Rektör Sadettin Hülagü: Kafamızda at gözlüğü yok

Röportaj dizemizin konuğu olan KOÜ Rektörü Prof. Dr. Sadettin Hülagü, üniversitedeki sosyal demokratların kendini güvende hissedip hissedemediği yönündeki sorumuza, “Farklı fikirler beni rahatsız etmiyor. Özellikle tıpta, kafamızda at gözlüğü yok ‘Bu işi kim daha iyi yapabilir’ diye bakıyoruz” dedi

Rektör Sadettin Hülagü: Kafamızda at gözlüğü yok

Röportaj: Aysun Özcan Erenkaya

Fotoğraflar: Merve Dişli

Merhaba değerli okurlar;

Çok konuşulacak, ilginizi çekecek konuların yer aldığı bir röportajla daha karşınızdayız. Kentin üst düzey isimleriyle yaptığımız söyleşiler sizden büyük ilgi görüyor. Bu ilgi beni, daha iyisini yapmam için motive ediyor. Alakanıza sonsuz teşekkür ederek röportajımızla ilgili kısa bilgilendirmeye başlıyorum.

Bu seferki konuğum bir siyasetçi değil ama siyasete yakın bir isim. Pek çok kimliği birden üzerinde taşıyan, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sayın Sadettin Hülagü Hoca ile Rektörlük makamında bir araya geldik. Sadettin Hoca ile basın mensubu olarak pek sıcak bir geçmişimiz yok. Göreve gelmeden önce, geldikten sonra, herhangi bir konu denk geldiğinde konunun nevine göre bazen ağır bir dille bazen göndermelerle kendisini eleştirmekten geri durmadık. Gazeteci eleştirir, muhalefet eder. Sadettin Hoca olaya bu bilinçle bakan biri olarak eleştirileri olgunlukla göğüslemeye çalıştı. Kendisini röportaj teklifi için aradığımda iki bir etmeden kabul etmesi de bunun tezahürüydü. Yöneticiler geniş olacak, eleştirilerden ders çıkaracak, her eleştirinin altında bir hesap aramayacak, dönüp kendine bakacak. Bu hepsi için geçerli. Sadettin Hoca Allah için bunlara hiç takılmadığını üç saatlik görüşmemizde kanıtladı. “Bana istediğinizi sorabilirsiniz, şuna girme buna girme diyeceğim hiçbir şey yok” diyerek söze başladı. Hoş, dinlemez sorardım, cevap verir vermez onun bileceği işti ama bunu demedi. Ben de meydanı boş bulunca aklıma ne geldiyse sordum. Üniversitenin gelişimi, yapılanlar vs. gibi konulardan ziyade Sadettin Hocayı daha kişisel yönleriyle tanımaya ve tanıtmaya yönelik sorular seçtim. Diğerlerini zaten kamuoyu az çok biliyor.

İlk bölümde Sadettin Hülagü’ye seçimden sonra üniversitede dengeleri nasıl oluşturduğunu, rakiplerine olan yaklaşımını, dünya görüşü nedeniyle üniversite yapısında değişiklikler olup olmadığını, 15 Temmuz’u, KOÜ’de FETÖ olaylarını konuştuk. Hülagü, yaşanan bir olayı anlatırken “Bunlar böyle şerefsiz” ifadesini kullandı.

Bunun yanı sıra genelde şikayet konusu olan kadro dağıtımlarındaki “Adalet” çizgisini, kriterlerinin ne olduğunu sordum. Cevapları röportajda bulacaksınız.

Ve tabi bir de “İmzacılar” var. Hükümete karşı ortak bildiri yayınlayıp bu bildiriye imza atanlar kesinleşmemiş hükümlerine rağmen üniversiteden uzaklaştırıldılar. Onlar hakkında ne düşünüyor? Onları geri kazanmak için çabaladı mı? Çok ilginç cevaplar aldık. İki bölüm halinde yayınlanacak olan röportajımızın ilk bölümünü ilgiyle okuyacak, ikinci bölüm için sabırsızlanacaksınız. İkinci bölüm daha da ilginç olacak, bilginize…

Buyrun röportajımıza.

***Her ne kadar ikinci dönem atanmışsanız bile onun öncesinde seçimle gelen bir rektörsünüz. Çok adaylı ve çok hararetli bir yarış olmuştu. O yarıştan sonra Sadettin Hülagü üniversitedeki dengeleri nasıl gözetti?

-Evet, çok kıran kırana bir yarış olmuştu o zaman. Ben seçim bittiği gün o defteri kapattım. Seçimden önce de hiç kimseyle bir pazarlık yapmadım ‘Sen rektör yardımcısı olacaksın’ gibi. Ercüment (Çiftçi) benim 30 yıllık arkadaşımdır ve inanın rektör yardımcısı olacağını bilmiyordu. Zafer Utkan en samimi arkadaşım, şu an dekan.

***Neden en samimi arkadaşınız olan Zafer Utkan’ı rektör yardımcısı yapmadınız? O da yakışacak isimlerden biriydi?

-Kendisi benimle aynı yaşta. Yaşıt birinin yardımcım olması doğru değil. Aynı dönem arkadaş olunca talimat vermek zor oluyor. Tabii ki yakışırdı.

“İNSAN HAYIRLI OLSUN DER”

***Seçimden sonra rakiplerinizle masada buluştunuz mu? Onları davet edip desteklerini istediniz mi? Kısacası yarış orada bitti mi?

-Seçim bittikten sonra o defteri kapattık. Mesela Recep Tarı Hoca da adaydı, Recep Hoca’ya Enstitü Müdürlüğü teklif ettim. Çağırdım ‘Hocam siz düzgün bir insansınız beraber yola çıktık’ dedim. Bu bir yarıştı bitti, cumhurbaşkanımız istemese bana vermeyebilirdi. Vermese ‘Bana niye vermedin’ deme hakkımızda yok. Bir, Ali Demirci Hoca vardı, çekti gitti bizi bir tebrik bile etmedi, kırıldığım nokta oydu. Aynı fakültede çalışıyoruz yani insan bir gelir hayırlı olsun der. Bir telefon bile etmedi. Onun babasına bir şey olduğunda ben aramıştım ama o telefonda bile hayırlı olsun demedi. Benden yaş olarak da küçük. Esat Harmancı diye bir arkadaş vardı, onunla hiç temasımız olmadı. Bir rektör seçilir kendisinden önceki rektörleri kötüler ama burada öyle olmadı. Biz Sezer (Komsuoğlu) Hanım hakkında hiç kötü bir şey söylemedik.

“KAFAMIZDA AT GÖZLÜĞÜ YOK”

***Sizin döneminizden önce üniversitede biraz daha sosyal demokrat görüş hâkimdi. Siz daha muhafazakâr kimlikle göreve geldiniz. Rektör Hülagü yönetimindeki üniversitede sosyal demokratlar kendilerini güvende hissediyorlar mı?

-Evet ama ben sosyal demokratlara da çok görev verdim. Güvende hissetmeseler görev vermem. Benim özellikle Tıp Fakültesi’nde fikir ayrılıklarından ziyade paylaşımlarımız daha fazla. Çocuklarımız beraber büyümüş, beraber yemeğe çıkmışız, yemekhanede birlikte yemek yemişiz, hasta bakarken beraber, onun annesi hasta olmuş bana getirmiş, benim annem hasta olmuş ben ona götürmüşüm. Paylaşım daha ağırlıklı. Sağ-sol ilişkisindense insani ilişkilerimiz daha fazla. Ondan dolayı farklı fikirler beni rahatsız etmiyor. Özellikle tıpta, kafamızda at gözlüğü yok ‘Bu işi kim daha iyi yapabilir’ diye bakıyoruz.

“ALLAHA HESAP VERECEĞİZ”

***Paylaşımlarınızın olmadığı kişiler peki, onlara da aynı anlayışı gösteriyor musunuz?

-Burada kimseye düşüncesinden dolayı bir ayırma yapılmadı. Allah’ın karşısında hesap vereceğiz. Kadro tahsislerinde de mutlaka güvenlik soruşturması yapıyoruz bu ülkede FETÖ olaylarını atlattık. Önemli olan vatan haini olmaması.

“FETÖ OLAYLARINI BİLMİYORDUK”

***Tam da oraya gelecektim. 15 Temmuz sürecinin rektörüsünüz. Cumhurbaşkanı’na yakın olmanızın verdiği bir rüzgar da var. Seçim sürecinde çevrenizde görünen insanlar nedeniyle sert eleştiriler aldınız. Rektör bey etrafındakilerin farkında değil miydi, gibilerinden. Siz kendi adınıza 15 Temmuz sonrası bir özeleştiri yaptınız mı?

-15 Temmuz önce FETÖ olayları konuşuluyor ama elde resmi bir belge ve kişilerle ilgili soruşturma olup olmadığını bilmiyorduk. 15 Temmuz’dan önce burada Cumhurbaşkanımıza bir fahri doktora ünvanı vermiştik. O zaman Cumhurbaşkanımızın olduğu salona kimler girebilir diye güvenlik soruşturması yaptık, ilk o zaman gördüm. Paralel devlet yapısıyla ilgili bir çalışma yapıldığını kimlere dikkat edilmesi gerektiğiyle ilgili fikir sahibi oldum. 15 Temmuz olunca YÖK’ten o kişilerle ilgili bize bilgi geldi. Bylock kullanıcısı var, adam FETÖ’ye yardımda bulunmuş. Ama burada vicdanen çok rahatım. Geçen eski Başsavcı Mehmet Ali Kurt’la konuştuk, Kocaeli olarak doğru soruşturma oranımız %80 den fazla olmuş dedi bu konuda Türkiye’de en iyi iliz diyebiliriz dedi. Üniversitelere OHAL’den geri dönüşler başladı. Bizim şu ana kadar dönen sadece 2 kişi var. Birinin FETÖCÜ olduğunu biliyorum Bylock kullanıcısı çünkü. Mahkeme ne yaptı ne etti ona beraat kararı verdi, Yalova’da göreve başladı.

***Üniversite içinde FETÖCÜLERİ temizleme adına nasıl bir yol izlediniz?

“MAHKEMEDE TEMİZLEN GEL”

Biz bağlantılı kriterler oluşturduk komisyonun önüne koyduk. Bylock kullanmış mı, derneklere yardım etmişliği var mı, çocukları bunların okuluna gidiyor mu diye. MİT’ten Emniyetten gelen bilgi var mı, Bank Asya hesapları vs. var mı? Hatta Başsavcı ‘Biz bu kadar ayrıntılı çalışmıyoruz hocam siz bizden daha çok çalışıyorsunuz’ dedi. Bunların hepsini komisyona koyduk, oy birliğiyle karar verdik. Oy birliği olmayanların hepsini açığa aldık. Birçoğuna ‘Mahkemede temizlen gel’ dedik birçoğu da mahkemeden beraat kararı getirdi.

“BUNLAR BÖYLE ŞEREFSİZ”

***Hiç mi anlamadınız bunların FETÖCÜ olduklarını?

Bazı insanlar hakkında şüpheniz oluyor ama elde belge olmadan nasıl suçlarsınız. Bu insanları ben değil kimse tanıyamıyor o yüzden bir pişmanlığım yok. Devletin en yakınına bile girip çalışmışlar. Bize gelen belgelerin hiçbirini göz ardı etmeyelim diye hepsine işlem yaptık. Burada da vicdansızlık yapmadık. Bizde çocuk profesörü olan bir doktorumuza mavi bylock geldi. Sonradan öğrendik ki bu kişiye BYLOCK asistanı tarafından yüklenmiş bazılarına da adam namaz vaktini hatırlatan programı yüklemiş. Onu yüklerken FETÖ’nün BYLOCK’una da yönlenmiş oluyorsunuz oluyorsun, bunlar böyle şerefsiz. Bu şekilde bir kişi çıktı mahkemeyle de döndü. Ben mahkeme kararına hep saygılı bir insan oldum. Hepsini de mutlaka belgelere dayandırdık. Mesela bir başka kişinin de asistanı telefonu alıp Bylock yüklüyor. Bylock çıkanların arama kayıtlarını da çıkarttım. Hiç tanımıyorum dediği, inkar ettiği adamlarla 60 kere görüşen var bir ayda.

“ÜNİVERSİTE İMAMINI BULAMADIK”

***Demek ki Kocaeli Üniversitesi’nde de baya bir örgütlenmişler. Üniversite imamı ortaya çıktı mı?

-Üniversitenin imamını bulamadık belki atılanlardan biridir. Hukuk’ta İlker Çolak futbolcuların imamı çıktı hatta fotoğrafta Adil Öksüz de var en önde oturuyor. Savcılık bize bilgi vermedikçe de kimin imam olduğunu bilemiyoruz. Bir itirafçı kız sayesinde Tıp Fakültesi’nde 3 tane abi yakaladık.

“BURNUMUN DİBİNDEKİ ASİSTAN PARA TOPLUYORMUŞ”

***Tıp Fakültesinin hangi bölümünden çıktı?

-Bir tanesi bizim iç hastalıkları bölümünde asistandı, süklüm püklüm bir asistandı hayatta ihtimal vermezdiniz. Bir tanesi yakalandı, üst düzeyden biri aradı kefiliz dedi. ‘Siz kefilsiniz ama çocuk da Bylock çıkmış. Kırmızı Bylock’ dedim. Karşı taraf sessiz kaldı sonra da ‘Hocam siz ne gerekiyorsa onu yapın’ dedi. İnsanları bilemiyorsunuz aile iyi olabilir ama çocuğunun ne işler yaptığı bilinmiyor. Benim burnumun önündeki asistan bile paraları topluyormuş, düşünün gerisini.

“DARBE AKLIMIN UCUNDAN GEÇMEDİ”

***15 Temmuz gecesini sormak istiyorum. O gece bir vatandaş olarak neler yaşadınız, neler yaptınız?

-15 Temmuz’da ben Milas’ta yazlıktaydım. Daha doğrusu iki gün önce beyefendinin (Recep Tayyip Erdoğan) sağlık ekibiyle görüşmüştük ‘İzine çıkacağız’ dediler. Ben de o zaman ‘İzine çıkayım bir şey olursa haberleşiriz’ dedim, gittim. Ekiple sürekli mesajlaşırız. Saat 21:00’de arkadaş yemeğe çağırmıştı, tam yemek yerken ekibe mesaj attım ama ses çıkmadı. Bu anormal bir şey çünkü sağlık ekibiyle devamlı haberleşiyoruz. Yemek esnasında bir arkadaşım aradı ‘Hocam İstanbul’da köprünün üstünde tank görmüşler’ dedi. ‘Tank ne alaka?’ dedim ama darbe hiç aklımın ucundan geçmedi.

“TAHA ABDESTE ALDI DIŞARI ÇIKTI”

-Saat 22. 30’du. Olayın rengi ortaya çıktı. Bu sefer bizim Metin Temel Paşayı aradım. ‘Ağabey Fethullahçılar darbe yapıyor’ dedi. Ben beyefendiye mesaj attım ama ulaşamadım ondan sonra buradaki arkadaşlara ulaştım, Vali’yle görüştüm. Oğlum Taha Kocaeli’deydi gelin aradı beni, ağlıyor ‘Baba Taha abdest aldı dışarı çıktı, ben şehit olmaya gidiyorum’ dedi diye. ‘İçeride duracak gün değil’ dedim. Sonra oğlumu arayıp ‘Emniyet Müdürü’ne git orada yardımcı olacağın bir şey varsa yap’ dedim. O da gitmiş silah istemiş, öyle bir şey yok demişler. ‘Sen oradan poğaça al polislere dağıt’ demişler. Taha da almış, dağıtmış ‘Bize poğaça dağıtmak düştü’ diyor.

“BU DÖNEMDE POLİSE DE GÜVENİLMEZ”

***Sizin güvenliğiniz düşünüldü mü?

-Tabii ki düşünüldü. Polislerden bir istihbaratçı beni arayarak ‘Rektörü alın daha emniyetli bir yere geçin’ dedi. Ben de şehir dışında olduğumu söyledim ‘Sizi daha güvenli bir yere götürelim’ dedi. Yok dedim, bu dönemde polise de güvenilmez. Benim zaten kendime ait iki ruhsatlı silahım var. Allah bir can vermiş kimseye teslim olmam. Cumhurbaşkanımız sokağa çıkın deyince biz de gece yola çıktık sabah burada olduk hanımla birlikte.

“REKTÖRLÜĞÜ ÜS OLARAK KULLANACAKLARDI”

***Üniversitede durumlar nasıldı, herhangi bir kuşatma vs. var mıydı?

-O gün enteresan bir şey olmuş. Ben izindeydim, üniversiteye FETÖ’den açığa alınan bir Tuğgeneral gelmiş. İlla benimle görüşmek istemiş ‘Öksürüyorum reflü şikayetim var ’ falan diye. Ercüment (Çiftçi) beni aradı illa seni görmek istiyor diye. Adamın ısrarla rektörlüğe gelmek istemesi beni rahatsız etti. Bizim Zafer Utkan’ın eşi Prof Dr Tijen Utkan Hocamız ‘Hocam ben size bir evrak imzalatmaya geldim rektörlüğe. Bir geldim burada 7-8 askeri araç var’ dedi. Yani bir Tuğgeneral niye 7-8 araçla gelir? Ben sonradan darbenin ardından Rektörlüğü üs olarak kullanacaklarına kanaat getirdim. Çünkü burada kapalı spor salonu, kongre merkezi var, etrafı çevrili. Karargâh olarak kullanacaklardı.

“BENİM TALEBİM DEĞİLDİ”

**15 Temmuz sürecinde doğası gereği tüm kurumlar güvenlik önlemlerini arttırdı. O günlere başlayan, kampüste korumalı dolaşan mesafeli rektör havanızdan biraz şikayet edildi. O havanız hala devam ediyor mu? Gerekli miydi?

-Tüm rektörlere bir koruma veriliyor. O dönemde benim talebim değildi ama valimiz, devlet güvenlik önlemlerinin artırılması gerektiğini iletti bana. Yapılan bir operasyonda benim evimin krokisi çıkmış. Bunun üzerine valilik kendisi koruma verdi. Ben şehir merkezinde yaşayan bir insanım, bazen pazara çıkıyorum, alışveriş yapıyorum. ‘Hocam biz bunu güvenlik amaçlı veriyoruz yapmazsak biz sorumlu oluruz’ dediler. Devlet kararıyla verilen bir koruma var benim talebim değil yani keşke olmasa bazen bir yere giderken sıkılıyorum. Kendi işini kendi yapan bir insanım. Koruma da uzağımda durur ama gerekli görülüyor.

“SEN DEVLETİ KATİLLİKLE SUÇLUYORSUN”

***Kamuoyunda çok tartışılan “imzacılara” gelmek istiyorum. YÖK Başkanının üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’nde bile imzacı olan öğretim üyelerinden hala ihraç edilmeyenler varken, hakkında herhangi bir uzaklaştırma gibi yaptırımlar söz konusu değilken, KOÜ’de alanında çok başarılı aydınların üniversiteden uzaklaştırılması sizi rahatsız etmiyor mu?

-Hemen bir örnek vereyim. Onur Hamzaoğlu Hocamız HDP’nin eşbaşkanı ve divanlarda da kayıtları var. ‘Güneydoğu’daki hendekler bizim önümüzü aydınlatan meşalelerdir’ diyor. Düşünün ki PKK hendekler kazıyor, her gün bir şehit veriyoruz, insanlar ölüyor. Kendisi meşale diyor, devlete ‘Demirden korksak trene binmezdik. Cumhurbaşkanı kim biz ona haddini bildireceğiz’ diyor. Şimdi bunu söyleyen bir öğretim üyesi burada öğretim üyeliği yapamaz. Sen devleti katillikle suçluyorsun. Bir katliam varmış gibi Uluslararası örgütleri çağırıyorsun. Halbuki katliamı yapan kendileri. Biz bunlara soruşturma açtık. YÖK konuyla ilgili bilgi istedi. Zaten 15 Temmuz olmuş cafcaflı bir dönem. Adam ‘ben imzamın arkasındayım’ diyor.

“MAHALLE BASKISINDAN GERİ ÇEKEMEDİLER”

***Onları geri kazanmak için bir çabanız oldu mu peki?

-Olmaz olur mu, tabi oldu ama sadece iki kişi geri çekti imzasını ötekilere de çok ısrar ettik ‘Sizi kaybetmek istemiyoruz’ dedik. Adamlar ‘sen benim ifademi bile alamazsın’ diyor. Biz de gönderdik, YÖK değerlendirdi. YÖK değerlendirip hükümete gönderiyor. Biraz da mahalle baskısından birçoğu imzasını geri çekemedi. Onlara karşı içimde hiçbir husumet yok, Allah şahit tanıdıklarıyla da konuştum ikna olmaları için. ‘Ben bunu okumadan imzaladım’ demeleri yeterliydi, kazanmak için uğraştık. Akıllı olanların hiçbiri imzalamadı. Bir darbe teşebbüsü olmuş, Güneydoğu’dan her gün bir şehit haberi geliyor. Sen ‘devlet katil’ diyorsun.

“İMZACILAR KANAYAN YARAMIZ”

-İstanbul Başkonsolosu geldiğinde imzacılara getirdi konuyu, eleştirecek oldu. ‘Ben Amerika’da çalıştım, Beyaz Saray’ın karşısında Obama katil deseler siz toprağın altına gömer üstüne beton dökersiniz’ dedim. Avrupa’da ‘Ermeni katliamı yoktur’ dedikleri zaman kıyameti kopartıyorlar. Ben gözü kapalı bir tip değilim kimse gelip ahkam kesemez. 15 dakika üniversiteyi ziyarete gelmiş bana ‘çok siyasi konuşuyorsun’ dedi. Ben de konuşmaları tutanağa geçirttim yarın öbür gün hakkımda yalan yanlış ifadeler kullanmasın diye. İmzacılar içimizin kanayan bir yarası ama biz onları kurtarmak için gayret gösterdik.

“KAÇMASIN DİYE KADRO VERDİKLERİMİZ VAR”

***Rektör Hülagü olarak Hz. Ömer’in adalet vurgusuyla koltuğa oturdunuz. Üniversitede kadroların dağıtılması ve karar süreçlerinde hakça bir düzenin olduğunu söyleyebilir misiniz?

-Biz dekanlarla toplantı yapıyoruz düzenli olarak. Dekan bana kimin kaç yıldır çalıştığını söylüyor. Bizim birinci önceliğimiz liyakat. Buranın norm kadrosu bin kişi diyelim, biz tam yazdık çizdik geçiyoruz derken 15 Temmuz olayları oldu. Elinde 20 kişi doçent kadrosu var, ama bekleyen 50 doçent var. Nasıl dağıtacağız bunu?

***Tam da bunu diyorum. Böyle bir noktada hangi kriterleri önceliyorsunuz?

-Örneklersem daha iyi anlaşılır. Mesela Tıp Fakültesi’nde kaçmasın diye kadro verdiklerimiz var çünkü adam yetişmiyor. Bazı yerlerde kaçmasınlar diye öncelikli olarak verdiğimiz kadrolar oluyor. Bir de bölüme katkısı olanı, dekanların sunduğu listede öncelikli olanlara kadro veriyoruz. Bunun dışında şimdi yayın kriteri getirdik, çıtayı yükselttik. Araştırma üniversitesi olacağız dedik, eğer yayın kotasını doldurmuyorsa yapacak bir şey yok. Yattıkları yerlerden Doçent veya Profesör olmak isteyenler var, böyle bir şey yok. Senatoda da yeni bir karar aldık. Doçentlik sözlü sınavını devlet kaldırdı ama isteyen üniversiteler yapabilir dendi, biz sözlü sınavını koyduk.

“ENGEL OLAN KUSURA BAKMASIN”

***Devletin kaldırdığı sınavı tekrar koymak baya cesur bir adım. Tepki aldınız mı?

-Yani kadroya atanmak istiyorsan sözlü sınava gireceksin kardeşim, oradan geçtikten sonra kadroya atayacağım. İngilizce 55’ti biz 65’e çıkardık. Ben doçent olmaya bir şey demiyorum unvanını kullan ama illa Kocaeli Üniversitesi’nin kadrosuna atanacağım diyorsan İngilizceden 65 alacaksın, sözlü sınavı geçeceksin çünkü ben üniversiteyi araştırma üniversitesi olma noktasında bir tık yukarı itiyorum. Kimsenin önüme engel olmaması lazım. Engel olan da kusura bakmasın.

“DEKANDAN YETKİ ALABİLİRLER”

***Akademisyenlerin fakülte binalarından 17.00’den sonra çıkartılması gibi bir durum var. Bu uygulama bilginiz dahilinde midir? Ne zamana kadar sürecek? Çünkü akademisyenlerin güvenlik güçleriyle karşı karşıya geldikleri söyleniyor ki, bu çok hoş bir durum olmasa gerek?

-Evet bilgim dahilinde ve üniversite kapalı olduğu için öyle bir durum da yok şu an. İkinci öğretimlerde 23:00’e kadar ama ikinci öğretim olmayanlarda 18:00’e kadar açık. Çünkü orada hoş olmayan farklı olaylar olabilmekte. Özel bir durum olduğunda dekana söyleyip yetki alabilirler. Mimarlıkta çocuklar ‘Hocam kafelerde ders çalışıyoruz’ diye yazdılar, bu sıkıntı. Mimarlıktaki süreyi 21:00’e kadar uzatalım dedim. Bir de kalorifer yanıyor dünyanın parası. E uygunsuz durumlar da yaşanabildiği için böyle bir önlem aldık ama güvenlikleri de hocalarla çatışmaya girilmeyeceği yönünde uyardık. Devlette de sistem 18.00’de kapanıyor.

***Yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin laboratuvarlara alınmadıkları yönünde şikayetler var, bu doğru mu?

-Kaldırdık biz onu hatta yemek de yiyemiyorlardı ona da talimat verdik. Ben zaten interneti kendim okuyorum, yazdıklarım bana ait. Gördüğüm bir şeyin resmini çekiyorum hemen ilgili daire başkanına atıyorum.