Adalet terazisini boş bırakan gazeteciler!

'Suskunluk sarmalı” teorisi… İletişim fakültesinde okurken duymuştum ilk… İnsanların kendi görüşlerini, aynı görüşü savunduğunu düşündüğü insanların yoğun olduğu yerlerde dillendirmesi; azınlıkta kaldığı yerde ise...

“Suskunluk sarmalı” teorisi…

İletişim fakültesinde okurken duymuştum ilk…

İnsanların kendi görüşlerini, aynı görüşü savunduğunu

düşündüğü insanların yoğun olduğu yerlerde dillendirmesi;

azınlıkta kaldığı yerde ise suskunluğa bürünmesidir özetle…

Ortamına göre hareket etmek değildir bu, o ortamın şekline

bürünmez insan; sadece susar, konudan kaçırır kendini…

Fikrini dillendireceği ortamı bulduğunda ise o fikri beyan

etmekten keyif alır…

İşte öyle bir ruh halindeyiz toplum olarak…

Sussam olmuyor, konuşsam olmaz modundayız…

Otobüste, sokakta fikrini yanındaki arkadaşına

açıklamak bile korkutucu geliyor artık insanlara…

Çünkü senin fikrine karşı fiziki ve sözlü linç yürütebilecek

insanlarla dolu çevremiz…

Konuşmak onlar için lüks…

Küfür ve fiziki saldırılar ise onların meziyeti…

Başka bir özellikleri yok.

Boş teneke misali, ya kafana inecek;

ya vurduğunda kulak tırmalayan sesine

katlanmak zorunda kalacaksın…

“En iyisi susmak” deyip çekiliyorsun kenara…

***

İnsan bu düşünüyor…

İdeolojisi var, fikirleri var…

İnandıkları var, inanmadıkları var…

Bir elin beş parmağı bile bir değil ya o misal…

Peki, elindeki parmaklarını biri birinden kısa,

biri birinden uzun diyen kesip atan var mıdır?

Olabilir mi böyle bir şey?

Olamaz elbet…

Ancak aynı vatana aşık, aynı bayrağın altındaki

insanlar birbirlerini fikirlerinden dolayı

bir kaşık suda boğuyor…

Kendilerinin aksine düşünenleri

çok ağır kefelere koyuyor…

“Hain” diyor, “Terörist” diyor, “Dinsiz” diyor;

küfürler ediyor…

Hakaretler havada uçuşuyor; ellerine geçirseler,

fırsatları olsa linç edecekler…

Onlarla aynı değilsin çünkü!

Seninle tek vücut olamamışlar bu yüzden…

***

Toplumdaki bu ruh hali; gazeteciliği de etkiliyor…

İktidarın her yaptığını doğru görüp, aksi düşünceleri

yerden yere vuran yerel ve ulusal havuz medyası bir tarafta;

meslektaşlarının hakkını aramaktan aciz basın mensupları

bir tarafta…

Gazetecilik mesleğine yönelik kısıtlamaları

kişisel kinlerle şahsileştirerek görmezden gelenler bir tarafta;

ideolojilerini ortama göre şekillendiren kemiksizler bir tarafta…

Özellikle ilimizde bir meslek örgütü yok gazetecilerin…

Büyük bir boşluk yaşanıyor bu noktada…

Hakkını savunacak, arkanda duracak bir oluşumun eksikliği yaşanıyor…

Bunun yerine birbirinin kuyusunu kazan, düşse de tekmelesem, keyifle izlesem

diye bakan bir topluluk var…

Kimse aynı mesleği yaptığı için meslektaşını sevmek zorunda değil,

aynı fikri paylaşmak durumunda da değil,

ancak fikir beyanından kaynaklı linç edilmek istenen

meslektaşlarına sahip çıkmak zorunda…

Aksi halde, yazılan bir yazıyı anlayamayacak,

yanlış yorumlayacak kapasitedeki insanların ağırlığı,

adalet terazisinde haklıyı haksız tartar…

Çünkü mesleğini tartan tarafta sen yoksun,

boş bırakmışsın o kısmı…

***

Hangi görüşte olursan ol; fikir beyanı

hakaret içermediği, milli değerlerimizi

aşağılamadığı sürece fikirdir…

Ve fikre kelepçe vurulamaz…

Bu yüzden fikre değil, meslektaşına değil,

mesleğine sahip çıkacaksın…

Tabii “GASTE”ci değil, “GAZETE”ci isen…

SON DAKİKA HABERLERİ

Yılmaz Karabıyık Diğer Yazıları