Ağıdında oynarsan Suriyelilerin halayı sana dokunmaz tabii!
'Hey on beşli on beşli Tokat yolları taşlı On beşliler gidiyor Kızların gözü yaşlı Aslan yarim kız senin adın Hediye Ben dolandım sen de dolan gel beriye Fistan aldım endazesi on yediye Gidiyom gidemiyom Az doldur içemiyom...
“Hey on beşli on beşli
Tokat yolları taşlı
On beşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi on yediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom
Gidiyom gidemiyom
Sevdim terkedemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Gönlünü edemiyom
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi on yediye
Giderim ilinizden (elinizden)
Kurtulam dilinizden
Yeşil baş ördek olsam
Su içmem gölünüzden
Aslan yarim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi on yediye
Sevdiğim pek gönüllü koyup da gidemiyom.”
Bir ağıdın sözleridir bu dizeler, hikayesinde hüzün vardır, acı vardır…
Hüseyin ile Hediye’nin Birinci Dünya Savaşı nedeniyle yaşadığı hikayeden yola çıkarak 1315 yani 1897 doğumlu genç bahadırlara adanmıştır…
O dönemden ve ağıdın hikayesinden kısaca bahsedeyim…
***
Çanakkale Cephesi, ölüm kusuyordu… Koskoca bir eğitimli genç nesli yutmuştu ve doymak bilmiyordu. Cephede meydana gelen boşlukları doldurmak için diğer cephelerden asker getirilemediği için en yakın çevreden başlanarak 15 yaşın üstündeki eli silah tutan gençler dahi Çanakkale’ye sevk edilir olmuştu. Köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti, boyu posu yerinde olanların asker yapıldığı günlerdi.
İtilaf devletleri 1915 yılının nisan ayında kara çıkartmasına başlamıştı ve Çanakkale Cephesi’nde takviye kuvvet ihtiyacı doğmuştu. Sultan V. Mehmet Reşat, 14 Mayıs 1331 yani 27 Mayıs 1915’te bir emir yayımlayarak lise talebelerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştı.
Bu emirle 1314 (1896) doğumluların yani 19 yaşındakilerin henüz askerlik hizmetine çağırılmamışları ile 1315 yani 1897 doğumluların bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından müsait bulunanlardan kıtalara teslim olmaları istenmişti.
Anadolu illerinden, 15 ila 19 yaş arasındaki, hayatlarının henüz başındaki gençler vatanı savunmak için cepheye koşmuştu.
Hüseyin de bunlardan biriydi, geri dönmek üzere sözleşip nişanlısı Hediye’ye veda etmişti.
Yıllar geçmiş, Hediye, Hüseyin’den haber alamamıştı.
Hüseyin’in geri gelmeyeceğini düşünen ailesi Hediye’yi 60 yaşındaki Emin Efendi ile evlendirmişti.
Emin Efendi, 1 yıl sonra ölmüş, Hediye dul kalınca, eşkıya tarafından kaçırılmış, adı kötü kadına çıkmıştı.
Dedikodulara dayanamayan Hediye, alıp başını gitmişti.
Ve bir gün savaştan sağ kurtulan Hüseyin köye dönmüş
ancak Hediye’nin gittiğini öğrenince kahrolmuştu. Dedikodular Hüseyin’e de anlatılmıştı ve o da alıp başını gitmişti.
Onların nereye gittiğini bilen çıkmadı.
Bu hikayeden yola çıkarak 15 ila 19 yaşında olan genç bahadırların cepheye katılımları anısına Anadolu’da yakılan meşhur bir ağıttır “Hey On Beşli…”
***
18 yaşını doldurmamış, 1315 yani 1897 doğumlu, çocuk sayılabilecek bahadırların cephede şehit düştükleri, liselerde erkek öğrenci kalmadığı yıllardan bahsettim size…
Vatan uğruna kınalanıp şahadete seve seve giden, vatan bilincini yüreğinde taşıyan, vatan uğruna sevdiğini bile geride bırakan Hüseyinlerden bahsettim.
İşte bu vatan aşkıydı Çanakkale’yi geçilmez kılan… Sonrasında işgale uğrayan topraklarımızın Atatürk’ün öncülüğünde düşmandan temizlenmesini sağlayan… Tam bağımsız Türkiye’nin kurulup, bugünlere gelmesine kapı açan…
***
Her ne kadar bir ağıdı oyun havasına dönüştürme gafletine düşse de bu toplum, askerlik bilincini yitirmiş olsa da derdi vatan olanlar azınlıkta değil…
Değerini yitirmeyenler, geçmişini silmeyenler düşmana aman vermez, ülkesini bırakıp kaçmaz…
Vatan aşkını hala yüreğinde diri tutan milyonlar olduğu sürece hiçbir güç tek bir ocak kalana dek Türk bayrağını gönderden indiremez…
Destanlar yazan bu millet, zulme, zalime boyun eğmez…
Ölüme koşar, bağımsızlığından ödün vermez…
Manda ve himaye altına girmez…
Allah göstermesin elbet ama olası bir savaşta ülkesini terk edip gitmez.
Savaştan kaçıp, başka ülkelerde keyif çatmaz.
Ülkesi kan ağlarken sığındığı ülkenin en işlek caddesinde halay çekerek Yılbaşı kutlamaz…
Kurtuluş mücadelesinin kadın kahramanlarından utanır, 18 yaşını doldurmamış kahramanlarından, lise talebelerinden utanır…
Damarında akan asil kandan utanır…
***
İşte bu nedenledir ki Türk milleti, ülkemizde vergisiz dükkan açan, nargile içip keyif çatan, sahillerde, plajlarda ring atıp, son olarak Taksim Meydanı’nda 2019 yılını halaylı eylemleriyle karşılayan Suriyelilere tepkili…
Askerlerimiz onların ülkesinde savaşırken eli silah tutabilen, güçlü kuvvetli genç Suriyeliler bizim ülkemizde, bizim eğlencemizi dahi engelleyecek bir şekilde ÖSO bayrağı ile sloganlar atıp halay çekiyor… Hadi tamam savaştan kaçtılar, eğleniyorlar, onların da hakkı var kimilerinin deyimi ile peki bu protesto neyin nesi? Klavye delikanlılığı yapar gibi başka bir ülkenin topraklarında, halaylı protestonun izahı ne?
Nasıl tepkili olunmasın ki…
Mazlumun yanındadır bu millet, merhametlidir, kucak açmıştır Suriyelilere tamam ama eli silah tutabilecek insanların savaştan kaçıp ülkemizde bizim eğlenmemizi engelleyecek boyutta eğlenerek ÖSO bayraklarıyla protesto gösterisi gerçekleştirmesi, hatta ülkenin farklı noktalarında bazen taşkınlık yapıp vatandaşlarımıza zarar verebilmesi kabullenilecek bir şey değil…
***
Bakıyorum savaştan kaçmış ülkemde halay çekiyor güçlü kuvvetli adamlar;
“Hey On Beşli” ağıdına konu olan Hüseyinlerin,
cepheye koşan kadın kahramanların,
Seyit Onbaşıların,
Kınalı Alilerin,
hiç birinin ama hiç birinin tırnağı bile olamayacak adamlar(!)
***
“Hey On Beşli”nin bir ağıt olduğunu biliyor, o ağıdın acısını, 15’lilerin vatan aşkını yüreğinde hissediyorsan Taksim’de çekilen halay dokunur kanına…
Acının oyunu da halayı da olmaz çünkü…
İşte bu yüzden tepki çekti bu halay, işte bu yüzden AKP’lisi, CHP’lisi, MHP’lisi ve benzeri partilerin tabanları da isyan etti bu duruma…