Üç Fidan’a Gebze Meydanı’nda anma
Gebze Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından yapılan basın açıklamasında, “Bugün Denizleri anmak, Deniz olmak, Gebze’de grev yasaklarına karşı işçilerin yanında olmaktır” denildi

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de idam edilmesinin yıldönümü vesilesiyle Gebze Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından Gebze Kent Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasında, “Saray iktidarı da 12 Martçıların iktidarı gibi tarihin çöplüğüne gidecek! Bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadele eden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de katledildiler. 12 Mart darbecilerinin hayal ettiklerinin aksine Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in isimleri ve 53 yıl önce miras bıraktıkları mücadele eşit ve özgür bir dünya kurmak isteyen halkların saflarında yaşamaya devam ediyor. Denizler önce öğrenci ve halk hareketine, sonra da dünya halklarının özgürlük mücadelesine Türkiye’den ses oldular. Vietnam ve Küba halklarından aldıkları ilhamla ABD emperyalizmine karşı kavgayı büyüttüler, işbirlikçi Türkiye burjuvazisine ve bütün temsilcilerine bayrak açtılar. Parolaları bağımsız ve demokratik Türkiye, pusulaları dünya halklarının antiemperyalist mücadelesiydi.
“Deniz’lerin mücadelesi her yerde”
53 yıl önce bugün Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan halkların kardeşliğini istedikleri için, eşitlik istedikleri için, sınıfsız, sömürüsüz bir ülke ve bir dünya istedikleri için ve gözlerini kırpmadan, korkmadan, bir an bile vazgeçmeden mücadele ettikleri için idam edildiler! Denizler, Yusuflar, Hüseyinler, Mahirler, Taylanlar, Cihanlar ve İbrahimler, dünyayı kasıp kavuran işçi, köylü ve gençlik hareketinin birleştiği bir halk hareketi olarak serpildi. İşte 12 Mart darbesini yapanlar halk hareketini engellemek, gençlik mücadelesini halktan koparmak için, devrimci gençlik önderlerini katletti! Çünkü Denizler, Yusuflar, Mahirler, 1969’un fabrika işgalleri ve grevlerinden 15-16 Haziran’a, demokratik-özerk üniversite kavgasından Anadolu’nun yoksul köylülerinin toprak reformu mücadelesine süren bu sosyal uyanışın da simgesiydi. Ama bugün darbeciler tarihe gömülürken, isimleri anılmaz, yaşanmazken, Denizler hatırlanıyor, her yerde anılıyor! Bugün Deniz’lerin mücadelesi her yerde! Gençliğin, halkların, işçilerin, kadınların mücadelesinde yaşıyor!
“Savaş, yıkım ve sefalet düşüyor”
Emperyalistler, büyüyen ekonomik sorunları kâr ve paylaşım kavgasıyla, silahlanma yarışıyla, işgal ve savaş politikalarıyla aşmaya çalışıyor. Filistin, Suriye, Ukrayna başta olmak üzere dünya halklarının payına savaş, yıkım ve sefalet düşüyor. Trump’ın Ukrayna çıkışının ardından Avrupa ülkelerinden peş peşe silahlanma açıklamaları geldi. Avrupa’da silahlanma harcamaları rekor artışlar gösterdi. Eli kanlı emperyalist örgüt NATO, dün olduğu gibi bugün de dünyanın her yerine savaş ve yıkım götürüyor, ‘koruyucu şemsiye’ olarak pazarlanan bu savaş örgütü, yeni katılımlarla genişliyor. Siyonist-emperyalist ittifak başta Filistin ve Suriye olmak üzere işgal, soykırım ve savaş pratikleriyle dünya halklarının nefesine çökmeye devam ediyor. Erdoğan iktidarı ise emperyalistlerin sözünü ikiletmiyor. Siyonist İsrail burjuvazisiyle yürütülen gizli ticari ilişkiler kesintisiz biçimde sürüyor. Soykırım gemileri limanlarımızdan ‘savaş’ taşımaya devam ediyor. Ülkemiz ve çevresi NATO üsleriyle kuşatılmaya devam ediyor. AB’nin Türkiye’yi bölgenin stratejik göçmen deposu olarak kullanan anlaşmaları utanç verici biçimde sürdürülüyor.
“Güvencesizlik koşulları at başı gidiyor”
Emperyalist-siyonist ittifakın yeni gözdesi Colani, devlet protokolüyle sarayda karşılanıyor. Emperyalist-siyonist ittifakın bölgesel çıkarlarına hizalanarak kırıntı toplamaya çalışmak, emekçilere ‘antiemperyalizm’ diye yutturulmak isteniyor. Kürt sorununu bölgesel paylaşım mücadelesinde pozisyon almak adına kullanmak isteyen iktidar, sözde çözüm süreciyle barışçıl demokratik çözüm konusunda adım atmamakta ısrar ediyor. Erdoğan iktidarı ‘emperyalizme parmak sallarken’ ülkeyi ucuz işgücü cennetine çeviren sermaye düzeni yol alıyor. Dışa bağımlılıktan kaynaklı ekonomik sorunlar yeni bağımlılık ilişkileriyle derinleştiriliyor. Ağzını açan Saray sözcüsü ülkeye ‘yabancı sermaye’ çağırıyor. AB’nin silahlanma bütçesine göz diken fırsatçılık, başta Erdoğan’ın aile şirketleri olmak üzere yandaş-işbirlikçi silah tekellerinin ağzını sulandırıyor. Sömürge madenciliğinden kullan-at işçilik yasalarına, emperyalist tekellere sağlanan hukuki imtiyazlardan işçi mezarlıklarına dönüşen OSB’lere kadar memleketin bütün olanakları emperyalist tekellerin yağma ve sömürüsüne açılıyor. Saray iktidarının ‘büyüme’, ‘savunma’, ‘emperyalizme kafa tutma’ söylemleriyle milyonların yoksulluk, sefalet, güvencesizlik koşulları at başı gidiyor.
“Baskı ve saldırılarla ezmeye çalışıyor”
19 Mart’ta İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesiyle başlayan ve başta üniversite gençliğinin sürükleyicisi olduğu eylemler büyük bir toplumsal itiraza dönüştü. Kampüsler, meydanlar ve sokaklar ‘hükümet istifa’ sloganlarıyla yankılandı. Sokaklara çıkan yüzbinler iktidarın saldırılarının püskürtülebileceğini gösterdi. Yoksulluk, işsizlik, geleceksizlik düzenine karşı gençliğin yaktığı kıvılcım memleketi sardı, 1 Mayıs’ta yüzbinler Erdoğan-Şimşek programına ve sermaye düzenine karşı alanları doldurdu. 12 Mart egemenlerinin devamcısı olan Saray iktidarı yeni bir ‘sosyal uyanış’tan korktuğu kadar hiçbir şeyden korkmuyor. O yüzden siyasi rakiplerini yargı sopasıyla tasfiye etmeye, gençliğin isyanını gözaltı-tutuklama dalgasıyla boğmaya, grev yasaklarından belediye operasyonlarına muhalefet eden kesimleri baskı ve saldırılarla ezmeye çalışıyor. Ancak 12 Martçıların izinden gidenler karşısında Denizleri bulmaya devam edecek. Türkiye gençliği 53 yıl sonra Denizlerden devraldığı mirası elden ele büyütüyor, 19 Mart’tan bu yana mücadele ve örgütlenme birikimini ilerletiyor. Emekçi sınıfların memleketi esir alan bu iktidar düzenine ‘artık yeter’ diyen itirazı büyüyor.
“Bizlere ışık olmaya devam ediyor!”
Gençler, kadınlar, işçiler, artık kimse bu azınlık iktidarından korkmuyor. Saray iktidarı da tıpkı 12 Martçıların iktidarı gibi tarihin çöplüğüne gidecek. Bugün Denizleri anmak, Deniz olmak, Gebze’de grev yasaklarına karşı işçilerin yanında olmaktır. Bugün Yusuf olmak toprağına sahip çıktığı için öldürülen Reşit Kibar’ın davasını sahiplenmektir. Bugün Hüseyin olmak, Abdullah Özkul gibi MESEM’lerde katledilen çocukların geleceği için, parasız, bilimsel, demokratik, anadilde eğitim için mücadele etmektir. Bugün savaşsız, sömürüsüz, bir ülke ve bir dünya için mücadele etmek, Denizleri yaşatmaktır. Bugün işçi sınıfı ve ezilen halklar için savaşa karşı barış; militarizm, faşizm ve silahlanma yarışına karşı enternasyonal dayanışma her zamankinden daha yakıcı hale gelmiştir. Bütün uluslardan emekçi halklar ve onların genç kuşakları önünde faşist rejim örgütlenmesine karşı demokrasi mücadelesini emperyalistlere ve işbirlikçisi iktidarlara karşı anti-emperyalist mücadeleyle birleştirerek ayağa kalkmaktan başka yol yok. 53 yıldır Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in şahsında devrimcilerin bıraktığı mücadele mirası, karanlıkları yırtmaya, bizlere ışık olmaya devam ediyor!” denildi.