Tebrik etmek “İnce”lik mi?
Türkiye, kritik bir seçim sürecini atlattı. Gerilimin bir hayli yüksek olduğu, tarafların endişesinin sokağa da yansıdığı bir seçimi… Stantların dağıtıldığı, insanların bıçaklandığı, vurulduğu bir süreci geride bıraktı…...
Türkiye, kritik bir seçim sürecini atlattı.
Gerilimin bir hayli yüksek olduğu, tarafların
endişesinin sokağa da yansıdığı bir seçimi…
Stantların dağıtıldığı, insanların bıçaklandığı,
vurulduğu bir süreci geride bıraktı…
Muhalefet, kendilerine yer vermeyen yandaş
medyayı hedefine alıp, sosyal medya ve bazı muhalif
ulusal medya kuruluşları ile seslerini duyurmaya
çabaladı bu kısa sürede…
Siyasilerin dillerinde hakaretler vardı…
Beddualar vardı…
Kimi FETÖ’cü oldu, kimi dinsiz, kimi hain…
Kim kime ne dedi, neden dedi; bunları pişirip pişirip
önünüze servis edecek değilim…
Siyasilerin birbirine ne dediğinden ziyade;
seçim bittikten sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaları
samimiyeti, güveni yok ediyor…
Tepedeki zatlar bağırıyor, aşağıdaki vatandaş, kardeşini bıçaklıyor…
Tepedeki zatlar bağırıyor, aşağıdaki vatandaş, kardeşini vuruyor…
Tepedeki zatlar bağırıyor, aşağıdaki vatandaş, kardeşine küsüyor…
Geriyorlar, öfkelendiriyorlar, düşman ediyorlar;
sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıp tebriklerini iletiyorlar.
Muhalefet, bu seçimin tek adamlığı getirdiğini savundu hep…
Başkan’ın Erdoğan ya da bir başkası olması değildi mesele;
mesele, insanı güç sarhoşu edecek yetkilerin “x” kişiye verilmesiydi…
Bu nedenle muhalif partiler çıktı, “Seçimi kazandığımızda,
parlamenter sisteme geri döneceğiz” dedi…
Öyle ya, savundukları düşünce bu, onlara destek verenlerin de
savunduğu düşünce bu… Ve bu doğrultuda hareket edildi.
Ama gelin görün ki seçim, bu yönde düşünenler için kaybedildi…
Yarışlarda adaylar, partiler, kazananı elbet tebrik eder ancak
muhalefet bunu bir yarış, bir seçim olarak görmedi…
“Tek adamlık” dedi, “Demokrasiye darbe” dedi, “Haksız rekabet” dedi…
İktidar da bunu bir yarış olarak görmedi,
karşısındakileri hain ilan etti, piyon ilan etti, FETÖ’cü ilan etti…
Liderler ve adaylar, bunları der iken benzer görüşü savunan
seçmen de gerildi, öfkelendi, panikledi, korkuya düştü…
Tüm korkularını sandıkla atmak istediler, farklı bir taşkınlığa
girişmediler… Ama gelin görün ki muhalefet açısından beklenen olmadı,
destekledikleri isimler kaybetti, seçmen korkuları ile baş başa kaldı…
Ve Muharrem İnce çıktı, düne kadar alanlarda üzerine bela okuduğu,
demokrasiyi tek adamlığa dönüştürmek istediğini savunduğu Erdoğan’ı
tebrik etti…
Mücadelenin süreceğini de sözlerine ekledi…
Ekledi eklemesine de düne kadar düşman gözüyle
baktığı Erdoğan’ı, yine düne kadar “tek adamlık” olarak
gördüğü sistemin başkanı olduğu için tebrik etmesi
garip geldi…
Kazanıldığında tebrik edilecek kadar normal ise bu sistem,
neden sarf edildi bu sözler?
Madem seçimde adaletsizlik var idi, öyle diyordu;
bunu bir zafer olarak nasıl kabullendi, tebrik etmeyi
nezaket olarak nasıl gördü?
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?
Seçim bittikten sonra seçim meydanlarındaki
gerilimi sürdürmenin manası yok elbet…
Benim sorguladığım; demokratik görmediği
bir yarışta, kazananı tebrik etmesi…
Bu hiç samimi gelmedi…
***
İnce, Erdoğan’ı tebrik ederken; CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu çıktı;
“Erdoğan’ı tebrik ettiniz mi?” sorusuna;
“Demokrasiye inanmayan bir insan tebrik edilemez.
Yasama, yürütme ve yargıyı kendine bağlayan bir insan tebrik edilemez.
Tek adam rejimini savunan tebrik edilemez.
Nesini tebrik edeceğim?” cevabını verdi…
Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerini savunursun, savunmazsın;
tepki de gösterirsin, desteklersin de; konu bu değil…
Konu, en başından bu yana bu söylemde olan
Kılıçdaroğlu’nun, seçimden sonra da aynı yerde durması;
zikzak yapmaması…
Muharrem İnce’nin samimiyetini bu çıkışı ile sorgulatması…
Bu sözünün arkasında durmaktır…
Bu, alanlarda da inandığı şeyleri söylediğini göstermektir…
Kılıçdaroğlu için bu bir yarış değildi;
İnce için de…
Onu destekleyenler için de…
Peki, yarış olarak görmediği seçimin
kazananını tebrik etmek “İnce”lik mi?
--------
Kılıçdaroğlu neden istifa etmeli?
Diyorlar ki “Bu kaçıncı seçim mağlubiyeti,
Kılıçdaroğlu istifa etmeli?”
Evet, bu kaçıncı seçim mağlubiyeti?
7 mi, 8 mi?
Mağlubiyetten kasıt, tek başına iktidar olamaması mı?
Olamaz…
CHP, tek başına iktidar olamaz kardeşim…
Senden oy alır, benden oy alır ama ondan oy alamaz…
Algıyı kırmadıkça, örgütleri disipline etmedikçe,
aday gösterilmeyen partisini hançerlemeyi sonlandırmadıkça
CHP iktidar olamaz…
Kolu kırıp, yeni ortalığa saçtıkça iktidar olamaz…
Kılıçdaroğlu gitsin hadi, yerine gelen iktidara mı taşıyacak
sanıyorsunuz CHP’yi…
İnce’nin rozetini çıkarıp da aldığı oy ortada; yüzde 30…
Az değil ama maksimumu da bu demek ki…
Parti rozeti ile olsaydı maksimim yüzde 26 olurdu en iyi…
“Kılıçdaroğlu dürüst, iyi biri ama istifa etmeli” öyle mi?
Dürüst ise iyi ise neden istifa etmeli?
Toplumun beklentisi dürüst liderler görmek değil mi?
Siz genel başkanınızın dürüst biri olduğuna toplumu
ikna edebildiniz mi?
Siz Kılıçdaroğlu’nun asgari ücretin artmasını sağladığını,
siz Kılıçdaroğlu’nun 15 vekil hamlesinin demokrasi tarihine
altın harflerle yazılacak bir hamle olduğunu, siz 4 benzemez diye
iktidarın tabir ettiği ancak aynı değerler etrafında demokrasi için
bir araya gelen Millet İttifakı’nın mimarının Kılıçdaroğlu olduğunu
anlatabildiniz mi halka?
Ya da halk, bunu anlamaya çalıştı mı?
CHP’de lider sorunu yok; CHP’ye yapıştırılan
algıların kırılamama sorunu var, örgüt sorunu var…
Siz sorunu teke indirin, Kılıçdaroğlu gitsin;
dilediğinizi getirin oturtun o koltuğa;
hiçbir şey değişmez, değişmeyecek…
Çünkü sorun, lider değil…
Sorun, CHP’yi merkez partilerde olduğu gibi
liderci parti yapma çabanız…
Sorun, “dürüst, karakterli” dediğiniz, hamlelerini
beğendiğini söylediğiniz bir lideri indirmenin
iktidarı getireceğini düşünmeniz…
Sorun, böyle bir iktidarı; dürüstlüğe değişmeniz…