Televizyonda yeni moda oyuncudan tasarruf etmek

Neziha Kartal

Neziha Kartal

Tüm Yazıları

Ekonomik kriz sebebiyle bu yaz televizyonlar dizisiz geçmişti. Tasarruf tedbirlerine bir yenisini daha eklendi: oyuncudan tasarruf etmek.

“Leyla: Hayat… Aşk… Adalet” dizisi ilk bölümüyle yayınlandı. Dizinin senaryosu kötü değildi; aşk, ihanet, entrika... Aranan her şey vardı. Oyunculuklar da kötü değildi. Ancak yapım şirketi oyuncudan tasarruf etmek isteyince ortaya saçma sapan bir durum çıkmış. 31 yaşındaki Alperen Duymaz, 38 yaşındaki Gonca Vuslateri’ye “anne” diyor.

Geçen hafta aynı konuyu “Yalan” dizisinde de yazmıştım. Yapımcılar bence şöyle demiş: “Bu dizi hem geçmişte hem günümüzde geçecek. Şimdi hem şimdiki halleri için oyuncuya para ver, hem de geçmiş genç hallerine para ver. Neden ikisini de aynı oyuncular oynamasın, işte ne olacak?” demiş de yönetmen de mi uyarmamış.

Dizi, küçük bir kızın üvey annesinden intikam almasını anlatıyor. O kadar farkındalar ki tarih bile vermemişler. Yıllar önce ilkokula giden küçük kız, yıllar sonra şef aşçı olarak karşımıza çıkıyor; üvey annesi ise hâlâ aynı. Küçük kız kocaman olmuş, ama üvey annesi hiç yaşlanmamış. Yiğit Kirazcı’nın tarzını değiştirmeye bile tenezzül etmemişler.

Dizinin hikayesi güzel, kendi yaşlarındaki oyunculuklar da güzel ama sırf iki oyuncuya para vermemek için seyirciyle dalga geçilir mi? Bir kerelik bir şey olsa anlarım, ancak senaryo gereği hikâye sürekli eskiye gidecek. Bu da her seferinde bizimle dalga geçileceği anlamına geliyor.

Dizide bu saçmalığın dışında bir de çocuğa şiddet var. Dizi, bir üvey annenin küçük bir kıza psikolojik ve fiziksel şiddet uygulaması ile başlıyor. Üvey annenin kötü oluşunu şiddetle örneklendirmek farkındalık yaratmak değil, bundan beslenmektir. Bir kere bunun adını koyalım. Bir dizi daha reyting uğruna çocuğa şiddet uyguluyor. Dizi başlarken siyah ekran üzerine iki cümle yazınca farkındalık yaratmış olmuyorsunuz. Bu yazı belki de küçük Narin öldürülmeseydi, bu kadar konuşulmasaydı yazmayacaktı. Şiddet suçtur, çocuğa şiddet ise insanlık suçudur. Sırf daha fazla anne ekran başında ağlasın diye bunun suistimal edilmesi de suç olmalı.

İşte anne gibi anne

Bu hafta yayınlanan “Siyah Kalp” dizisinde Ece Uslu (Sumru) yıllar önce ikiz çocuklarını terk edip giden bir anneyi canlandırıyor. Bakınca inanıyorsunuz, çünkü Ece Uslu güzel ve zarif bir kadın olarak yetişkin çocukların annesi olabilecek bir kadın.

Dizi ilk bölümüyle beni şaşırttı. Bazı dizi geleneklerine aykırı şeyler vardı. Baba-oğul konuşması sahnesi çok iyiydi. Cihan (Burak Tozkoparan) babasına, “Ben kendimi bu aileye ait hissetmiyorum,” dedi. Babası ise oğlunun bu düşüncesine sadece üzüldü. Bildiğiniz gibi normal bir konuşmaydı, hatta sonrasında dertleşme şeklinde gelişti. Biri çıkıp dizinin en başında içinden geçenleri pat diye söyledi, ama dizi bitmedi. Demek ki her şeyi saklamadan da hikâye yazılabiliyormuş

Dizide beğendiğim bir diğer şey ise büyük bir ailenin içinde nihayet bir kız kuzenine âşık olmamasıydı. Dizide, babası Cihan’ı halasının kızı Sevilay’la (Leyla Tanlar) evlendirmek istiyor, ama iki aklı başında kuzen buna karşı çıkıyor. İki kuzen, farklı zamanlarda ikiz kardeşleri görüp âşık oluyorlar. Evet, burası çok klişe ama güzel işlenirse dizinin içinde küçük romantik hikayeler çıkabilir. Zaten dizinin içinde birden çok hikâye var. Bu da iki kişinin aşkını üç sezona lastik gibi uzatmayı gerektirmiyor.

Hikâyenin başrolü Sumru, doğurduğu iki çocuğu terk ediyor ve iki çocuğun ahını alıyor. Evlendiği adamın oğluna annelik yapmaya çalışıyor ve belki de gerçekten çok seviyor, ama o çocuk Sumru’yu anne olarak görmüyor. Ve sonradan dünyaya getirdiği iki çocuğu ise babaları için ikinci sırada kalıyor. Üvey abilerinin gölgesinde büyüyorlar. Kısaca, Sumru bir annenin yaşayabileceği bütün kötü durumları yaşıyor.

Dramı biraz fazla kasvetli bir hikâye. Ancak bu ülkede alıcısı bol. İyi seçilmiş oyuncular, genç oyuncuların uyumu ile izleyenleri tatmin edecektir.