Şimdi kim suçlu?
Yazılacak o kadar çok şey var ama parmaklarım klavyeye gitmiyor.
Ne kadar bilinç altına gizlediğim kötü anılar varsa tek tek gün yüzüne çıkıyor.
Mesela 1999 yılında yaşadığımız deprem felaketinde hayatını kaybedenleri perdeye çarşafa sarıp defnettiğimiz günler…
Çöken binalardan sarkan ayaklar, kollar…
Derin bir çaresizlik…
Daha sayamadığım ve hatırlamak istemediğim nice yaşanmışlık 10 gündür bilinç altından bilinç üstüne aniden fırladı…
Asrın afetini yaşadık derken Türkiye'nin doğusunda 10 ilde yıkıma sebep olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki Kahramanmaraş depremi ile milletçe derin bir üzüntü duyduk.
Çünkü onları en iyi biz anlarız.
1999 depreminde resmi kayıtlara göre yaklaşık 17 bin 500 hayatını kaybetti, 44 bin kişi yaralandı.
Resmi olmayan rakamlara göre Gölcük merkezli depremde ölen sayısı 50 bin, yaralı sayısı da 100 bin civarındaydı.
O yıllarda teknoloji bugünkü gibi değildi.
Ayrıca Türkiye’nin deprem gerçeğiyle yakın tarihte yüz yüze gelişinin tarihi olmuştu 1999…
O yıllarda elimizde şimdiki gibi görüntülü cep telefonları falan yoktu.
Bırakın cep telefonunu manuel telefonlar bile günlerce çalışmadı.
Kimsenin kimseden haberi olmadı.
***
Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinde son açıklanan verilere göre depremde hayatını kaybedenlerin sayısı resmi rakamlara göre 35 bin 418, yaralı sayısı 105 bin 505’di…
Nitekim de Kocaeli olarak deprem bölgelerine hem arama kurtarma hem de ihtiyaçlar doğrultusunda yoğun destek sağladık.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi arama kurtarma ekipleri deprem bölgesinde 82 kişiyi hayata bağladı.
Benim de kurucuları arasında yer aldığım Gölcük Arama Kurtarma Timi GESOTİM, Adıyaman’da 18 kişiyi enkaz altından kurtardı.
Daha birçok kurum ve STK’lar da arama kurtarma çalışmalarında yer aldı. Onların verilerini de aldığımda eklerim ancak şu anda Büyükşehir ve GESOTİM’in canlı olarak enkazdan çıkardığı kişi sayısı 100…
***
Ajansların bölgeden geçtiği haberlerde en çok ilgilimi çeken Kocaeli’den Hatay’a arama kurtarma çalışmalarına katılmak için giden inşaat işiyle uğraşan gönüllülerin yıkılarak enkaza dönüşen binaların yapımında deniz kumu kullanıldığını tespit etmesiydi.
Aklıma sevgili dostum Av. Nurhan Atalay’ın 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremini ve deprem sonrası yaşananları, hukuki süreci anlatan kitabı “Deniz Kabuğundan Evler” geldi…
O depremde Yalova taraflarındaki yazlık evlerinde kardeşi Aslı’yı kaybeden Nurhan Atalay, yıkılan binalarında gördüğü deniz kabuklarından kitabı yayımlama sürecinde bana da bahsetmişti.
Yani ucuza gelsin diye bizim burada olduğu gibi Hatay’daki binalarda da deniz kumu kullanılmış.
Kısacası bizleri öldüren ve sakat bırakan malzemesi çalınan konutlar, imar verilmemesi gereken yere imar veren yöneticiler…
***
Yine bir arkadaşımın sosyal medyada dikkat çeken paylaşımından örnekle bu yazıyı bitirmek istiyorum.
Gölcük Belediyesi eski Meclis Üyesi Ali Aktepe, “KİM SUÇLU” diye sormuş ve akabinde şunları söylemiş:
*Müteahhit arsa bulur,
*Belediyeden arsa bilgilerini alır,
*Mimara proje çizdirir,
*Belediyeye projeyi verir,
*Belediye tüm imar, yapı denetim birimleri ile inceler, araştırır ve ona göre onaylar,
*Devletin görevlendirdiği yapı denetimcisi gelir,
*Betondan demirine kadar inceler,
*Belediyeden onaylanmış oranlarda demir ve beton kullanılır,
*Bu arada müteahhit hiçbir şekilde müdahale edemez,
*Devletin görevli yapı kontrol ve denetçisi betonu attırır kalıpların içine bağlantılarına kadar inceleyip tutturulan demirin üstüne,
*Sonra yine kontrol ve işçilik
*Sonra yine kontrol ve işçilik
Eeeee deprem oldu müteahhit suçlu, nah suçlu...
(O belediyeler ve devletin görevli yapı kontrol ve denetim işi ile ilgilenen şahıslarla iş tutan ve partilerine bağış yapan müteahhitler hariç.)