Avukatlar tedbirlere karşı birleşti! “PCR, HES Kodu, maske dayatması kaldırılsın”

Korona virüs tedbirlerine karşı alınan tedbirlerin dayatıldığını söyleyen Kocaeli Sakarya İstanbul, Aydın barosuna bağlı bağımsız avukatlar bugün bir araya gelerek PCR testi, maske ve HES Kodu zorunluluğunun kaldırılması için basın açıklaması düzenlediler

Avukatlar tedbirlere karşı birleşti! “PCR, HES Kodu, maske dayatması kaldırılsın”

Kocaeli Sakarya İstanbul, Aydın barosuna bağlı bağımsız avukatlar bugün İzmit Sıla Kafe’de bir araya gelerek PCR testi, aşı ve maske zorunluluğuna karşı basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya Kocaeli Barosu’ndan Şeref Gönenli, Sakarya Barosu’ndan Ülkü Çakır,Aydın Barosu’ndan Fatih Ünal, İstanbul Barosu’ndan, İstanbul Barosu’ndan Fikret Bircan, Seyit Çamurcu, Ayşenur Doğrul, Mehmet Emre Sert, katıldı.


“İTİRAZLAR SONUÇ VERMİYOR”

Açıklamada sözü alan Sakarya Barosu’na bağlı Avukat Ülkü Çakır şu sözleri kaydetti: “Sakarya’da her ilde olduğu gibi eğitim sürecinde çocukların maske takmasından kaynaklı mağduriyetler yaşanıyor. Çalışma hayatında işverenler sert uygulamalar yapıyor işçiler işlerini kaybetme noktasına geldi. Üniversitemizde öğrencilerin kararlı tutumu sayesinde eğitim rahat geçiyor ama ilkokul ve lisede bu durum geçerli değil. İnsanlar yaşam hakkının engellenmesi konusunda itirazları sonuç vermiyor. Kısa sürede davalardan sonuç alacağımızı düşünüyoruz. Kökten bir çözüm Danıştaydan alacağımızı ve sorunu kökten çözeceğimize inanıyorum.


DAVALAR BEKLETİLİYOR

Çakır’ın ardından söz alan İstanbul Barosu’na bağlı Avukat Sait Çamurcu da şunları söyledi: “Biz 35 ilde insanlara plandemi dönemini anlatmaya çalıştık. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti diyoruz. Hukuk devletlerinde normlar hiyerarşisi vardır. En altta genelgeler yer alır ve bunlar anayasaya aykırı olamaz. Ancak çıkarılan bu genelgeler anayasaya aykırı. Son 1-1.5 senedir bu Kanun Hükmünde Kararnameler kullanmadan genelgelerle yönetiliyoruz. Nasıl ki ülkemizde genelgeler anayasaya aykırıysa temel hak ve hürriyetlere de aykırı. Bu genelgelerimizin bizim değil küresel dünya devletlerinin kanunu olduğunu düşünmekteyiz. Bu Türkiye cumhuriyetine ihanet etmektir. Biz bunlarla alakalı Danıştayda ve idare mahkemelerine dava açtık. Biz kasti olarak davaların bekletildiğini düşünüyoruz. Ancak biz mücadele edeceğiz. Biz halkız, bu topraklarda dedelerimizin kanı var, biz bu topraklarda hak sahibiyiz.


DAVA AÇTIK YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI ALINDI

İstanbul Barosu’na bağlı Avukat Mehmet Emre Sert de şu ifadeleri kullandı: “İki senedir yaşanan hak ihlalleri var. Burada bir kişiyle başlayan pandeminin HES kodu, aşı ve PCR kısıtlamalarıyla karşı karşıya kaldık. Biz avukat olarak bu kısıtlamaların derhal kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz. Bakanlıkların hukuka aykırı aldığı genelgelere karşı dava açtık. Sonuçlanmasını bekliyoruz. PCR testi zorunluluğuyla ilgili üniversitelerin senato kararlarına karşı dava açtık ve yürütmeyi durdurma kararı alındı. Türkiye Cumhuriyeti’nde işçisinden öğrencisine kimsenin eğitim hakkı kısıtlanamaz.

DAYATMA KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL

Temel hak ve hürriyetler ancak anayasanın öngördüğü şekilde kanunla kısıtlanabilir der. Maalesef pandemi ilan edilen bu süreçte temel hak ve hürriyetlerimizin genelgelerle kısıtlandığını görmekteyiz. Bu durum biz hukukçuları üzmektedir. Öğrenci velilerinden çocuklarımıza kadar bu durum hepimizi mağdur etmektedir. PCR, HES Kodu ve maske dayatması kabul edilebilir değildir. Küçük çocuklarımızın okula giderken maske taktığını görmekteyiz. Maskenin zararları açıklanmıştır. Onları korumak yerine daha da sağlığını bozmaktayız. PCR testinin ısrarla hastalığın tespitinde kullanılması akla ve mantığa uymamaktadır. İş yerlerinde işverenin aşılı aşısız ayrımı yaparak, aşı talep etmesi haksız bir taleptir. İnsanları hukuka aykırı genelgelerle işiyle oynamayınız. Türkiye Cumhuriyeti avukatı olarak temel hal ve özgürlükler için mücadele edeceğiz. Hukuka aykırı bu genelgelerin geri alınacağını ve herkesin eski hayatına döneceğini düşünmekteyim.

MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ

İstanbul Barosu’ndan Ayşenur Doğrul ise “Yapılan bu hukuksuzca durumun kaldırılması İçin çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Düzelmesini temenni ediyoruz” derken, İstanbul Barosu Fikret Bircan da “Biz bu işin mağdurlarındanız anayasaya göre temel hak ve özgürlükler kısıtlanabilirken genelgelerle kısıtlanması hukuka aykırıdır. Mücadelemizi sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.

Son olarak konuşan Kocaeli Barosu’na bağlı Avukat Şeref Gönenli de şu sözleri kaydetti: “Bugünlerde ekonomik krizler, fiyat artışları ile karşı karşıyayız. Geldiğimiz bu sıkıntılı durumun sebebi aslında, öncelikle hukuk çizgisinden sapmamızdan kaynaklanmıştır. Ekonomik faaliyetler, güvenli bir hukuk ortamında gelişir. Hukuka ve adalete güven azalmışsa, o toplumda her türlü huzursuzluklar ortaya çıkmaya başlar.


FAZ ÇALIŞMALARI YAPILMAMIŞ

Hepimizin bildiği gibi, iki yıldır bütün dünyayla birlikte covit19 süreci yaşamaktayız. Ölümcül bir virüsün bütün dünyaya yayıldığı iddiasıyla ilk etapta maske, mesafe ve hes koduyla tanıştık. Daha sonra da , bilim kurulu üyeleri de dahil, birçok bilim adamı, doktorun, üretimi için en az üç-dört yıllık süre gerektiğini belirttiği, faz çalışmaları yapılmamış, üretici firmanın, Türkiye'de acil onam kodu bile almadığını belirttiği aşı süreci başlamıştır. Bu süreçte yer yer birbiriyle çelişen pek çok yasaklar uygulamaya konuldu.

HUKUKTA GERİLEMENİN YENİ TÜRÜ

Ülke genelinde kapanmalar yaşandı. Hukuk sistemimizde, temel hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanabileceği kabul edildiği halde bütün bu hak ihlalleri genelgeler eliyle yapılmaktadır. Prof. Kemal Gözler'in anlatımıyla ‘Türk hukukunda gerileme dönemi her yıl ağırlaşarak devam ediyor. Her yıl hukukta gerilemenin yeni türlerine şahit oluyoruz. Her yıl, bir yıl önceki durumu arar hâle geldik.’İki yıldır genelgelerle temel hak ve hürriyetlerin sınırlandığını bizzat yaşadık. Bu yasaklar; kanunla konulmadığı gibi, cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya bakanlar kurulu kararı ile de getirilmedi.

GENELGELERLE UYGULAMALAR KONULAMAZ

Türk Hukukunda kanunlar hiyerarşisi bellidir. Kanunlar hiyerarşisi içinde yer almayan ve sadece kamu kurumlarının kendi iş işleyişi konusunda sınırlı yol gösterici olması gereken genelgelerle yapılmıştır. Genelgelerle doğrudan vatandaşlara yönelik uygulamalar konulamaz. Hele hele, anayasal güvenceyle alınmış çekirdek haklar olan yaşam hakkı ve vücut bütünlüğü hakların: Hiç dokunulmaz. Bu açıdan öncelikle, seyahat, çalışma, eğitim gibi temel hak ve özgürlükleri zedeleyen kısıtlamaların biran önce kaldırılması gerekir.

SALGIN SÜRECİNİ DSÖ YÖNETMEKTEDİR

Salgın sürecini yönetmek üzere; Bilim Kurulu adıyla bir kurul oluşturuldu. Ancak salgın süreci bu kurul rafından değil, DSÖ tarafından yönetilmektedir. Onların talimatları sorgusuz sualsiz gulanmaktadır. Üstelik DSÖ İstanbul ofisinin tüm giderleri de ülkemiz tarafından karşılanmaktadır. Ülke ekonomisi için kambur olan ve bağımsızlığımızı kısıtlayan bu ofisin derhal kapatılması ve yapılan ilaşmanın feshi gerekmektedir.


BİRBİRİYLE ÇELİŞİYORLAR

Sadece ekonomik yardım gündeme geldiğinde ‘bizbize yeteriz’ sloganı akıllara geldi. Oysa salgın sürecini yönetirken de bu aklımıza gelmeliydi. DSÖ'nün talimatlarına veya Bilim Kurulu adlı dün başka bugün başka konuşan, birbiriyle çelişen kararlar alan kurumlara ihtiyacımız yok. İki yıldır millet olarak bilim kuruluna teslim olmuş durumdayız. Ancak geldiğimiz noktada çıkan olumsuz sonuçlardan, bu kurul üyeleri sorumluluk kabul etmemektedir. Yetki varsa sorumluluk da olması gerekir.

BU İLACIN HİÇBİR FAYDASI YOK

Eğer bilim kurulunun yetkisi yoksa o halde bu kararları kim almaktadır. Bilim kurulu üyeleri dahi, kendi görüşlerinin dikkate alınmadığını söylemektedirler. Bir bilim kurulu üyesinin, covid-19 tedavisinde kullanılan ilacın etkisiz olduğunu bildiklerini ve bunu kurulda dile getirdikleri halde dinletemediklerine dair beyanları medyada yer almıştır. Üstelik bu ilacın hiçbir faydası olmadığı halde, halen testi pozitif çıkanlara kutu kutu ilaç dağıtılmaktadır. Bu çelişkili uygulamalar, aslında bilim kurulunun kendi kendini feshettiğini ve işlevsiz bir hale getirdiğini açıkça ortaya koymaktadır.


AŞI DEĞİL AŞI ADAYI

Bilim kurulu üyeleri de dahil, birçok bilim adamı, doktorun, üretimi için en az üç-dört yıllık süre gerektiğini belirttiği, faz çalışmaları yapılmamış, üretici firmanın, Türkiye'de acil onam kodu bile almadığını belirttiği aşı süreci başlamıştır. Aşı sürecinin başlamasıyla birlikte, ülkemiz ve tüm dünyada ani gelişen ve nedeni belirsiz kalp krizleri, felçler, beyin kanamaları, yüz felçleri, nörolojik sorunlar, durgunluk, yorgunluk hissi, muhakeme yeteneğinde zayıflama, özellikle genç erkeklerde miyokardit gibi çok ciddi yan etkiler gözlemlenmeye başlamıştır. Fakat Sağlık Bakanlığı, hiçbir veri tabanı oluşturmamış, aşılı hiçbir vatandaşı takip etmemiş, hiçbir sağlık sorunu olmayıp aşıdan sonra hayatını kaybetmeye varan sonuçlar aşıyla ilişkilendirilmemiş ve veriler de kaydedilmemiştir. Halbuki bu veriler Avrupa Ve ABD'de tutulmakta, halkın bildirim konusunda bilinçli olmaması sebebiyle en az on katı fazla olduğu düşünülmektedir. Eldeki verilerin onda biri bile aşıların derhal piyasadan çekilmesi için yeterli görülmektedir.


BİZ DE MERAK EDİYORUZ: AŞININ İÇİNDE NE VAR?

Aşı tereddüdü yaşayan ve aşı olmak istemeyenler, çeşitli açıklamalarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Aşı karşıtı, biiim karşıtı, düz dünyalı gibi yakışıksız sözler söylenmiştir. Biri de çıkıp ‘köpekler gibi aşılanacaksınız’ diyerek milletimizi aşağılamıştır. Önce risk grubu aşılandığı takdirde krizi aşarız dedikleri halde sonra yeni doğan bebekleri bile aşılama çabasına girişmişlerdir. Her gün zorunlu aşı çağrısı yapılmaktadır. Hatta insanların polis ve asker gücüyle aşıya zorlanması çağrısı yapanlar bile vardır. Üstelik de pek çok marka varken sadece bir firmanın aşısı üzerinde bu kadar yoğunlaşmaları bizi de şüpheye düşürmüştür. Yenidoğan bebeği bile aşılamaya çalıştığınıza göre biz de merak ediyor ve soruyoruz: Gerçekten bu aşıların içinde ne var? da neden bu kadar zorunlu yapmaya çalışıyorsunuz?

DAYATMA KABUL EDİLEMEZ

Vakaların artışı, aşılamanın artmasından sonra meydana gelmiştir. İnsanların çalışma, seyahat, eğitim hakkarı engellenmektedir. Akraba ziyaretleri engellenmiş, aile bireyleri aynı evde ayrı yaşar duruma getirilmiştir.HES kodu, dijital vatandaşlığın alt projesi olarak uygulamaya konulmuştur. Örneğprotesto gösterisi yapan kişiler bir anda riskli duruma getirilmiştir. Bu dayatmaların sonu dijital kölelik düzenidir. PCR testlerinin güvenilmez sonuçlar verdiği açıkça ortadadır. Kişileri pcr testine zorlamanın altında yatan saik, kişileri aşıya mecbur etmektir. Toplum sağlığı ile ilgisi olmayan bu dayatmalara da biran önce son verilmelidir. Sağlıklı kişinin hele hele saatlerce maske takmasının hiçbir faydası yoktur. Aksine zararı vardır. Kişiler korkusundan açık havada bile maske takar duruma gelmiştir. Gelişme çağındaki ilköğretim çocukları, saatlerce maske ile durmak zorunda bırakılmıştır. Evet eğitğm önemli, ama, çocuk gelişimi ve sağlığı daha önemli.Çocuk yaşta oksijen yetersizliği nedeniyle oluşacak gelişim bozuklukları telafi edilemez.


YENİDEN KAPANMALAR KONUŞULUYOR

Onarılması zor bir ekonomik kriz ve üretim darboğazında iken, yine kapanmalar dile getirilmeye çalışılmaktadır. Bugüne kadar alınan tüm tedbirler hukuka aykırı olduğu gibi, bundan sonra yine genelgelerle ve vatandaşların ekonomik zararını gidermeyen tüm tedbirler hukuka aykırı olacaktır.
Salgın döneminde uygulanan bazı tedbirler fırsatçıların işine yaramış, ekonomik büyüme yaşamışlardır. Oysa küçük esnaf ve özellikle gündelik işlerle geçimini sürdürenler, çiftçilerimiz ciddi ekonomik sıkıntılar içinde kalmıştır.

PCR ZORLAMASI KALDIRILMALI

Konu toplum sağlığını aşmış, anayasayı ihlal eder bir hale gelmiştir. Savaş durumunda bile kısıtlanamayacak hakların özüne müdahale edilmektedir. Bu süreçte alınan tüm tedbirler Anayasaya aykırıdır. Anayasal düzen askıya alınmıştır. Açıkça suç işlenmektedir. Bu suçu soruşturma konusu yapacak yargı mensupları baskı altına alınmaktadır. Anayasaya aykırı yasaklar derhal kaldırılmalı hiçbir dayanağı olmayan, aşı olmayanlara yönelik PCR test zorlaması kaldırılmalı. Hiçbir faydası olmayan aksine yan etkileri daha fazla olan, Sağlık Bakanlığının ilaç ve tedavi protokolü derhal sona erdirilmeli, hekimlerin bağımsız teşhis ve tedavi yetkileri geri verilmelidir. DSÖ ile yapılan anlaşma derhal feshedilmeli, bağımsızlığımız geri alınmalıdır. DSÖ’nün talimatlarına uyulmaması, aşı sonrası meydana gelen ölüm ve yan etki mağdurlarının sayısının açıklanması sağlanmalıdır.”