Diyanet, bu cuma da “Cumhuriyet”i sildi!

29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyet’in 3 gün sonra 95. yıldönümü kutlanacak ancak varlık sebebi Cumhuriyet olan Diyanet İşleri Başkanlığı, yıllardır olduğu gibi bugün de Cumhuriyet Bayramı’na cuma hutbesinde yer vermedi

Diyanet, bu cuma da “Cumhuriyet”i sildi!

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milletini arkasına alarak işgal altındaki toprakları düşman işgalinden temizleyip kurduğu ve egemenliği halka bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti, 95 yaşında. 29 Ekim 1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet’in ilan edilişinin ise 3 gün sonra yıl dönümü. Cumhuriyet’i kuran, laikliği hayatımıza sokarak ülkede din ve devlet işlerini birbirinden ayırıp, bir Ortadoğu ülkesi olmamızın önüne geçen Atatürk, din ve vicdan özgürlüğünün temeli olan laikliği koruması için de Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştu. Ama gelin görün ki Diyanet, uzun bir süredir cuma hutbelerinde Cumhuriyet Bayramı’nı görmezden geliyor. Varlığını borçlu olduğu Cumhuriyet’in kuruluş yıl dönümüne değinmeyen diyanet, bugünkü cuma hutbesinde de Cumhuriyet Bayramı’nı es geçti. 2003 yılında Cumhuriyet’in İslam dinine en uygun yönetim şekli olduğunu cuma hutbesinde dillendiren Diyanet, 2012 yılına kadar, benzeri hutbeler okuttu ancak 2012 yılından sonra hutbelerinde Cumhuriyet Bayramı’nın esamesi bile okunmadı.

2010'DA ATATÜRK'ÜN ADI DA VARDI

Ankara Müftülüğü 29 Ekim 2010 tarihindeki hutbesinin adı “Cumhuriyet Bayramı” idi. Dönemin İstanbul Müftüsü Mustafa Çağırıcı tarafından hazırlanan hutbede, Atatürk ve silah arkadaşlarına övgüler dizilerek, “Dünyanın, ‘Artık her şey bitti' dediği noktada bu millet, kendisine inanan ve güvenen yürekli liderleri ve kumandanlarıyla vatanını, bağımsızlığını ve kutsal değerlerini yok olmaktan kurtardı. Sonra milletimiz, bu büyük zaferin şanlı lideri ve kumandanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında, cumhurun yani milletin iradesine saygıyı, sistemin temeline koyan bir yönetim şeklini benimsedi. Önümüzdeki 29 Ekim’de bu büyük kararın 87. yılını idrak ediyoruz” denilmişti.

2011 YILINDA DA ANILMIŞTI

Van ve Erciş depremlerinin yaşandığı dönemde Diyanet de depreme dair hutbe yayınlamıştı. Diyanet Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan “Deprem Hutbesi”, 28 Ekim 2011 Cuma günü okutuldu. Hutbenin sonunda, Cumhuriyet Bayramı'na da atıfta bulunan imam, “Hutbeme son verirken, yarın 88. yılını idrak edeceğimiz Cumhuriyet Bayramınızı tebrik ediyor, bu vesileyle bütün şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, Yüce Mevlâ'dan birlik ve dirliğimizi daim eylemesini niyaz ediyorum” demişti.

2012'DE SON KEZ YER ALDI

Ankara Müftülüğü'nün, Cumhuriyet Bayramı arifesine denk gelen 26 Ekim 2012'de okuttuğu hutbede de Cumhuriyet Bayramı unutulmadı. “Müminler İşlerini İstişare ile Yürütür” başlıklı Çankaya Vaizi Talip Ayar'ın hazırladığı hutbenin sonunda, “Hutbeme son verirken kutlama hazırlıkları yaptığımız Cumhuriyet Bayramınızı şimdiden tebrik ediyor, bu vesile ile bütün Şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, yüce Rabbimizden birlik ve dirliğimizi daim eylemesini niyaz ediyorum” denildi.

2003'TE 1 HAFTA ÖNCESİNDEN ÖZEL HUTBE OKUTMUŞTU

Diyanet, AKP'nin iktidara geldiği yıl olan 2003'te Cumhuriyet Bayramı için özel hutbe okutmuştu. Cumhuriyet'in 80'inci yılına denk gelen yılda, Diyanet İşleri Başkanlığı da 24 Ekim 2003'te camilerde “Cumhuriyet Bayramı Hutbesi” okutmuştu.

BUGÜNKÜ HUTBEDE DE YOK

15 Temmuz hain darbe girişimiyle ilgili yıl dönümünde cuma hutbesi okutan ancak milli bir bayram olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı yıllardır es geçen Diyanet’in bugün bugünkü hutbesinin konusu “Ailede Şefkat ve Nezaket Dili…” Diyanet’in bir an önce varlığını borçlu olduğu Cumhuriyet’i hatırlamasını umuyoruz!

İŞTE 26 EKİM 2018 TARİHLİ CUMA HUTBESİ

Cuma Hutbesi: “Ailede Şefkat ve Nezaket Dili”

Muhterem Müslümanlar!

İslam, cahiliye dönemine ait olan her türlü kötü söz ve alışkanlığın son bulduğu, imanın ve güzel ahlakın hâkim olduğu bir saadet asrı inşa etmiştir. İslam’ın ilk muhatapları olan sahabe-i kiram, iyi huylu, güzel sözlü, halis niyetli insanlardan oluşan seçkin bir topluluktur. Onların ardından gelen nesillere ve bugün bizlere yakışan da ashâb-ı güzîni örnek almaktır. Onların Kur’an ile kıvam bulan, sünnet ile yoğrulan hayat tarzını çağımıza yansıtmak, güzel ahlakın, şefkat ve merhametin öncüleri olmaktır.

Kıymetli Müminler!

Sözün en güzelini, en yakınlarımız hak eder. Nezakete, hoşgörüye, en özenli sevgi ve saygı davranışlarına layık olan, ailemizdir. Bu yüzden Peygamber Efendimiz “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım”[1] buyurmuştur.

Resûl-i Ekrem (s.a.s)’in kendi ailesiyle iyilik ve ihsan üzerine kurduğu ilişkiyi bize model olarak göstermesi son derece değerlidir. Çünkü aile bir ömür boyu sevgi, huzur ve güvenin yaşanacağı en samimi ortamdır.

Aziz Müminler!

Allah Teâlâ, aile ile bize dede, nine, anne, baba, eş, çocuk, torun ve kardeş olmayı lütfetmiştir. Aile, anne yüreğinin güzelliği, baba ocağının bereketidir. Eşler arasındaki sevginin ve sadakatin derinliğidir. Evladın anne babaya gösterdiği hürmet ve ikramın genişliğidir. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz aile gibi değerli bir hazinenin önemini bizlere şöyle bildirmektedir: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması, aranızda sevgi ve merhamet var etmesi Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”[2]

Kıymetli Müslümanlar!

Huzurlu bir aile, sevgi ve fedakârlıkla kurulur. Adalet ve vicdanla ayakta durur. Ülfet ve merhametle korunur. En sıkıntılı anlarda bile, gönül alıcı bir çift söz aileyi birbirine kenetler. Büyük-küçük her cana saygının hâkim olduğu bir ailede, rahmet konuşur, şiddet susar. Kadın-erkek her ferdin şefkat kuşandığı bir ailede, ima ile de olsa can yakılmaz, gönül yıkılmaz.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz hayatı boyunca kimseyi incitmemiştir. Eşlerine karşı daima anlayışlı, sabırlı, nazik ve hoşgörülü olmuştur. “Mümin bir kimse eşine karşı nefret beslemesin. Onun bir davranışından hoşlanmasa da razı olduğu bir başka davranışı mutlaka vardır”[3] buyurarak bizleri olumluyu görmeye, insaflı olmaya davet etmiştir.

Muhterem Müslümanlar!

Hayırlı bir mümin, hayatın çilesini onunla birlikte çeken, derdine ortak olan, sevincine eşlik eden aile bireylerinin kıymetini bilir. Onların Allah’ın birer nimeti oldukları kadar, aslında emanet de olduklarının farkına varır. Mümin olmanın yani “elinden ve dilinden emin olunan kimse”[4] vasfını taşımanın önce ailede başladığını idrak eder.

Hayırlı bir eş, nikâhlanırken verdiği söze sadık kalır. Ahdine vefa gösterir. İyi bir baba, ailesinde adil ve merhametli haliyle sevilir. Aile bireyleriyle iyilik yolunda her daim gönül birliği içinde, kol kola, omuz omuza yürür.

Değerli Müslümanlar!

Aile içinde huzur ve mutluluk, sağlıklı bir iletişimle kalıcı hale gelir. Sevgili Peygamberimiz “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun”[5] buyurmuş, müminlere daima hayrı dile getirmeyi ve hayırlı olanın peşinde koşmayı öğütlemiştir. Bu öğütlerin muhatabı olarak bizlere düşen de güler yüzümüzü, güzel sözümüzü, takdir ve teşekkürümüzü ailemizden esirgememektir.

Aziz Müminler!

Acısıyla, tatlısıyla ömür yolculuğunu birlikte geçirdiğimiz ailemizin değerini bir kere daha hissedelim. Eşlerimize ve evlatlarımıza karşı müşfik ve nazik olalım. Öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım. İncitmeyelim, incinmeyelim. Aksine her hal ve şartta, herkese karşı merhameti ve fazileti kendimize şiar edinelim. Ailede huzursuzluğun sebebi değil, mutluluğun ve güvenin teminatı olalım. Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bize öğrettiği şu duayı dilimizden düşürmeyelim: “Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.”