Birleşmenin kaçınılmaz zorunluluğu!
Yazımın başlığının kendi içinde bir paradoks içerdiğini kabul ederim.Geçmiş tecrübelerimiz ve şahit olduklarımız, bunu bize...
Yazımın başlığının kendi içinde bir paradoks içerdiğini
kabul ederim.
Geçmiş tecrübelerimiz ve şahit olduklarımız, bunu bize
düşündürmekte haklı.
Ancak artık Türkiye'de her şey bir önceki günden daha kötü ve
karmaşık bir hal almaya başladı.
Bir yanda bugüne kadar görülmemiş derecede otoriter
iktidar, onun ortakları ve yerleşmiş bir algı var.
Diğer yanda ise emek, demokrasi ve özgürlük için yılmadan mücadele
eden siyasi partiler, sendikalar ve çoğunluğu yadsınamayacak büyük
bir halk...
İktidar gücünün zirvesinde olduğunu sanarak tüm alanlardaki
baskısını alabildiğine arttırmış durumda.
İş öyle bir noktaya geldi ki; yargı, askeriye, eğitim,
ekonomi gibi temel alanlardaki mutlak hakimiyet hırsı sınırlarını
aştı.
Ülkenin aydınları, sanatçıları ve bilim insanları da iktidarın sert
yaptırımlarından payını alıyor.
Diğer yandan bu ülkenin emekçileri açlık sınırının altında
ücretlere mahkum edilmiş durumda.
Burada elbette iki seçenek var.
İlki teslimiyet.
Diğeri ise örgütlü, birleşen, sesi gür çıkan mücadele
yöntemi.
*
İlkinin bu ülkede ilerici, aydın, emekçi yurttaşlarca
kabul edilmeyeceği aşikar.
İkinci yöntem için ise bireysel meşguliyetler yerine birleşen,
mücadele eden, fikir ortaya koyan ve çözüm önerileri sunan yapılar
oluşturulması gerekiyor.
Böyle bakıldığında muhalefete büyük iş düşüyor.
Ana muhalefet partisi CHP, her yönüyle kuşatılmış
görünüyor.
Ancak CHP, bunca kuşatma caydırmaya rağmen haklarını vermek gerekir
ki geri adım atmıyor.
Yine ve ancak CHP'nin tek başına, hem iç karışıklıkları hem de
iktidar kuşatması nedeniyle lokomotif yegane örgüt değil.
Türkiye'nin emek ve demokrasi güçleri, bugün hiç olmadığı
kadar yan yana durmak ve birlikte ülke geleceği için somut adımlar
atmak durumunda.
Bunun dışında başka bir formül de yok.
Sihirli değnek bekleyenler, bir bu kadar daha
bekler.
*
Bahsettiğim birleşme, bütünleşme ve mücadele
yöntemlerine örnek olacak bir deklarasyon Emek Partisi Örgütü
tarafından yayınlanmış.
Emek Partisi, mücadeleci yapısıyla, teoriyi pratiğe dökme
yöntemleriyle takdir edilmesi gereken siyasi yapıların bence
başında gelenlerden.
Parti, diğer siyasi yapılar, sendikalar ile emek ve
demokrasi platformlarıyla yukarıda bahsettiğim bütünleşme için
harekete geçmiş durumda.
Ortak toplantılar, paneller, saha çalışmaları için somut adımlar
atılıyor.
Pazar günü Kocaeli'de bu çalışmaların bir ayağı olan çok özel bir
panel gerçekleştirilecek.
CHP, DEM Parti ve Emek Partisi bileşenleri bu panelde
“Türkiye ve Ortadoğu’da Yaşananlar Bize Ne Anlatıyor?” başlığını
irdeleyecek.
Benzer toplantılar ülke genelinde gerçekleştiriliyor olacak.
Türkiye muhalefetinin ortak müştereklerde bir araya gelebilmesi çok
kıymetli.
Emek Partisi'nin deklarasyonunda, "Sadece işçi sınıfı
değil, sömürülen ve ezilen bütün halk kitleleri bu yeni toplumsal
düzenin kurulmasıyla özlemlerini gerçekleştirebilir, kurtuluşlarına
kavuşabilirler" deniliyor.
*
Türkiye'de demokrasi ve özgürlükten yana olan çok büyük
bir halk kitlesi var.
Asıl azınlıkta olan iktidar ve destekçileri.
Bunun farkındalar ve çok korkuyorlar.
Türkiye geldiğimiz noktada yeni bir siyasal dönemece girmiş
durumda.
Diğer yandan savaş tehlikesi büyüyor.
Halk için yoksulluk artıyor.
Ülkenin gelecek döneminde ülke muhalefetinin ciddi adımlar atma
zorunluluğunu tartışmaya gerek yok.
EMEP'in çağrılarının karşılık bulmasını
umuyorum.
Ülkenin demokratikleşmesi, temel hak ve hürriyetlerin yeniden
kazanılması için meşru zeminde mücadele kesintisiz
sürdürülmeli.
Diğer yandan önümüzdeki yakın süreçte; çalışma ve yaşam
koşullarının iyileştirilmesi için asgari ücretin yoksulluk sınırı
göz önüne alınarak belirlenmesi mücadelesi şimdiden başlamalı ve
kararlı bir duruş ortaya koyulmalı.
Hiçbir şey kalay değil.
Türkiye söz konusuysa dikensiz hiç gül bahçesi görmedim.
Bu düşüncelerle; ya birleşerek mücadele ya da teslimiyet
var diyor esenlikler diliyorum.