“Melek” ler ve şeytanlar
Bazı isimler çok özeldir. “Melek” ismi mesela, bir kız çocuğuna en çok yakıştırdığım isimlerdendir.
Benim tanıdığım Melek ismindeki kadınlar da genelde iyi huylu, nur yüzlü, kanaatkar ismiyle müsemma kadınlardı. Adeta bu dünyadaki kanatsız melekler gibiydiler.
…
8 Ocak günü Antalya’nın Döşemealtı ilçesinde oturan 31 yaşındaki Melek İpek adlı kadın, eşi Ramazan İpek’i silahla vurup öldürdü. Akabinde eve gelen ilk yardım ekibi ve jandarma, 31 yaşındaki kadını elleri kelepçeli, çıplak vaziyette, yüzü gözü darp edilmiş, iki küçük kız çocuğu ile beraber korku ve dehşet içinde buldu.
Bu manzarayla karşılaştığınızda ilk aklınıza gelen şey ne olurdu?
Kadının ölen eşini nefsi müdafa olarak yani kendini korumak için öldürmüş olabileceği mi? Yoksa planlayarak kasten / taammüden öldürmüş olabileceği mi?
Bir hukukçu olarak bu manzara benim bile kanımı donduruyor. Uzun zamandır şiddetin onca çeşidine dava dosyalarında şahit olmuş birine bile bu manzara ağır geliyor…
Sonra Melek İpek’in ifadesi ve o kan donduran olayın nasıl meydana geldiğinin detaylarını öğrendik. 31 yaşındaki kadın, liseden beri sevdiği, uğruna üniversiteyi okumaktan vazgeçmek zorunda kaldığı 36 yaşındaki kocasını kendini ve çocuklarını korumaya çalışırken iki gün süren dayak, işkence ve eziyet neticesinde kazara öldürmüştü.
Hemen yardım istemiş, kocasının telefonundan kelepçeli elleriyle 112’yi aramıştı. Boğuşma sırasında silah patladığında önce öldüğünü sanmış sonra hayatta olduğunu anlayınca kocasının yaralandığını fark etmişti.
Kendisine bütün gece türlü çeşit yöntemlerle;
“Tüfekle ateş eden, tüfeğin kabzesiyle yüzünü gözünü dağıtan, çırıpçıplak soyan, darp eden, kelepçe takan, baygınken tecavüz eden, cenin pozisyonunda çıplak vaziyette bağlayıp üzerine soğuk su tutan, vücudunda bıçağın soğuk ve keskin ucunu dolaştıran, bu esnada sürekli öldürmekle tehdit eden”
kocasını kurtarmak için yardım çağırmıştı!
Bu anlatılan sebeplerin bir tanesi bile meydana geldiği anda kişinin kendisini ve çocuklarını korumak için -tehlike anında başka bir hukuki yoldan yardım alması mümkün değilse- meşru müdafaa hakkı doğar.
Hatta olayın verdiği panik, korku ve heyecanla savunmanın ölçüsü aşılırsa bu durumda da kişiye ceza verilmez.
İşlediğiniz yasa dışı eylemin tehlike anında ve tehlikeyi bertaraf etmek için yeterli ölçüde, kendinizi ve yakınınızdaki kişilerin üzerindeki tehlikeyi bertaraf etmek maksadıyla işlenmesi halindeki cezasızlık durumuna meşru müdafaa denilmektedir.
Yasadaki bu düzenleme mahkemelerde yeterince iyi değerlendirilmemekte, olay meşru müdafaa olsa dahi mağdur kişiler çoğu zaman tutuklanarak cezaevine konulmaktadır.
Tutuklama hukuken aynı zamanda bir koruma tedbiri olsa da; olayda işkence görmüş, fiziken ve ruhen ağır yaralar almış bir kadının cezaevi ortamında 7 ve 9 yaşındaki kız çocuklarından ayrı bırakılması mağduriyetini arttırmaktadır.
Devlet koruyamadığı kadınlarına -bu olayda melek ve kızları- ihtiyacı olan şefkati, sıcak kollarında vermek yerine soğuk cezaevi koğuşunu uygun görerek bir kez daha kadınları mağdur ve mahçup etmektedir.
Ölen bir insan olduğundan elbette soruşturması ve kovuşturması yapılacaktır. Ancak hergün duyduğumuz kadına yönelik giderek artan şiddet ve vahşet ortamında kendisine işkence eden kocasını, kendisini korumak isterken öldüren bir kadının tutuklanarak cezaevine gönderilmesi, birlikte bir cehennemden kurtulduğu küçük kız çocuklarından ayrılması reva değildir.
Devletin uygun bir kurumunda çocukları ile birlikte olabileceği ortam sağlanarak hep beraber tedavi ve rehabilitasyon görmeleri ve normal hayata adım adım dönmeleri sağlanabilirdi.
Alınan yaralar bu kadar ağır ve taze iken normalleşmek uzun sürecektir. Bunun için mutlaka psikolojik destek gerekecektir. İki küçük kız çocuğu için yetkililerin devreye girdiği ve bakanlığın ilgilendiği, teyzeleri ve anneanneleri ile dedeleri tarafından bakımlarının sağlandığını öğrendik. Ama buna rağmen anneleri için hala korku ve endişe duyduklarına eminim.
Kızlardan biri babasının öldüğünü öğrenince psikoloğa “babam artık eve gelmeyecek, bizi dövmeyecek” demiş. Bir kız çocuğu için ne büyük bir travma. Hayatta en çok sevip güveneceği erkek olan babasını sadece korktuğu bir canavar gibi görmüş…
Şeytanlar, bu devirde aramızda. Bu devirde çoğu maalesef erkek kılığında kadınlara ve çocuklara güçlerinin yettiği kadar eziyet, kötü muamele, işkence ediyorlar.
Bizim gibi müslüman bir toplulukta bunu yapan kişiler ancak şeytana hizmet etmektedirler.
Din iman vicdan sahibi hiç kimse eşine, sevdiğine, kızına, annesine bu kötülükleri yapamaz!
Moda tabirle kadın erkek arasında “sözde eşitlik” yaşıyoruz. Eşitlikten kastımız fiziksel güç kuvvet değil elbette, insan olarak, yasal olarak, zeka olarak, haklar olarak eşit olduğumuzu kabul edip, birlikte hayatlarımızı güven içinde sürdürebilmek.
Sırf kadın olduğumuz için, aşağılanmadan, hor görülmeden, darp edilmeden, incitilmeden, öldürülmeden yaşayabilmek…
…
Melekler Allah’ın emirlerini yerine getirmekle görevlendirilmiş, nurdan yaratılmış varlıklardır. Dünya hayatının sonu geldiğinde İsrafil adındaki büyük Melek Sur’a üfleyecek ve kıyamet kopacak. Ayrıca bizi koruyan hafaza melekleri olduğu gibi bu dünyadaki yaptıklarımızı kaydeden kiramen katibin melekleri de var.
Melekler ve şeytanlar insan soyu yeryüzünde olduğu müddetçe aramızda dolaşmaya devam edecek, ama günü geldiğinde Kuran’ı Kerim’de buyurulduğu üzere ;
“Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) yasaktır, yasak." (Furkan Suresi, 22. Ayet)
Yeryüzünde adeta şeytanlaşmış varlıklar, kuldan utanmıyorsanız, Allah’tan korkun! Ona göre zan ve hareket edin!