Sana da günaydın…

Arzu Yalçın

Arzu Yalçın

Tüm Yazıları

Her yeni gün insana bağışlanmış bir nimettir. O güne uyanmak bile bir şükür vesilesidir. Kimi insan güne enerjik, keyifli başlar kimileri için her yeni gün bir eziyettir.

Güne başlarken nasıl başlarsanız öyle gider derler. Kendi ev halkınızdan başlayarak her gördüğünüz kişiye günaydın demek “iyi ki bugüne de birlikte başladık, hayat devam ediyor” demenin en kısa yoludur.

Selamlaşmak sadece sabahları yaptığımız bir eylem değildir.

Günün her vakti karşılaştığımız insanlara, telefonda konuşmaya başlarken/mesajlaşırken bile selamlaşmak ve hal hatır sormak sağlıklı iletişim kurabilmenin gereğidir.

Ölülere bile selam vermek gerekiyor. Bir mezarlıktan geçerken “Esselamü aleyküm ey ehli kubur” denilmesi ve bir Fatiha suresi okunması tavsiye edilir.

Selamlaşmak hem peygamberimizin sünnetidir, hem de Allah (C.C.) kullarını birçok ayetinde selamlıyor;

Yasin Suresi, 58. Ayetinde;

“Çok esirgeyen Rabb' dan onlara bir de sözlü "Selam" (vardır).” buyrulmuştur.

Bazen sadece sözle değil bir gülümsemeyle de selamlaşılır, önemli olan “seni gördüm, senin farkındayım” duygusunu karşı tarafa geçirip, gönül almaktır.

Selamlaşmak için kullandığımız kelimeler günün vaktine veya ortama göre değişebiliyor.

Sabahları “gününüz aydın olsun” anlamındaki günaydın kelimesi pek çoğunuz gibi en severek kullandığım selamlama sözlerinden biridir.

Bir merhaba çok iyi gelir bazen, beklemediğin görmeği ummadığın anda karşına çıkmışsa hele…

Akşamların güzel geçmesine vesile olur bir iyi akşamlar dileği…

“Selamün aleyküm” dediğinde sevinçle dolar için, karşındaki de sana “ve aleyküm selam” derse…

Ama biz ne dersek diyelim her dediğimize karışan, her söylemin altında mana arayan, sürekli şekilci yaklaşan, kalıplardan kurtulup işin özündeki gayeye bakmayanlar rahatsız oluyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı son yıllarda her konuda fetva merkezine dönüştü.

İslamiyette ruhban sınıfı olmaması bizim dinimizin bence en önemli ayırıcı özelliğidir.

Yani kul, Allah ile hiçbir aracı olmadan kendisi ibadet ve dua yolu ile sürekli iletişim halindedir.

Bunun için namaza durması, içinden bir dua etmesi yeterlidir. Hatta aklından, kalbinden geçirmesi bile bu irtibat için yeterlidir.

Her an bize şah damarımızdan daha yakın olan yaratıcı güç bize ne kadar yakın ve içimizde olduğunu hatırlatır.

İlahiyat eğitimi almak, Allah’ın kelamını meal, tefsir gibi yollarla daha iyi öğrenip özümseyerek yaymak ve kendini bu işe adayarak insanlığa ışık tutmaya çalışmak onurlu bir çabadır.

Ancak içtihat dönemi artık sona ermiştir. Yani dini kurallar yaklaşık 1400 yıl önce vahyolunan Kuran’ı Kerim üzerine çok büyük alimler tarafından yapılan çalışmalarla artık yerine oturmuştur.

En önemlisi de Kuran’ı Kerim aslı bozulmamış bir kitap olduğundan O’nu tek ve en önemli kaynak olarak görmek ve okuyup anlayarak kendi yaşamına aktarmak günümüz koşullarında herkes için mümkündür.

Şunu iyi ayırmak lazım, din ile devlet işlerinin ayrıldığı laik bir ülkede Diyanet İşleri Başkanı’nın görevi sürekli gündeme yeni bir konu ile girmek ve devlet işlerine, günlük hayata müdahil olmak değildir.

En önemli görevi dini doğru şekilde yaşayıp yansıtarak insanlara örnek teşkil etmek ve dini konularda doğru bilgilendirmektir.

İnsanları eleştirip, ayrımcılığa girecek söylemlerden önemle kaçınması gerekirken, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın sürekli gündemde olmasını doğru bulmuyorum.

Oysa dinimiz hoşgörü dinidir. Maksat selam vermek, kelimelerin güzel seçilmesi tatlı dil, güler yüz bu işin özüdür. Yoksa kelimeler vasıtadır, yeter ki usulünce selam vermeyi bil…

Günaydın gibi güzel anlamı olan bir sözcüğü “cahiliye dönemi adeti” diyerek karalayıp, kınamak niye?

Hukukta usul esastan önce gelir. Maksat halis olsa bile söylemenin, açıklamanın bir adabı olmalı.

Herkes kendi işine gücüne, kendi niyetine baksın,

Bu sebeple sana da günaydın Ali Erbaş hocam,

Allah’ın selamı ve duası tüm milletimizin üzerine olsun…