‘Lan, ulan’ derken; Elde var SIFIR!
Hani acılar üzerinden olmasa izlemesi keyifli mi keyifli!
Bol malzemeli çünkü!
Üslubunu bozan, bağıran çağıran siyasetçiler; gazetelere bol malzeme sağlar!
Fatma Kaplan Hürriyet de sağ olsun bu konuda bir hayli cömert!
Soru soruyor, istediği cevabı alamayınca “He he” deyip, konuşmacının konuşmasını çorba ediyor!
Karşısındakini tahrik edişi, suçlaması, hakaret etmesi, konuşturmaması, kendi konuşurken tek bir cümle sarf eden olduğunda ortalığı yıkması falan; gazeteciler için bol gerilimli, aksiyonlu oluyor!
Diğer türlü izleyesi gelmiyor insanın!
***
Evet, dün yapılan kasım ayı Kocaeli Büyükşehir Belediye Meclis toplantısından söz ediyorum.
Yüz küsür gündem maddesini 5 dakikada oylayıp “bir an evvel şov başlasın” denilen o meclis!
Zaten CHP grubunun meclise pankartlarla gelmesiyle perşembenin gelişi belli oldu.
E bir de üstüne CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer büyükşehir meclisine katılınca, tutmayın Hürriyet’i!
Allah ne verdiyse saydı dizdi döktü.
Önüne gelene sataştı ağzını bozdu, kimseyi konuşturmadı!
Soru sorarken bile suçladı. Cevap almak niyetiyle değil, kendini gösterme çabasındaydı.
Çünkü derdi cevap almak olsaydı, dikkatle dinler o cevapları çürütecek argümanlar, haklı gerekçeler ortaya koyardı.
Ama yapmadı. Hürriyet dün durmadan aralıksız bir biçimde konuştu, esti gürledi, demagoji yaptı, hatta bir ara kendini kaybetti.
Gebze ve Dilovası’nda yaşanan can kayıplarından direkt Büyükşehir Belediyesini ve Başkanını suçlu ilan etmek için olanca gücüyle saldırdı.
Özetle “sizin hapiste olmanız gerek” dedi.
***
Kim bilir, belki de her iki olayda Büyükşehrin ihmalleri söz konusu.
Kim bilir, belki de soruşturmanın ucu gelip Büyükşehre dayanacak.
Bunların hiçbirini biz bilemeyiz.
Belediye kanunlarını, hangi yetkilerle donatıldıklarını, neyi kusur görüp görmediklerini, neyi ihmal edip etmediklerini de bilemeyiz.
Bunların hepsi yapılan araştırmalarla açığa kavuşacak ve kamuoyu öğrenecek.
Ama daha ortada bir şey yokken avazı çıktığı kadar bağırarak “katilsiniz” “cinayete ortaksınız” diyerek, hatta bunu kürsüye astığınız pankartın üzerine AKP logosunu resmederek yaparsanız, kimse sizin vicdanen bağırdığınıza inanmaz!
O bağırışların hepsinin buram buram siyaset ve hırs koktuğunu CHP sıralarındaki meclis üyesinden tutun da il başkanınız, Genel Başkan Yardımcınıza kadar herkes anlar ve bilir.
Böyle durumda maksat, üzüm yemek değil bağcıyı dövmek, oluyor.
Bağcıyı dövmek için fırsat tanımalı, dinlemeyi bilmeli, akıllı hareket etmeli, yetenekleri fütursuzca harcamamalı.
***
Dün meclis salonunda aynı konuda konuşan Ahmet Kadı, Mehmet Ümit Küçükkaya, Nazım Gençtürk, İlker Ulusoy gibi ayakları yere basan konuşmalar geri plana düşmeseydi, CHP bugün Fatma Hanımın bağrışlarıyla gündem olmazdı.
Bugün de kamuoyunda CHP meclis grubunun yaptığı haklı muhalefet konuşuluyor olurdu.
Ama “ben merkezcilik” böyle bir şey. Hırs adamın gözünü kör eder derler.
Hırstan gözü kör olmuş bir Hürriyet kaldı akıllarda…
Sadece taraftarlarını gaza getirerek alkış toplayan Hürriyet’in dün yaptığı hareketlerin, partisinin genel merkezi tarafından da gururla alkışlandığını hiç sanmıyorum.
Genel merkezler bu tip siyasetçileri destekliyor gibi yapsa da her zaman kenara not eder, tedbiri elden bırakmaz.
***
Demem o ki, olmadı…
Hakikaten olmadı. Bunu tamamen tarafsız, tamamen objektif gözlemlerime dayalı olarak söylüyorum.
İnsan haklıyken haksız duruma ancak böyle düşer.
Ayrıca Büyükakın’ın yerinde ben olsam değil 5 saat, 15 dakika sabredemezdim.
Evet 10 canımız yok yere yitip gittiyse ana muhalefetin birtakım sorular sorması anasının ak sütü gibi helaldir, haktır!
Ama hüküm vermesi, hedef göstermesi, algı yapması, hakaret etmesi, avam sözlerle belediye başkanlarının itibarına saldırması hak değildir!
Bir kadın olarak kendisine hiç yakıştıramadığım üslupla konuşan Hürriyet’in, tahrik ettiği kişileri üsluba davet etmesi de ayrı bir tezatlıktı.
“Lan” ile “Ulan” takısını önüne koyduğu yüksek sesli cümlelerle;
“İşte hak arayan, AKP ile başa çıkabilen tek başkan, diğer iki başkan zaten Büyükakın’ı yıkayıp yağlıyor” imajını oluşturma hedefini yerine getirdi yine!
“Lan” demekle, “Ulan” demekle olsaydı, sokaktan ağzı bozuk bir vatandaşı getirtip konuşturmanın da sağlayacağı yarar ancak bu olurdu!
***
Herkesin beklediği neydi?
Canlarımızı neden yitirdik, bunun sorumluları kimler, kimler bunun hesabını verecek?
Ama biz bu sorulara cevap beklerken, kasım ayı meclis toplantısında Hürriyet’in “Nasıl burada kendimi konuştururum” çabasını izlemiş olduk!
Ben o salonda verilen cevapları sorgulamaya çalışan bir Hürriyet görmedim ne yazık ki!
Sorusuna cevap verilememesi için çabalayan, bunun için de mikrofonu bir açıp, bir kapayan, sürekli söz kesen, isnatları çürümesin, akılda onun dedikleri kalsın diye çabalayan bir Hürriyet gördüm!
Bu yüzden “Acılar üzerinden siyaset yapmayın” gardına sığınan AKP’liler kadar,
Bilgisizce ve sadece ithamlarla konuşan Hürriyet’in de bu iki önemli olayı “Lan” ile “Ulan” takılı içi boş cümlelerle sulandırdığını, “Kendini konuşturmak” için gündemin sapmasına vesile olduğunu düşünüyorum!
O acılı ailelerden bir kişinin o meclis toplantısını izlediğini bir hayal edin, bir an için kız çocuğunu toprağa veren o anne ve babanın yerine geçin!
Ne düşünürdünüz?
“Benim derdim neee, bunların derdi ne” demezler mi?
***
Acıdan siyaset yapmayı kutsayalım tamam!
Şimdi yapmayacaksak ne zaman yapacağız diyorlar, ona da tamam!
İşte o zaman acı defterlerini tek tek açmak gerekiyor.
Ben siyasetçi değilim ama geçmişte siyasetin ta göbeğinde bulunmuş biri olarak;
Beni bu sevdamdan uzaklaştıran olayın tam da şimdikine benzer bir vaka olduğunu unutmuyorum!
CHP için sağlığından olan, bir gözünü kaybeden, ona rağmen sokaklarda gençlerle CHP iktidarı için mücadeleden vazgeçmeyen Tugay Adak’ı kim öldürdü?
“Katilleri tanıyorum” demiştim o zaman!
Tugay’ın katilleri, Kılıçdaroğlu’nun talimatına rağmen ona bir ekmeği çok gören CHP ailesiydi.
Tugay girdiği bunalım nedeniyle köprüden atlayıp canına kıydığı için, Dilovası’nda ölen canlar kadar Hürriyet’in canını acıtmasa da;
Dün o meclis salonunda bu gerçeği en iyi bilen, o pankartları hazırlayan il yöneticisi Caner Arduç’un da bir vicdan muhasebesi yapması gerekir.
Hani Tugay senin, benim, bizim kırmızı çizgimizdi sevgili kardeşim?
Tugay’ın ölümünden sorumlu tuttuğun birkaç kişiden birileri olan Hürriyet ve dönemin il başkanı Yalçın Kuşkan’ın oğlunun gölgesinde siyaset yapmak nasıl bir duygu?
***
Muhtemelen bu yazımdan sonra bana ve gazeteme trol ordusu yönlendirilecek.
Ağzı bozuk bu güruh tarafından bize etmedik hakaret ve iftira kalmayacak.
“Yandaş basın” diye yaftalamaya çalışılacak.
Kentle alakalı konularda beğenmedikleri haberler ve köşe yazıları nedeniyle bize “AKP yandaşı” diyen malum güruh,
CHP içerisinde yarattıkları düşmanları da bize yamamaya, bizi fonladıklarını yaymaya çalışıyor.
Kısacası yazdığımız gerçekler okuyucu tarafından itibar görmesin, bu gazete ses getirmesin diye yandaşlık algısına oynuyorlar.
Ne demişler; bir lafa bakarım laf mı diye bir de söyleyene bakarım adam mı diye!
Bu deli saçması algıyı yaymaya çalışanların bendeki yeri aynen budur!
Çünkü hakikaten sadece işimizi yapıyoruz ve işini yapanı siyasetçiler sevmiyor maalesef.
Zaten mümkünse bizi sevmeyin!
Toplumun bu gazeteye duyduğu güven, gösterdiği ilgi ve saygı belki de sizin tavırlarınızdan kaynaklıdır…
Bizi bilen bilir, bilmeyen de kendi gibi bilir!