeki o mücadele ruhuyla ‘tamam, yapın o zaman toplantı’ dedim. Hemen hemen 265 kadar kişi o toplantıya gelmişti ve küçücük bir salonda yaptık toplantıyı. O zaman toplantı sonrası ‘Gönül Hanım’ın başkanlığında derneği tekrar aktif hale getiriyoruz’ dediklerinde bir şaşkınlık yaşadım. Çünkü haberim de yoktu. Sorumluluk bilinci var, mücadeleci ruhum var, ‘peki’ dedim. Ve süreci 2018’de tekrar aktifleşerek bu zaman getirdik.
***Mağduriyetin başladığı tarih 1999 ancak 31 Mart 2019 yerel seçim sürecine kadar ‘Emeklilikte yaşa takılanlar’ ya da kısaltması ‘EYT’ ibaresini Türkiye pek duymamıştı. Ancak yerel seçimlerden bu yana tüm Türkiye varlığınızdan haberdar. Nasıl oldu, nasıl bu kadar güçlendiniz, sesinizi tüm Türkiye’ye duyurdunuz?
-Bayrağı devraldığımız arkadaşlar da gerçekten çok mücadele ettiler. Meclis’te, basın açıklamalarıyla, sahada, birçok etkinliklere imza attılar. Bu süre zarfında, 2018 yılında derneğimizi tekrar faaliyete geçirdiğimiz vakit, biz hiç yılmadan, usanmadan, sesimizi duyurabilmek adına, 3 kişilik, 5 kişilik, 10’ar kişilik iller bazında düzenlenen toplantılara katıldık. Yani orada bir 3 kişinin katılımı bizi üzdü mü, evet üzdü ama dedik ki ‘insanlar haklarına sahip çıkacak.’ Bu anlamda da biz 3 kişilik toplantıdan çıktık, 15 kişi olduk, 15 kişilik toplantıdan çıktık, 70-80 kişilik toplantılara katıldık ama asla pes etmedik. Gelinen süreçte de tabii milyonlar olduk. Böyle bir sivil toplum kuruluşunun -Emeklilikte Yaşa Takılanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği- basına yansımasıyla, bu kuruluşun varlığından haberdar oldu. Sosyal medyalarda (Facebook-Twitter) çok planlı çalışan arkadaşlarımızın mücadelesiyle milyonlara ses olduk. Hak mağduriyeti yaşayan arkadaşlarımızın sesi olduk. Ve ‘ben de varım’ demeye başladılar. O küçücük kar tanesi, giderek kocaman bir kar topu ve çığ haline geldi. Muhalefet partilerinin de ‘evet siz haklısınız, burada bir hukuksuzluk var’ deyip, verdiği beyanatlar, yaptığı açıklamalar etken oldu. Biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bir grup toplantısında sarf ettiği cümleler, bunlar etken oldu. Ama en başında, insanların ‘partim’ değil de yaşadığı mağduriyetle, hukuksuzlukla ‘bu benim hakkım’ diyerek mücadeleye sarılmaya başladığı süreç bizi buralara kadar getirdi.
BAŞBAKAN İKEN BEYANATI VAR
***Peki, size vaatler verdiği ve bu vaatleri yerine getirmediği noktasında genellikle ‘Milliyetçi Hareket Partisi’ konuşuluyor, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden sizlere hiç vaat verilmedi mi?
-Şimdi 2012 yılında, yine bu mücadelenin önderi olan arkadaşlarımıza, Sayın Cumhurbaşkanı’mızın, o zaman Başbakan iken ‘Siz İMF mağdur etti, biz mağdur etmeyeceğiz’ diye bir beyanatı var. Bizler muhalefet partilerinin bütün seçim beyannamelerinde vaatler olarak yer alan bir kitleyiz. Evet, Milliyetçi Hareket Partisi, bugün Cumhur ittifakının ortağı ve en son ki seçime kadar da ‘biz bu sorunu çözeceğiz’ diyen bir partiydi. Sürekli Meclis’te görüşmelerimiz oldu, MHP ve diğer partilerle. ‘Yani bizim partimiz yok ama bizi gören, bizi anlayanlarla yol alacağız’ dediğimiz süreçte bütün partilerle görüştük, görüşmeye çalıştık. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan yardımcılarının, ‘bekleyin, sabredin, bu sorunu biz çözeceğiz’ söylemleri, bir gün bir toplantı sonrası Genel Başkan Yardımcısı’nın, ‘siz, bizi iktidar yapacaksınız ki biz sizin hakkınızı verelim’ şekline dönüştü. Biz tabii böyle bir cümleyi duyunca, o güne kadar geçen süreci, boşuna geçirdiğimizi düşündük. Bütün siyasilere inandığımız gibi MHP’ye de inandık ancak siyasette akşamdan sabaha her şeyin değişeceğini de artık biliyoruz. Çünkü 20’li yaşlarda ya da işte çocuk yaşlarda değiliz, hani çek o tarafa, çek bu tarafa yaşı çoktan geçti. 50’li yaşlardayız. O cümleyi duyduktan sonra zaten hakkımızı vereceklerinin mümkün olmadığını gördük. Genel Başkanlarının ‘Cumhurbaşkanı’mız, 750 milyar lira yükü, halkıma yükleyemem’ cümlesini arkasından teyit etmesi de bunu netleştirdi. Oysa biz 750 milyar liralık bir yük değiliz. Belki siz bunu 30-35 yıla yaydınız, toplamını bize söylüyorsunuz. Çünkü bizim de çalışmalarımız var ve bu anlamda da öyle bir yük değiliz. Diğer muhalefet partilerinin, ta başından bu yana artı yeni kurulan partilerin, bu mağduriyetin giderilmesi anlamında yaptıkları çalışmalar mevcut. Sürekli de iletişim halindeyiz. Fakat hükümetimiz tarafından sadece ve sadece, Cumhurbaşkanı’mızın 2012’deki sözü oldu. Görüşmeye çalışıyoruz, maalesef iletişim sağlayamıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın makamına ben defalarca randevu talebinde bulundum, mektup gönderdim, ‘en azından bizi bir dinleyin’ dedim. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın açıklamalarından sonra hep aklımıza gelen şu oluyor; yanındaki, yakınındaki danışmalarının bizimle ilgili sundukları rapor, bizleri yansıtmıyor. Bizi bizden dinlemesi açısından, biz tekrar tekrar randevumuzu talep ediyoruz. Bundan da vazgeçmeyeceğiz, en azından bizi dinleyene kadar.
ŞAŞKINLIK İÇERİSİNDE KALDIK
***Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Seçim kaybetme pahasına yok” diyerek, EYT’lilere kapıları kapattı ancak sizler ısrarla “Danışmanları tarafından yanıltılıyor, bizi bizden dinleyin” diyerek randevu talebinizi yineliyorsunuz… Bu söyleminizi basında da defalarca dillendirdiniz. Bu söyleminize rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir de onlardan dinleyeyim, onların raporunu inceleyeyim” diye sizce neden demiyor? Danışmanlarından kaynaklı olmayabilir mi bu?
-Aklımıza başka bir şey gelmiyor. Çünkü Türkiye’ye mal olmuş bir mağduriyet var, bir birliktelik var. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın her açıklamasında ‘millete ineceksiniz, milletin elini sıkacaksınız’ söylemleri var. Fakat bize gelinmiyor ya da gelindiği süreç bir haliyle iletilmiyor. Keşke demiş olsa; ‘böyle bir grup var, mağduriyet yaşıyorum diyen bir topluluk var’ diye, hiçbirini dinlememiş olsa ‘ne istiyorsunuz?’ diye bizi çağırmış olsa inanın o kadar mutlu olacağız ki. Ama dinlememesinin sebebini ya da çağrımıza cevap vermemesinin sebebini inanın başka bir tarafa koyamıyoruz. Özel makamına iletilen randevu dilekçelerinin, makamına ulaştırılmışığını tereddütle düşünüyorum. Ulaştırılmıyordur bile. Bir kongre merkezinde 30-35 saniyelik bir görüşmemiz oldu, kendisine kartvizitimizi ilettim. Onu da şöyle yorumluyorum; bizim 2019’da 20. yılımız için Ankara Kızılay Meydanı’nda mitingimiz vardı, 8 Eylül tarihiydi, 5 Eylül’de Sosyal Politikalar Kurulu Başkan Yardımcısı Vedat Bilgin Bey’den bir randevu talebi geldi. Sanıyorum Cumhurbaşkanı’mızla yaptığımız 30-35 saniyelik görüşmenin etkisiyle oldu bu. Vedat Bilgin Bey ile Çankaya Köşkü’nde 1,5 saatlik bir görüşme yaptık. Orada da hayal kırıklığı oldu. Biz bekledik, bir rapor süreci var, tamamlanınca bizimle irtibata geçecekler diye. Biz irtibata geçmeye çalıştık, maalesef geri dönüş olmadı. Şaşkınlık içerisinde kaldık çünkü o 1,5 saatlik görüşme gerçekten çok önemliydi. Vedat Bey’in bizimle masaya oturduğunda, bu görüşmenin Sayın Cumhurbaşkanı’mızın bir talimatı olduğunu, bizimle ilgili bir çalışma istediğini bizzat söylemişti. O görüşmede kendi çalışma arkadaşları ve bizim yönetici arkadaşlarımız da vardı. Ama ne olduysa bir televizyon kanalından duyduk, Vedat Bey, bir mesaj yoluyla ‘ben böyle bir talimat almadım’ açıklamasında bulundu. Oysa ki 1,5-2 haftalık süreçte iktidara yakın medya kuruluşları da dahil tüm basın yayın organları, bu konuyu yazdı çizdi.
***Seçim süreci de değildi, yani seçim bitmişti. Yani burada bir oyalama var desek, oyalayacakları bir durum da yok, sizce neden sizinle görüştüler ve sonrasında Vedat Bilgin böyle bir açıklama yaptı, ardından zıt bir söyleminiz yokken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Seçim kaybetme pahasına yok” söylemiyle kapılar yüzünüze kapandı?
-Yani diyorum ya niye görüştük o zaman? Vedat Bilgin Bey, çalışma ekonomisi üzerine hala bir üniversitede öğretmenlik yapıyor. Bizim bilgimiz dışında her şeye vakıf olan biri. Yasa, Sosyal Güvenlik Kurumu, çalışma hayatının zorlukları gibi pek çok konuda her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyor ancak görüşme sırasında bize ‘sayınız kaç?’ diye soruyor, ‘maliyetiniz nedir?’ diye soruyor. Düşündüğümüz zaman şu an, o görüşmede onların bize bilgi vermesi gerekirken maalesef bizden böyle bir sayı bekleniyor, bizden maliyet bekleniyor. Şaşkınlık, büyük şaşkınlık. Biz kapıyı her zaman açık tuttuk, zıt bir söylemimiz olmadı. Zaten bizim sorunumuzu şu an muhalefet partileri çözemiyor sayı anlamında. Birlikteliği hükümetimizle birlikte sağlamış olsalar, çözüm üretilmiş olsa emeklilikte yaşa takılanların mağduriyeti son bulacak. Ama hükümetimiz yanaşmıyor, Sayın Cumhurbaşkanı’mız ‘seçimi kaybetsem dahi…’ dedi. Bu söylemler tabii ki bizi mücadelemizde asla yıldırmadı, yıldıramayacak.
SEÇİMDE, ÇOK ÇOK ÇOK DAHA BÜYÜK OY POTANSİYELİ…
***31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ve 23 Haziran 2019’da yenilenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde, sonuçlara direk etki ettiniz ve bundan sonrası için de sık sık sandık resti çekiyorsunuz. Peki, olası bir erken seçim ya da 2023 yılında gerçekleştirilecek olağan genel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Seçim kaybetme pahasına yok” söylemi devam ederse EYT’nin seçim sonuçlarına çok daha güçlü bir şekilde etki edeceğini düşünüyor musunuz?
-İnsanlar artık bilinçlendi, ekonomik sıkıntılarının yanı sıra psikolojik sıkıntılarla maalesef karşı karşıyalar. EYT, yerel seçimlere özellikle büyükşehirlerde damgasını vurdu. Olası bir erken genel seçim ya da 2023 seçimlerinde çok çok çok daha büyük bir oy potansiyeline sahip olup hala ‘hakkınızı vermiyorum’, hala ‘EYT mağduriyetini seçimi kaybetsem dahi çözmüyorum’ denilebilecek söylemlere karşı bizi gören, bizi anlayanlarla yol alacağımız söyleminden de asla vazgeçmeyeceğiz.
EYT SYDD ve Marmara EYT Federasyonu Genel Başkanı Gönül Boran Özüpak, Federasyon Genel Başkan Yardımcıları Mustafa Avcı, Alper Özüpak, Kocaeli EYT SYDD Başkanı Zekeriya Akbulut, Gebze EYT SYDD Başkanı Nuh Erdoğan, Kocaeli EYT SYDD Kadın Kolları Başkanı Şengül Yurt, EYT SYDD Kocaeli ve Gebze ailesi, İzmit Doğu Kışla Parkı'nda bir arada.
SURİYELİLER SIRA BEKLEMEDEN YARARLANIRKEN…
***Yıllarca prim ödediniz ancak bugün Hazine’ye yük olarak görülüyorsunuz? Ödediğiniz primler nereye gitti? Size neden yük diyorlar?
- Sosyal Güvenlik Kurumu çalışma hayatının sistemiyle ilgili diyor ki; sen sigortalı çalış, bana primini yatır, vergini ver; verginle ben yol yapacağım, köprü yapacağım, memlekete hizmet amaçlı kullanacağım. Primin amacı da sen paranı bana emanet et, bu süre zarfında şartlarını tamamla ve bu prim karşılığında ben senin emekli olduktan sonra yaşaman için sana bir maaş bağlayacağım. Primin, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun varlığı, tamamen bu. Hepimizin, emeklilikte yaşa takılanlar olarak 25-30 yıllık çalışma hayatı var, ki 30 yılı geçen arkadaşlarımız da var yaş bekledikleri için. Burada bu emanet edilen primler, devletimiz için bir gelir kaynağı olan bu primlerin doğru bir şekilde kullanılmıyor. Yani ırkçı değiliz, Suriyelilerden bahsetmek doğru değil belki ama bizim primlerimizle 40 milyar dolar yardım sağlanıyor, destek sağlanıyor. İşsizlik sigortamız var, yıllardır kullanamıyorsunuz, hiçbir şekilde emekli olsanız dahi alamıyorsunuz, sadece işsiz kaldığınızda 10 ay gibi bir süre bunu çok cüzi şekilde size sunuyorlar. Bunların farklı amaçlarda kullanılması emeklilikte yaşa takılanlar olarak gerçekten canımızı acıtıyor, içimizi acıtıyor. Primlerimizin, nasıl, ne şekilde kullanıldığı ortada, böyle olmaması gerekiyor.
***“Yük” söylemine, ‘Suriyeliler’ üzerinden cevap verdiniz. Suriyelilere tanınan, size tanınmayan haklar var mı? Ayrıca, yabancı ülkelere yapılan yardımlar da söz konusu, bunlara ne diyorsunuz?
-Şimdi sosyal medyamızda örgütlü olduğumuz biliniyor. Oradaki arkadaşlarımızın çalışmadan maaşa bağlanan Suriyelileri konuştuklarını görüyoruz. Bizden evvel eğitimde öncelikliler. 28-30 yıl prim ödemişsiniz, sağlıktan faydalanamıyorsunuz ama onlar sıra dahi beklemeden sağlık hizmetinden yararlanıyor. Tamam bu uluslararası anlaşmalara dair bir şeylerdir ama ne zamana kadar biz bu insanları sırtımızda taşıyacağız? Evet, vicdani anlamda düşündüğümüz zaman başına hal gelmiş bir ülke var. Allah göstermesin bizlerin de benzer şartlara düşebileceğimiz durumlar olabilir ama bizim emeklilikte yaşa takılanların 30 yıllık hizmetinin karşılığında hala bununla birlikte bir mağduriyet yaşatılabiliyorsa biz o zaman diyoruz ki ‘biz neyiz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil miyiz?’ Öncelik bizim değil midir? Ya da Dışişleri Bakanlığı açıklıyor, ‘Avrupa Birliği ülkelerine şu kadar yardımlar yaptık’ diyor. Evet yapabilirsiniz ama siz içerideki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının mağduriyetlerini görmeyip de ‘falanca ülkeye şu kadar yardım yaptık’ derseniz, bunu normal bir şekilde karşılamamız mümkün değil.
CEBİNDE 1,5 LİRA İLE İŞ ARADIĞINI ANLATTI
***Peki şunu soralım; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan emeklilikte yaşa takılanların, Suriyelilerden daha mağdur olan yanları neler? Mesela işsiz, devletin “yaşın genç”, işverenin ise “yaşlısın” diye yüzüne kapı kapattığı gündelik işlere koşturan EYT’liler, Suriyeliler kadar mağdur değil mi? İşsiz EYT’liler nasıl geçinebiliyor?
-Geçinemiyor. O kadar çok telefon alıyorum ki. Bizi bu mücadelenin içinde bizi iş bulma kurumu gibi gören arkadaşlarımız da var. Hemen hemen her gün telefon alıyorum. Çalışamıyor, eşi de EYT’li. Elinde birikimi olanın da pandemi süreci neyi var, neyi yok bitirmiş durumda. Borcumuz katbekat artmış durumda. Bu arkadaşlarımız, ekonomik sıkıntının içinde psikolojik sıkıntılar yaşıyor. Ailelerde parçalanmalar yaşanıyor. Çocuklarının üniversite ihtiyaçlarını, günlük parasal ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar. ‘Baba paran var mı?’ diye soruyor artık çocuklarımız. Öncesinde anne baba olarak ‘al evladım sana harçlık’ diyorduk ama şimdi görüyor babasının o halini. Sabahtan akşama kadar iş arayan arkadaşlarımız var. Hani ‘bunum sayısı kaçtır?’ dediğiniz zaman emin olun çok fazla. Hiç unutmadığım bir ağabeyimiz, -ses tonundan benden büyük olduğunu düşünüyorum- beni tanımıyor, telefonuma bir haliyle ulaşmış, ben Avrupa yakasındayım, o ağabeyimiz Anadolu yakasında İstanbul’da. ‘Gönül Hanım, bir gündelik işe gidiyorum, cebimde 1,5 lira var ve sabah erkenden yola çıktım, yürüyerek gitmek zorundayım, hani yolda susasam, su içmiş olsam 1,5 lirayı sadece suya vereceğim, dönüş için suyumun parası dahi yok’ dedi. Yemek yemesini falan düşünün. Bakın bunlar duygu sömürüsü falan değil, EYT’nin gerçekten yaşadığı süreç bu. 50-55 yaşında, iş yok, güç yok. Limon satan, işte çorap satan, pazarda tezgah kuran ya da gündelik boya badana gibi işlere koşturan EYT’liler var. Devamlılık yok. Bu insan bugünü kurtardıysa akşamını ettiyse ertesi güne aç bu insan.
AÇIK OTURUMDA AÇIKLASINLAR
***2 milyon katılımlı tarihe geçen mitingler gerçekleştirdiniz ve pandemi sürecinde bunların tekrarı mümkün görünmüyor. Peki, erken seçim olursa..?
-Pandemi elimizi kolumuzu bağladı, daha çok sosyal medyada bir araya gelmeye çalışıyoruz ya da toplantılar halinde çok kısıtlı kalıyoruz. Erken genel seçim olursa yasalar da el verirse pandemiyle ilgili biz yine mitingse miting, Meclis ise Meclis, bu anlamda mücadelemizi sürdüreceğiz.
***Olağan seçim ya da erken seçimde size destek verenlerle birlikte yol alacağınızı söylüyorsunuz sıklıkla. Kısa bir süre önce de açık oturum çağrısı yaptınız muhalefet partilerine. Peki, size destek sunan partilerden iktidar olma ihtimali en yüksek olan ittifak ya da partiye yönelme gibi bir durum söz konusu olacak mı? EYT SYDD, bu konuda bir yön verecek mi EYT’lilere?
-Şimdi biz bir defa muhalefet partilerinden artık söz değil, bunu yazılı bir hale getirip de bize güvence vermesini istiyoruz. Çünkü iktidarı muhalefet, muhalefeti iktidar yapabilecek güçte olduğumuzu biliyoruz. Biliyorsunuz geçmiş görüşmemizde iki büyük muhalefet partisinden noter taahhüdü istedik, diğerlerinden de istedik ama olumlu cevap veren o iki parti oldu. Geçen gün katıldığım bir televizyon programında (Fox TV-İsmail Küçükkaya’nın Çalar Saat programı) bir yönetimce aldığımız kararla, muhalefet partilerinin liderleri ve hükümet yetkililerine açık oturum çağrısı yaptık. Tabii ki istiyoruz, bunun içerisinde hükümetten de yetkililer olsun, niye vermek istemediklerini açıklasınlar, bizleri ikna etsinler. Öteki taraftan da bütün muhalefet partilerinin açık oturumda, kamuoyu önünde ‘biz sizin hakkınızı vereceğiz iktidara geldiğimizde’ demelerini istiyoruz. Yani biz bütün siyasi partiler için oy potansiyeliyiz, bu aşikar. İsmail (Küçükkaya) Bey’in programında istiyoruz ki bütün muhalefet partileri, yaptığı çalışmaları, bizi nereye koyduklarını kamuoyu önünde açıklasınlar. Sorularımıza cevap versinler. Projelerini, programlarını anlatsınlar. Kitlemizi ikna etsinler. Şu parti mi olur, bu parti mi olur, bizim böyle bir şeyimiz yok. Sürükleyici bir söylemimiz olmayacak ama ertesi gün de neyi gösterir onu da bilmiyoruz tabii ki. Umarız en kısa sürede böyle bir açık oturum yapılır. Kitlemizin ‘bu beni düşünüyor’ diyebileceği parti ile yol alma düşüncesi içinde olacağız.
PARTİ KURMA DÜŞÜNCEMİZ YOK
***EYT üzerinde ‘siyasetin arka bahçesi’ algısı sıklıkla oluşturulmak isteniyor. Bu algıya inanan EYT’lilere, bunun böyle olmadığını nasıl anlatırsınız?
-Başından bu yana bu algı var. Şimdi yaptığımız çalışmalar, bir defa bunun böyle olmadığının göstergesi. Hiçbir zaman da demedik ki gidin arkadaşlar, şu partiye oy verin diye. En büyük muhalefet partisinden tutun, en yeni siyasi partilerle dahi iletişim halindeyiz. Bu arkadaşlarımızın zihniyetini, çabasını değiştirme gayreti içinde de değiliz. Çünkü yaptıklarımız ortada, hükümetimize ulaşma çabamız ortada. Eğer ki davaya inançları varsa bu arkadaşlarımızın zaten yanımızda olacaklardır.
***Peki, sizin siyasi parti kurma gibi bir düşünceniz olduğu da sürekli dillendiriliyor, böyle bir düşünceniz var mı, olabilir mi, kitleden böyle bir talep gelirse bunu düşünür müsünüz?
-Şimdi benim aklımda asla bir siyasi parti kurma düşüncesi olmadı. Gerçekten Türkiye’nin mozaiğini yansıtan bir topluluk olduğumuzu her defasında dile getiriyorum. Bütün partilere gönül vermiş insanlar topluluğu olarak mağduriyetimiz ekseninde bir aradayız. Burada bir sivil toplum kuruluşu baskı unsuru olarak varız. Siyasallaştırmak bizi bölecektir. Yani şu an ki düşüncede asla böyle bir düşünce yok, zaten muhalefet partileri bizim mağduriyetimiz anlamında mücadelesini veriyor. Partileşmeye gerek yok. Siyasallaşma düşüncemiz yok.
KONFEDERASYONUN KAPSAMI
***Federasyonlaşma sürecinin bitmesinin ardından konfederasyon kuracağınızı açıkladınız ancak şu ana kadar sadece Marmara EYT Federasyonu kuruldu, neden diğer federasyonlar kurulamadı?
-Marmara EYT Federasyonu’nu kurabildik, Ege ve İç Anadolu federasyonlarını da kurduktan sonra konfederasyon olma gibi bir planımız vardı. Hatta bunu aralık ayına kadar tamamlama düşüncemiz vardı. Fakat İçişleri Bakanlığının yayımladığı 3 ay dilimlerde genel kurullar ve kurulum aşaması gerçekleşmediği içim maalesef süreci tamamlayamadık. Pandemiden dolayı gerçekleştiremedik ama konfederasyon olma yolunda kararlıyız. Emeklilikte yaşa takılanların bir tane derneği vardı, o da İstanbul’da ama biz bunu bütün Türkiye’ye yaymak istedik. Herkes haklarına sahip çıkıyor ama resmi anlamda sahip çıksın istedik. Sözümüzün geçerliliğinin konfederasyon olma anlamında baskı unsuru olarak daha etkili olacağını düşündük ve böyle bir karar doğrultusunda yol almak istedik ama dediğim gibi pandemi bizi biraz daha öteledi.
***Kurulacak olan konfederasyon, EYT mağdurlarının yanı sıra kimleri kapsayacak?
-Bizim tüzüğümüz, Sosyal Güvenlik Kurumu yasalarından mağduriyet yaşayan herkesi kapsıyor. Emeklilikte yaşa takılanlar var, aylık bağlanma oranından dolayı mağduriyet yaşayan bizler ve geleceğimiz olan çocuklarımız var, staj mağdurları var, emekliler var, intibak var, 3600 ek gösterge var. Kısaca, Sosyal Güvenlik Kurumu yasalarından mağduriyet yaşayan herkes, bu konfederasyon içerisinde yer alabilir. Amacımız da zaten Türkiye genelinde bu anlamda mücadele eden bir yapının, sivil toplum kuruluşunun varlığını göstermek.
TEK DİKİŞE ULAŞAMADIK Kİ…
***Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sizler için “Çift dikiş” söylemi var malumunuz, emekliler çift dikiş yapmadan geçinebilir mi?
-Biz tek dikişe ulaşamadık ki çift dikiş yapalım. 1500 lira bir emekli maaşımız var, açlık sınırının altında bağlanan maaş var. ‘Size verilse bu 1500 lira, acaba ay sonunu getirebilecek misiniz?’ sorusunu kendilerine çok soruyoruz. 1500 lira ile 4 kişilik bir aile ya da tek kişi, 4 kişiyi bir yana bırakın, hiç aile yok, çocuk yok, tek kişisiniz, kiradasınız, ocak kaynamalı, faturalar var, canınız bir şey istedi dışarıda, 1 çay içemezsiniz. Markete gidiyorsunuz, eve getirdiğiniz zaman şaşkınlık içinde kalıyorsunuz, 700-800 liradan aşağı olmuyor. 1500 lira da Sayın Cumhurbaşkanı’mızın pandemi öncesinde sabitlediği bir rakam, normalde maaşlar, 28-30 yıldır asgari ücretle çalışan birinin ya da biraz üstü maaş alan birinin 30 yıllık karşılığı. Hep bir şeylerin algıyla yönetilmesi hoş olmuyor, dışarıdaki yaşam gerçekten öyle değil. Yani siz 30 yıllık emeğinizin karşılığını açlık sınırının altında, bu haliyle alacaksınız, mezara kadar, o da sağlığınız el veriyorsa, çalışma hayatı size o fırsatı tanıyorsa, mezara kadar çalışmak zorunda olduğunuz, sosyal yardım düzeyindeki bir maaşla hayatınızı sürdürmek zorundasınız. Yani vicdanlara da seslendik biz, bakanlara da seslendik biz. Emeklilerimizin halini de biliyoruz. Biz emekli olabilme mücadelesi veren bir topluluğuz ve onların şu anki durumlarından çok çok daha kötü durumlara düşeceğiz.
GENÇLERE YÜZDE 28 AYLIK BAĞLAMA ORANI
***Sizler sadece emekli olmak için değil, 1999 yılı öncesi aylık bağlama oranı (ABO) üzerinden maaş almak için de bir mücadele yürütüyorsunuz. Peki çalışma hayatına yeni başlayan ya da başlayacak olan gençler, bu mağduriyetin ötesinde bir mağduriyetle karşı karşıya değil mi?
-2008 yılında 5510 Sayılı sosyal reform adı altında çıkarılan yasa ile 1999 yılı öncesi yüzde 70 olan aylık bağlama oranı, 2000-2008 arasında yüzde 45’e, 2008 sonrası ise yüzde 28’e düştü. Yani 2008’den sonra işe başlayacak olan şu anki nesil, geleceğimiz olan çocuklarımız örnek verecek olursak 100 liradan 70 lira alacakken, bugün 28 lira alacak. Bizden daha kötü durumda olacak gençlerimiz. Biz 30 yıllık çalışma hayatıyla kimimiz en üst makamda çalıştı, kimimiz asgari ücretle çalıştı, geldik 50 yaşımıza bir haliyle ama şu an çalışma hayatımızda sonradan yapılan değişiklikler bunlar. Şu an gençlerimiz bunu biliyorlar, bunu bilerek sisteme giriyorlar ama yarın 35-40-50’li yaşlara geldiklerinde bu mağduriyeti yaşayacaklar. Maalesef Türkiye çalışma hayatı çok yıpratıcı, Avrupa ülkeleri gibi değil. Hani örnek gösteriyorlar ya Avrupa’yı, Avrupa’da emekli olan dünyayı geziyor, bizde emekli olan memleketine gidemiyor. Bizleri mağdur eden ve gençlerimizi de bekleyen bu aylık bağlanma oranlarının bir an evvel düzenlenmesi gerekiyor. Maalesef geleceğe güvenle bakamıyorlar.
GÖNÜL BORAN ÖZÜPAK KİMDİR?
7 Ocak 1974 İstanbul doğumlu. İstanbul’da yaşıyor. Aslen Tokatlı. Alper Özüpak ile evli, 2 çocuk sahibi. Özel bir firmada yönetici olarak çalışıyor. Emeklilikte Yaşa Takılanlar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ve Marmara EYT Federasyonu Genel Başkanı.